10 Aralık 2018 Pazartesi

HSK kararnamesi ile yeni mahkemeler kuruldu!

Bazı yer birinci bölge adli yargı hakimlerinin müstemir yetkilerinin belirlenmesi, yeniden inceleme ve tevziye ilişkin taleplerinin değerlendirilmesi çalışmaları, HSK Birinci Dairesince sonuçlandırılarak karara bağlandı.

HSK'nin internet sitesinde yayımlanan kararname ile Ankara 8. Sulh Ceza Hakimliğinin 17 Aralık itibarıyla faaliyete geçirilmesi kararlaştırıldı. 

Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesinin 2 heyet halinde çalışması, Ankara 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin, Ankara 13. ve 14. Sulh Hukuk Mahkemeleri ile Ankara 2. İnfaz Hakimliğinin 17 Aralık itibarıyla faaliyete geçirilmesine karar verildi.

Kararname ile ayrıca Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, kamuoyunda 2010 KPSS davası olarak bilinen davalar dışında açılacak diğer dosyalar bakımından 30 Haziran 2019'a kadar tevziye kapatılması kararlaştırıldı.

İSTANBUL'A YENİ MAHKEMELER
Kararname ile İstanbul'da yeni mahkemeler kuruldu ve bu mahkemelerin üyeleri de belirlendi.

Buna göre, İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi, İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesi, İstanbul 17. Sulh Hukuk Mahkemesi, İstanbul 26. ve 27. Asliye Hukuk Mahkemeleri ile İstanbul Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Aralık itibarıyla faaliyete geçirilecek. 

Kararname uyarınca İzmir'deki ağır ceza mahkemesi sayısı artırıldı. İzmir 20, 21, 22. ve 23. Ağır Ceza Mahkemeleri 17 Aralık itibarıyla faaliyet gösterecek. 

Şanlıurfa 8. Ağır Ceza Mahkemesi de aynı tarihte faaliyete başlayacak. 

Kararname ile ayrıca Adana, Antalya, Alanya, Afyonkarahisar, Ankara, İstanbul, İzmir'in de arasında bulunduğu bazı yerlerde yeni asliye ceza, asliye hukuk, aile, iş, sulh hukuk mahkemeleri ile yeni sulh ceza hakimlikleri kuruldu. 

HSK kararnamesi ile yeni kurulan mahkemelerin üyeleri belirlendi, mevcut mahkemelerin hakimlerinin yetkilendirilmesi yapıldı.

'Aldatılan eş üçüncü kişiden tazminat isteyemez' kararı Resmi Gazete'de!

'Aldatılan eş üçüncü kişiden tazminat isteyemez' kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.

Oy çokluğuyla alınan kararın gerekçesinde, aile hukukunda evlilik birliğinin devamı sırasında eşlerden birinin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışına karşı diğer eşin başvurabileceği çeşitli hukuki yolların ve uygulanacak yaptırımların düzenlendiği hatırlatıldı.

Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinin 2. fıkrasında "Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmünün yer aldığı anımsatılan gerekçede, bu madde gereğince manevi tazminatın sadece kusurlu olan diğer eşten ve ancak boşanma davası ile istenebileceği belirtildi.

Gerekçede, "Bir kimsenin eşi tarafından aldatılmamayı isteme hakkı şeklinde herkese karşı ileri sürebileceği mutlak bir kişilik hakkı yasalarda yer almadığından, aldatma eylemine katılan üçüncü kişinin aldatılan eşin bir mutlak hakkını ihlal etmesi söz konusu değildir. Başka bir anlatımla evlilik birliğinin tarafı olmayan ve dolayısıyla sadakat yükümlülüğü bulunmayan üçüncü kişinin eşler arasındaki evlilik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklere uyma zorunluluğu bulunmamaktadır." değerlendirmesine yer verildi.

Evli bir kimseyle duygusal ya da cinsel birliktelik yaşayan üçüncü kişinin manevi tazminat sorumluluğunun hukuki dayanağının borçlar hukukundaki haksız fiile ilişkin düzenlemeler çerçevesinde şekillendiği aktarılan gerekçede, Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 49. maddesinin birinci fıkrasına göre, haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için diğer koşulların yanı sıra zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olmasının arandığı belirtildi.

"HUKUKA AYKIRI KABUL EDİLMESİNE OLANAK BULUNMAMAKTA"

Gerekçede, şu tespitlere yer verildi:
"Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararları ve daha sonra TBMM tarafından yeni bir düzenleme yapılmaması neticesinde 765 sayılı TCK'dan zina suçunun çıkarılması ve 5237 sayılı TCK'da suç olarak düzenlenmemesinin yanı sıra medeni hukuk alanında da evli bir kişiyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralına rastlanmaması karşısında, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı bu nedenle sorumlu olduğunu düzenleyen herhangi bir norm bulunmamaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin eyleminin herhangi bir koruma normunu ihlal ettiği söylenemeyeceğinden bu yönde hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmeyen bir eylem nedeniyle TBK'nin 49. maddesinin birinci fıkrası gereğince haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olmadığı açıktır."

TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrasının, zarara sebep olan fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile ahlaka aykırı bir fiille kasten başkasına zarar veren kişinin de haksız fiil sorumluluğunu kabul ettiğinin anlatıldığı gerekçede, evli bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eyleminin ahlaka aykırı olduğunu söylemenin mümkün olduğu, ancak üçüncü kişinin söz konusu maddeye göre tazminatla sorumlu olduğunu kabul edebilmek için birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilmesine rağmen bu fiili işlemesinin yeterli olmadığı vurgulandı.

"Manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı kanaatine varılmıştır"
Gerekçede, TBK'nin 49. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ahlaka aykırı fiilin kasten zarar verme amacıyla işlenmesi gerektiğine işaret edilerek, şunlar kaydedildi:

"Evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir. Üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişiyle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda, manevi tazminat sorumluluğunun doğacağına tereddüt bulunmamaktadır.

Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başka bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı, aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır."

2 Aralık 2018 Pazar

Yargıtay'dan bir emsal karar daha; Patrona 'pinti' diyene tazminat yok!

Yargıtay, patronu için "cimri, pinti" gibi ifadeler kullandığı gerekçesiyle işten atılan kişiye tazminat verilmemesine hükmetti.

Arkadaş sohbetlerinde patronu için, "cimri, pinti" benzetmesi yapan işçi, tazminatsız işten atıldı.
Çalıştığı iş yerinden, iş sözleşmesinin işverence haksız olarak feshedildiğini ileri süren işçi, 2. İş Mahkemesi'ne müracaat ederek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, yıllık izin ve genel tatil ücreti alacaklarını talep etti.

Mahkemede savunma yapan davalı işveren ise; davacının iş yerinde kullanımı yasak olmasına rağmen gizli oturumlar açarak yazdığı e-maillerde, şirket sahibi hakkında da “Cimri, pinti, yumuşak” gibi kelimeler kullandığını ve küfür ettiğini öne sürdü. 

Mahkeme, davacının yazışmalarda kullandığı küfürlü ifadelerle ilgili yapılan ceza yargılaması sonucunda beraat ettiğine dikkat çekip, davacıya tazminat ödenmesi gerektiğine hükmetti.

YARGITAY'DAN EMSAL KARAR
Karar davalı tarafından temyiz edildi. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Kararda, "Davacı tarafından davalı şirketin sahibine 'cimri, pinti' gibi hakaret içeren e-mail kayıtları nedeniyle davacının iş akdinin işverence feshinin haklı olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı hakkında görülen ceza yargılanmasında verilen beraat kararının hukuk hakimini bağlamayacağı gözetilmeden, kıdem ve ihbar tazminatı taleplerinin reddi yerine kabulü hatalıdır. Temyiz olunan kararın oy birliği ile karar verilmiştir" ifadeleri yer aldı.

NTV

1 Aralık 2018 Cumartesi

HGS ceza itirazı nasıl yapılır?

PTT tarafından 2016 yılında HGS geçiş ihlali nedeniyle ceza alan sürücüler, bu cezanın haksız yere verildiğini düşündükleri takdirde itirazda bulunabiliyor.

HGS cezasına itirazlar Karayolları Genel Müdürlüğüne yapılıyor.HGS cezasına itirazlar 0850 460 60 60 numaralı HGS çağrı merkezini arayarak bildirilebiliyor.

Ayrıca araç sahiplerinin itirazlarını hgs@kgm.gov.tr adresine mail atarak veya 0312 801 04 04 faks numarasına bildirerek gerçekleştirebiliyorlar.

KGM tarafından incelenecek olan itirazlar sonucunda gerekli görülürse düzeltme işlemleri yapılıyor.

29 Kasım 2018 Perşembe

Yargıtay kararı: Mülk sahibine yapılmayan kira ödemesi yok sayılacak!

Bursa'da, kira ücretini sözleşme imzaladığı kişiye ödeyen vatandaş, yıllar sonra hakkında başlatılan icra takibiyle sarsıldı. Kiranın icraya itirazı sonrası Yargıtay emsal bir karar verdi. Buna göre, mülk sahibine yapılmayan ödemeler yok sayılacak.

Bursa'nın Orhangazi ilçesinde ikamet eden E.S., A.A.I.'ya ait daireyi R.A.I.'dan kiraladı. Kira ücretini düzenli olarak R.A.I.'ya ödeyen E.S., yıllar sonra hakkında başlatılan icra takibiyle sarsıldı. Soluğu mahkemede alan E.S., itirazı üzerine icra takibi durduruldu. Bu kez Orhangazi İcra Hukuk Mahkemesi'ne dava açan M.A.I.'nın ifadeleriyle gerçek ortaya çıktı. Dairenin kendisine A.A.I..'dan miras kaldığını belirten M.A.I., kira ücretinin tarafına ödenmediğini, icra takibinin durdurulmasının kanunun aykırı olduğunu kaydetti. 

Mahkemede ifade veren M.A.I., kiracıya 2015 yılında gönderilen ihtarname ile kiracı olarak bulunduğu dairenin A.A.I.'ya ait olduğunu, A.A.I.'nın vefatıyla söz konusu taşınmazın mülkiyetinin ve kullanım hakkının kendisine geçtiğini bildirdiğini söyledi. Başkasına yapılacak kira ödemelerinin geçersiz olacağını belirterek, birikmiş kira bedelinin hesabına yatırılmasını istediğini kaydetti. 

Mahkemede savunma yapan davalı kiracı ise, yaptığı ödemelerin, âcirin (kiraya verenin kişinin) hesap hareketlerinden ortaya çıkacağını söyledi. Mahkeme, icraya yapılan itirazın kaldırılmasına, davalı E.S.'yi, haksız ve kötü niyetle takibe itiraz ettiğinden asıl alacağın yüzde 20'si oranında icra inkâr tazminatı ödemeye mahkum etti. Mahkeme, davalının kira borcunu ödediğini ispat edemediği gerekçesiyle icra takibinin devamına hükmetti. Davalı kararı temyiz etti. 

KARARIN GEREKÇESİ 
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararı oy çokluğu ile onadı. Karara şerh (açıklama) düşen Daire Başkan Vekili Mustafa Aysal, mülk sahibinin ihtarname tebliğinden önce gerçekleşen kira ücretini isteme hakkı olmadığını dile getirdi. Aysal, karşı oyunun gerekçesini şöyle açıkladı: 

"Esasen kiraya verenin taraf olmadığı bir davada kiracının kira ücretini sözleşme gereğince kiraya verene ödeyip ödemediğinin belirlenmesine hukuken imkân yoktur. Zira kiracı kira ücretini ödediğiniz yasal delillerle kiraya verene karşı ispat edebilir. Malikin ihtarname tebliğinden önce gerçekleşen kira ücretleriyle ilgili olarak bir talebi varsa bunu kiraya verene karşı ileri sürmesi gerekir. Aksinin kabulü kiracının hem kiraya verene, hem de malikine mükerrer (iki kere) ödeme yapması gibi hukuk düzeninin koruyamayacağı bir sonuç ortaya çıkmış olur. Bu sebeplerle ihtarnamenin davalıya tebliğ edildiği tarihten sonra takip tarihine kadar gerçekleşen kira ücretleri yönünden itirazın kaldırılması gerekirken, kanunî olmayan gerekçeyle itirazın tamamen kaldırılmasına karar verilmesi yerinde olmadığından kararın onanmasına dair çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyorum." 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin emsâl kararıyla, mâlik olmayan kiraya veren kişiye yapılan ödemeler kiracının temerrüdünü (borcunu ödememekte direnmesini) engelleyemeyecek. Hukukçular, kira ücretlerinin mülk sahibine yapılması gerektiğini dile getirdiler.

NTV

Yargıtay'dan haftalık izin kararı!

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı. Haftalık iznin 24 saatten az olamayacağına, bölünemeyeceğine ve biriktirip izinle telafi edilemeyeceğine hükmetti.

Yargıtay'dan; işçiye haftalık izin vermeyen ya da izni yarım gün olarak kullandıran işverene kötü haber geldi. 

Milyonları ilgilendiren haftalık izin konusunda içtihat metni özelliğinde karara imza atan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, haftalık iznin 24 saatten az olamayacağına, bölünemeyeceğine ve biriktirip izinle telafi edilemeyeceğine hükmetti.

Kalıp ustası olarak çalışan işçi, 5. İş Mahkemesi'ne dava açarak, iş sözleşmesinin işverence haksız şekilde fesh edildiğini ileri sürerek ihbar tazminatı ile fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının tahsilini istedi. 

Mahkemede savunma yapan davalı işveren ise davacının istifa etmesi üzerine iş sözleşmesinin sona erdiğini, fazla çalışma yapmadığı gibi tatillerde de çalışmadığını, taleplerinin haksız olduğunu iddia etti. 

Mahkeme, davalı tarafça iş sözleşmesinin istifa ile sona erdiği savunulsa da bu hususun ispatlanmadığından davacının ihbar tazminatına hak kazandığı gibi fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacakları da olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildi. Kararı davalı ren temyiz etti. 

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, kararı bozdu. 5. İş Mahkemesi, bilirkişiden rapor da alınarak davacının ihbar tazminatına hak kazandığı gibi fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacakları da olduğu ancak hafta tatili alacağı olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı davacı taraf temyiz etti. 

Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı. 4857 sayılı İş Kanununun 46'ncı maddesinde, işçinin haftalık izin hakkının hüküm altına alındığı hatırlatıldı. Kararda şu ifadelere yer verildi:

"Hafta tatili izni kesintisiz en az 24 saattir. 
Bunun altında bir süre haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. Buna göre hafta tatilinin yirmi dört saatten az olarak kullandırılması halinde hafta tatili hiç kullandırılmamış sayılır. Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece itibar edilen bilirkişi raporunda davalı tanık beyanlarına göre davacının hafta tatili alacağının bulunmadığı belirtilmiştir. 

Tanık işçiler, iş yerinde 08:00-17:00 saatleri arasında 1 haftada 7 gün çalışıldığını; ancak memleketlerinden İstanbul'a gelen işçiler haftalık izinlerini biriktirerek tolu şekilde kullandıklarını dile getirmişlerdir. 4857 sayılı Kanunda fiili izin müessesesi yalnızca fazla çalışma için öngörülmüş olup çalışılan hafta tatili karşılığı izinle telafi edilemez. Buna göre Mahkemece davalı tanığına ayda kaç hafta 7 gün çalışma olduğu açıklattırılıp sonucuna göre davacının hafta tatili alacağının belirlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile talebin reddi bozmayı gerektirmiştir. Karar oy birliği ile bozulmuştur." 

Mahkeme, AVM otoparkını ''karayolu'' kabul etti!

İzmir'de bir AVM'nin otoparkında meydana gelen hasarlı trafik kazasında, sigorta şirketinin olayın karayolunda meydana gelmediğini gerekçe göstererek zararı karşılamayacağını bildirmesi üzerine şirket aleyhine açılan dava sonuçlandı.

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, bir sigorta şirketinin, alışveriş merkezinin (AVM) otoparkında meydana gelen hasarlı trafik kazası sonrası oluşan zararı "olayın karayolunda meydana gelmediği" gerekçesiyle karşılamaması üzerine açılan davada, otoparktaki kazanın "karayolu"nda olduğuna karar verdi.

Çiğli ilçesindeki bir AVM otoparkında, D.D.'nin kullandığı şirket otomobili ile O.Y. yönetimindeki otomobil çarpıştı. Hasarlı kaza sonrası tutanak tutuldu, O.Y. de durumu daha sonra sigorta şirketine bildirdi.

O.Y, ilgili sigorta firmasının "kazanın karayolunda meydana gelmediğini" gerekçe göstererek zararı karşılamayacağını belirtmesi üzerine, uğradığı maddi kaybın karşılanması için D.D'nin çalıştığı şirket ile sigorta firmasına dava açtı.

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi de tarafların kusurunun tespit edilmesi için dosyayı Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi'ne gönderdi.

Daire ise "Maddi hasarlı kazanın meydana geldiği yer (AVM otoparkı) itibarıyla trafik kazası niteliğinde olmadığının anlaşılması ve ihtisasları dışında olması" gerekçesiyle herhangi bir değerlendirme yapmadan dosyayı iade etti.

Bunun üzerine incelemesini tamamlayan İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, şu kararı verdi:

"Gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gerekse Yargıtay kararları dikkate alındığında alışveriş merkezi otoparkı ve park yerlerinde meydana gelen kazalarda, Karayolları Trafik Kanunu'nun uygulanacağı hususunun kabul edildiği, bu haliyle meydana gelen kaza yönünden Karayolları Trafik Kanunu kapsamında değerlendirme yapılacağı tespit edilmiştir."

Mahkeme, ayrıca sürücü D.D.'nin yüzde 75 kusurlu olduğunu, sigorta şirketinin "Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı" olmasından kusur oranına göre O.Y.'nin aracının değer kaybıyla birlikte yaklaşık 4 bin 500 liralık hasar bedelini davalıların karşılamasına karar verdi.

O.Y.'nin avukatı Seyit Ahmet Akyüz, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2011'de hangi alanların trafik alanı olduğuna ilişkin detaylı bir karar verdiğini hatırlattı.

Kamunun kullanımına açık, herkesin girebildiği ve karayoluyla bağlantısı olabilen her alanın Karayolları Trafik Kanunu'na tabi olduğuna işaret eden Akyüz, şunları kaydetti:

"(AVM'deki trafik kazası) Bununla alakalı hasarlardan zorunlu trafik sigortacıları sorumludur. Hatta pek kimsenin bilmediği bir husus daha var, onu da belirtmekte fayda var. Sadece karayolunda değil, arabalı vapur taşımacılığı yapan vapurların otoparklarında ve içlerinde dahi meydana gelen trafik kazalarında Karayolları Trafik Kanunu uygulanır.

AVM otoparkları da dahil olmak üzere, hangi alanların trafik kanununa tabi olduğunu ve hangi alanlarda meydana gelen kazaların trafik kazası sayılabileceği konusunda, (bu karar) insanların bilmesi, bilinçlenmesi haklarına ulaşmalarında çok büyük fayda sağlayacaktır, hak mahrumiyetlerinin önüne geçecektir."

Yargıtay'dan 'atık su bedeli' kararı!

Yargıtay, belediyeler ve vatandaşları yakından ilgilendiren önemli bir karara imza attı. Yüksek mahkeme, kanalizasyon hizmeti olmayan semtteki aboneden atık su bedeli alınamayacağına hükmetti.

Ankara'da faaliyet gösteren bir hazır beton üretim tesisinde kullanılan kuyu suyu için belediye ekiplerince 'kaçak' tutanağı tutuldu. Bunun üzerine tesis işletmecisi, kuyu suyu abonesi oldu. Bir süre sonra da şehir suyu abonesi olan işletmeci hakkında belediye icra takibi başlattı.

Belediyenin hakkında açtığı davaları kazanmasının ardından işletmeci, belediyenin muhtelif tarihlerde düzenlediği toplam 134 bin 250 liralık faturayı da ödemek zorunda kaldı. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin yolunu tutan iş adamı, belediyenin kuyu suyu aboneliği sebebiyle bedel talep etme hakkının olmadığını belirterek ödediği paranın iadesini istedi. 

Kanalizasyon hizmeti olmayan bir yerde atık su bedelini ödemek zorunda kaldığını belirten davacı, kuyu suyunun beton üretiminde kullanılması sebebiyle atık su oluşmadığını kaydetti. Davacı, kanalizasyon sistemi olmadığından kuyu suyu ve şehir suyu için bedel istenmesinin de haksız olduğunu dile getirdi. Davacı, 134 bin 250 liranın ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı belediye avukatı ise, dava konusu faturaların bir bölümünün ödeme tarihleri itibariyle zaman aşımına uğradığını, esas yönünden ise davacıya kuyu suyu ve iş yeri abonelikleri nedeniyle tahakkuk ettirilen bedellerin yasal olduğunu öne sürdü. 

Mahkeme, Belediye Gelirleri Kanunu'ndaki 'Belediye mücavir alan sınırlarında kullanılan yeraltı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi sularına ait ücretleri'nin Anayasa Mahkemesi tarafından 1987'de iptal edildiğine dikkat çekti. İptal kararından sonra herhangi bir yasal düzenleme yapılmadığının hatırlatıldığı mahkeme kararında, davalı belediyenin tarifeler yönetmeliğine dayanarak kuyu suyu ücreti talep etmesinin yasal olmadığı vurgulandı. Davacının adresinde kanalizasyon hattının olmamasına rağmen atık su bedeli tahsilinin de yasaya aykırı olduğu belirtildi. 

Mahkemenin haksız bulduğu belediye, kararı temyiz etti. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, kuyu suyundan bedel istenebileceğini belirterek kararı bozdu. Dava dosyasını yeniden değerlendiren Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi, ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay 3. Hukuk Dairesi girdi. Belediyenin sırf kendi tarife yönetmeliğine dayanarak bedel talep edemeyeceğine hükmeden Daire, emsal nitelikte bir karara imza attı. 

Kanalizasyon sisteminin bulunmadığı yerde atık su bedelinden bahsedilemeyeceğine dikkat çekilen kararda, "Tarifeler yönetmeliğindeki düzenleme uyarınca, kanalizasyon hizmeti verilmiş gibi atık su bedeli tahakkuk ettirilmesi hukuki dayanaktan yoksundur. Mahkemenin davanın kabulüne yönelik direnme kararı yerindedir. Mahkeme hükmünün onanmasına oy birliği ile karar verilmiştir" denildi.

NTV

23 Kasım 2018 Cuma

Bu numara veya benzeri bir numara sık sık arayıp duruyorsa dikkatli olmanızda fayda var!

08504737253 de bu numaralardan sadece biri ve kullanıcıları dolandırmak için gece gündüz arama yapılıyor. Kullanıcıların bu tuzağa düşmemesi için telefonu hiç açmamalarında sonsuz fayda var.

Özellikle pazar günü sabah erken saatlerde vatandaşları cep telefonları üzerinden rahatsız eden bu numaradan arayan kişiler bant kaydıyla kurbanlarını tuzağa düşürmeye çalışıyor. Türk Telekom ya da herhangi bir telekominikasyon şirketinden arıyormuş gibi yapan dolandırıcılar, vatandaşlara faturalarıyla ilgili değişiklik yapması gerektiği uyarısında bulunuyor. Bunun için de bazı direktiflerde bulunuyor.

Dolandırıcıların kullandığı diğer numaralardan bazıları şöyle:
08504737929

08504737336

08504737347

08504737142

08504737493

08504737253

21 Kasım 2018 Çarşamba

Ekim ayı kira artış oranı ne kadar oldu?

Kira artış oranı Ekim 2018 ne zaman belli olacak sorusunun cevabını sizler için araştırdık. Her ay düzenli olarak yayınlanan kira artış oranları TÜİK'in resmi sitesinde yer alıyor.

Kira artış oranı Ekim 2018 ne zaman belli olacak? 
Konut kira sözleşmesi bitiş tarihinden sonra uygulanan kira artışı TÜİK tarafından her ay düzenli olarak yayınlanan Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE)'nin 12 aylık ortalamalarının değişim oranına bakılarak hesaplanıyor. Bu oranlar TÜİK'in resmi sitesi olan  'www.tuik.gov.tr' adresinde yayınlanıyor. Eylül ayı içerisinde yayınlanacak olan kira artış oranının da tarihi belli oldu.

Kiralara yapılacak zam oranı belli oldu
Kira, hem vatandaş için hem de esnaf ve işletmeler için önemli bir gider. Her yıl yenilenen kiranın ne kadar artacağı ise hep kafaları karıştırıyor. Ancak bunun yasal bir sınırı var ve bu sınır 1 Temmuz 2012’de çıkan yeni Borçlar Kanunu ile belirlenmiş durumda.

ÜFE'ye bakılıyor
Taraflar anlaşsa da zam bu sınırı aşamaz. Borçlar Kanunu’nun 344’üncü maddesinde konut için kira artışının, İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) göre yapılacağı belirtiliyor. ÜFE, her ay açıklanan enflasyonla karıştırılmamalı. En çok yanlış bu konuda yapılıyor. ‘ÜFE ve TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) ortalaması alınacak’ diyene aldırmayın.

12 aylık ortalama alınacak
ÜFE’ye bakarken aylık veya yıllık orana değil, 12 aylık ortalamaya bakılacak. Bu rakam da dün yüzde 21.36 olarak açıklandı. Sözleşmesi bu ay bitecek olanlar yüzde 21.36’yla yenileyecek. 1000 liralık kira 1213 lira olacak. Yıllıkta ek maliyet 2556 lira. Bu tavan fiyat. Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP), kira artışının ÜFE yerine TÜFE’ye endeksleneceği yer almıştı. TÜFE’ye göre kira artışı uygulaması başlamış olsaydı artış yüzde 13.75 oranında kalacaktı. Borçlar Kanunu’ndaki kira artış maddesinin uygulanması işyerleri için 2020 yılında yürürlüğe girecek.

Eylül ay enflasyon rakamları açıklandı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) eylül ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, Eylül ayında bir önceki aya göre %6,30, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 19,37, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 24,52 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13,75 artış gerçekleşti.

KİRA ZAMMI NASIL HESAPLANIR?
Yeni Ekonomi Programı'nda yer alan tedbirlerden biri gayrimenkulde kira artış oranını doğrudan etkiliyor. Ev sahipleri artık zamları üretici fiyatından değil, tüketici fiyatından yapabilecek. Program'ın 'Enflasyon' bölümünün 'Politika ve Tedbirler' başlığı altında, "Kira artış oranına dair üst sınır, döviz kuru ve emtia fiyatlarındaki gelişmelere duyarlılığı yüksek olan üretici fiyatları yerine tüketici fiyatlarına göre belirlenecektir" maddesi yer alıyor.

Normal şartlarda 12 aylık ortalama Yurt İçi Üretici Fiyatı (Yİ-ÜFE) artış oranı ile belirlenen kira zammı üst rakamı yeni düzenleme yapılması ile birlikte TÜFE ile belirlenecek. Ağustos ayında 12 aylık ÜFE gerçekleşmesi yüzde 18,78, TÜFE gerçekleşmesi ise yüzde 12,61 olarak kaydedilmişti. Bu da oturduğu ev için bin lira kira ödeyen tüketicinin, zam zamanının ağustosa denk gelmesi durumunda eylülde 188 lira zamlı ödeme yapacağı anlamına geliyor. Şayet TÜFE oranından zam yapılsaydı bu rakam 126 lira olacaktı.

TEFE TÜFE kira artışı
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 344.’üncü maddesi gereğince kira artışı, “Bir önceki kira yılının ÜFE artışını geçmeyecek şekilde düzenlenir” hükmüne göre yapılır. Ancak burada kesin bir hesaplama bulunmamaktadır. TUİK’in yayımlamış olduğu Yİ-ÜFE kullanıcı rehberinde ise bu hesaplamanın iki şekilde olabileceği açıkça görülmektedir.

Kira fiyatları bir yılda ne kadar zamlandı?
Kiralık ev fiyatları son günlerin en sık gündeme gelen konularından biri. Bunun nedenleri arasında iki gelişme öne çıkıyor. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte üniversite öğrencileri ve aileleri için kiralık ev arayışının başlaması ve 2018 Ağustos ayı için açıklanan aylık kira artış oranının yüksekliği.

Ağustos ayında yaşanan kira artış oranı yüzde 17,41 TL olurken, bu rakam 2018 yılının kira zammında ulaşılan en yüksek değer olarak dikkat çekiyor. Bir yıl önce 2017’nin Ağustos ayında kira artış oranı sadece yüzde 10,94 idi. Ağustos 2017-Ağustos 2018 dönemini kapsayan 12 aylık dönem boyunca kira artış rakamları sadece bu yılın Şubat, Mart ve Nisan gerileme kaydetti. 2018’in Ocak ayında yüzde 15,82 iken, Şubat ayında yüzde 15,66, Mart ayında yüzde 15,50 ve Nisan ayında yüzde 15,35 TL’ye gerileyen kira artış oranları mayıs 2018 itibariyle tırmanışa geçti.

Böylelikle ülke çapında kira artış oranları bir yılda yaklaşık yüzde 60 yükseldi. 2018’in ilk sekiz ayında ise kira zammı artışı yüzde 10 oldu. Yaz aylarına bakıldığında ise Haziran ayında yüzde 15,80 olan kira artış oranı, önce Temmuz ayında yüzde 16,57’ye, son olarak da Ağustos ayında yüzde 17,41 TL’ye tırmandı.

Ay ay 1 yıllık kira artış oranları
Ağustos 2017: %10,94
Eylül 2017: %12,05
Ekim 2017: %13,26
Kasım 2017: %14,47
Aralık 2017: %15,38
Ocak 2018: %15,82
Şubat 2018: %15,66
Mart 2018: %15,50
Nisan 2018: %15,35
Mayıs 2018: %15,36
Haziran 2018: %15.80
Temmuz 2018: %16,57
Ağustos 2018: %17,41

AKŞAM

17 Kasım 2018 Cumartesi

Yargıtay'dan çok önemli yıllık izin kararı!

Tam 18 yıl çalıştığı iş yerinde sadece 23 gün yıllık izin kullandığını, geriye kalan 294 günlük yıllık iznin parasal karşılığını isteyen işçiye Yargıtay'dan kötü haber geldi. Yüksek mahkeme, 18 yıldır aynı iş yerinde çalışan işçinin, sadece 23 gün izin kullanmasını hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirtti.

11. İş Mahkemesi'ne müracaat eden işçi, iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğini beyan ederek kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatili alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etti. Mahkemede ifade veren davalı işveren ise davanın reddini istedi. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Kararı davalı işveren temyiz edince devreye Yargıtay 22. Hukuk Dairesi girdi. Daire, emsal bir karara imza attı.

Kararda; 4857 sayılı Kanun'un 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlandığı hatırlatıldı. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şart olduğu vurgulandı. Kullanılmayan yıllık izin ücretlerinin ödenmesinde iş sözleşmesinin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmadığının altı çizildi.

Kararda şöyle denildi:
"Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Somut uyuşmazlıkta, davacının kıdemine göre 317 gün yıllık izin süresi olduğu, tüm izinlerinden 23 gününü kullandığı kabul edilerek hesap yapılmıştır. Davacının 18 yıl boyunca sadece 23 gün yıllık izin kullanmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği dikkate alınmalı. Mahkemece; Hukuk Muhakemeleri Kanunu 31. maddesine göre hakimin davayı aydınlatma yükümü gereği davacı asilden; yıllık izinlerini kullanıp kullanmadığı, ne kadar yıllık izin kullandığı sorulup açıklattırılmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Bu husus gözetilmeden karar verilmesi bozma nedenidir. Karar oy birliği ile bozulmuştur"

4 Kasım 2018 Pazar

Yatağı ayırmak eşin kişilik haklarına saldırı!

Muğla'nın Bodrum ilçesinde yaşayan bir kadın, Aile Mahkemesi'ne müracaat ederek boşanma davası açtı. Kocasının yatağını ayırarak, cinsel ilişkiden kaçındığını öne süren davacı kadın, manevi tazminat talep etti. 

Davalı kocayı da dinleyen mahkeme, tarafları boşayıp, manevi tazminat talebini reddetti. Davacı kadın kararı temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

Yargıtay'ın geçtiğimiz günlerde verdiği kararında; Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi boşanmaya sebebiyet vermiş olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği hatırlatıldı.

Davalı erkeğin cinsel yükümlülüklerini yerine getirmeyerek davacıyla ayrı yattığına dikkat çekilen kararda şu ifadelere yer verildi:

"Davalı erkeğin gerçekleşen bu kusurlu (yatağını ayırma) davranışı davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder. Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi davacı kadın yararına oluşmuştur. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu yönün dikkate alınmaması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Aile Mahkemesi'nin kararının bu sebeple bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir" 

28 Ekim 2018 Pazar

Saatler 2018'de geri alındı mı?

Avrupa'yla birlikte Türkiye’nin de uyguladığı kış saati uygulaması geçtiğimiz dönem Resmi Gazete’de yayımlanan kararla birlikte kaldırılmıştı.

Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararında; 7 Ekim 2016 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan sürekli yaz saati uygulamasına bu yıl da devam edileceği, 28 Ekim 2018 Pazar günü saat 04.00’ten itibaren bütün yurtta saatlerin bir saat geri alınmasının kararlaştırıldığı bildirilmişti.

Bu yüzden Türkiye kış saatine geçmediği için Avrupa ülkeleri gibi yaz saatine geri dönmeyecek.
Kararda ayrıca, 7 Ekim 2016 tarihli ve 2016/9154 sayılı Bakanlar Kurulu kararının da yürürlükten kaldırıldığı belirtildi. Söz konusu kararda, “Gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla; bütün yurtta 27 Mart 2016 Pazar günü saat 03.00’ten itibaren bir saat ileri alınmak suretiyle başlayan yaz saati uygulamasının her yıl, yıl boyu sürdürülmesi kararlaştırılmıştır” denilmişti.

NTV
.

17 Ekim 2018 Çarşamba

Yurtdışındaki Boşanmanın Tanınması İçin Gerekli Evraklar!

Yurtdışında boşanan TC vatandaşları, yetkili mercilere, yani bulundukları ülkedeki dış temsilciliklerine başvurdukları takdirde, tanıma ve tenfiz davası açmalarına gerek kalmadan boşanmalarını Türkiye’de geçerli olarak tanıtabilecek.

Düzenlemeye göre yurtdışında boşanmış kişilerin Türkiye’de de boşanmış sayılabilmeleri için beraber başvuru yapmaları gerekiyor. Ancak çoğu durumda taraflar sorunlu şekilde boşanmış ve birbirleriyle iletişim kurmak istemedikleri için, kişilerin avukatları birlikte başvurarak yeni düzenlemeyle getirilen kolaylıktan yararlanabilecekler.

Genel olarak hazırlanması gereken evraklar şunlardır;
  1. Yabancı ülkede gerçekleştirilen boşanmaya ilişkin mahkeme kararının aslı
  2. Yurtdışı mahkemelerinin vermiş olduğu boşanma kararının kesinleşmiş olduğuna dair şerh veya belge ve apostille belgesi
  3. Yurtdışı mahkemelerinde alınan boşanma kararına ilişkin belgenin Türkçe tercümesi (yeminli tercüman ile yapılması gerekir), Türkçe tercümesi yaptırılan boşanma kararının bulunulan ülkedeki konsolosluktan onayının alınması ya da Türkiye’deki noter onayının yapılması gerekir.
  4. Pasaport ve T.C Nüfus Cüzdanı fotokopisi

Yurtdışında Boşanmanın Türkiye'de Tanınması!

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda 29.04.2017 tarihinde yapılan değişiklikle ‘Yabancı ülke adlî veya idarî makamlarınca boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline veya mevcut olup olmadığının tespitine ilişkin olarak verilen kararlar; bizzat veya vekilleri aracılığıyla tarafların birlikte başvurması, verildiği devlet kanunlarına göre konusunda yetkili adlî veya idarî makam tarafından verilmiş ve usulen kesinleşmiş olması ve Türk kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması şartlarıyla nüfus kütüğüne tescil edilir’ hükmü getirilmişti. Bu durumda yurtdışında boşanan birçok kişiye kolaylık sağlayacak bu uygulama ile taraflar artık boşanmalarının Türkiye'de de geçerli olması için belli şartlarda dava açmak zorunda olmayacak.

Yurtdışında boşanan TC vatandaşları, yetkili mercilere, yani bulundukları ülkedeki dış temsilciliklerine başvurdukları takdirde, tanıma ve tenfiz davası açmalarına gerek kalmadan boşanmalarını Türkiye’de geçerli olarak tanıtabilecek ve nüfus sicillerine işletebilecekler.

Yeni genelge ile süreç şöyle işleyecek;
1- Yaşanılan ülkedeki adli veya idari makamlardan alınan boşanmaya, evliliğin butlanına, iptaline ya da mevcut olup olmadığına ilişkin karar, önce bir üst mahkemeden onaylatılacak. Yani apostil damgası alınacak. Bu damga kararın kesinleştiğini gösteriyor.

2- Kesinleşmiş karar ile birlikte her iki taraf ya da her iki tarafın temsilcisi, Türk Başkonsolosluğu'na giderek kararın tanıtılmasını talep edecek. Boşanan tarafların aynı anda müracaat etmesi şart koşulmuyor. Ancak boşanmış çiftlerin ya da vekillerinin başvuruları arasındaki süre en fazla 90 gün olacak.

3- Kararın tanınması için, boşanma kararının aslı ve türkçe tercümesi, apostil damgası ve türkçe tercümesi, kimlik veya pasaport kopyaları birlikte verilmeli.

4- Başvuruları incelemek için konsolosluklarda bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyonun kararıyla, yabancı ülke mahkemesinin verdiği boşanma kararı aile kütüğüne işlenecek.

Konkordato nedir?

Konkordato ya da diğer bir ifadeyle iflas anlaşması, son dönemlerin merak edilen konusu oldu. Batık şirketlerin borçlarını ödeyebilmeleri için alacaklılarla yaptığı anlaşmayı ifade eden Konkordato'nun tarihte de örnekleri yer almıştır. Peki, Konkordato nedir ve ne anlama gelmektedir?

Konkordato, batık şirketlerin alacaklılara borcunun ödenmesi için var olan bir sistemdir.

Konkordato müessesesi borçlarını ödemede zorlanan şirket ve kooperatiflerin, bir kısım borçlarından kurtularak borçlarını ödeyebilir duruma getirmeleri için uygulanan bir müessesedir. Bu uygulamada alacaklı ve borçluların konkordato müessesesi kapsamında borç ve alacakları yeniden yapılandırma işlemine tabi tutulmaktadır.

Konkordato müessesesi 2004 sayılı İ.İ.K.’nun 285-309. maddelerinde düzenlenmiştir.

Finansal yapısı önemli ölçüde bozulan iyi niyetli ve dürüst borçlu işletmeleri ve kooperatifleri korunmayı amaçlayan bir sistemdir. Burada, borçlunun talebinin bulunması gerekmektedir. Borçlunun talebi üzerine, konkordato müessesesi işlemeye başlar. Konkordato müessesesi 4 bölümden oluşur.

1-Adi Konkordato
2- İflastan Sonra Konkordato
3- Mal Varlığının Terki Suretiyle Konkordato
4- Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması,

11 Ekim 2018 Perşembe

Tüketici Hakem Heyeti İle İlgili Sıkça Sorulan Sorular!

Tüketici Hakem Heyeti nedir?
Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara çözüm bulmak amacıyla kurulan karar mercileridir.

Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri Nerededir?
Hakem Heyetleri illerde Ticaret İl Müdürlüğü, ilçelerde ise Kaymakamlıklar tarafından belirlenen binalardadır. Tüketici Mahkemeleri ise illerde Adliye binalarında bulunmaktadır.

Tüketici Hakem Heyetine kimler başvurabilir?
Şikayetin konusu tüketici işlemini kapsayan ve parasal sınırları ( İl ve İlçe ) dahilinde olan tüm tüketiciler ve şikayet edileni tüketici olan satıcı veya sağlayıcılar.

Uyuşmazlık miktarı (Başvurunun parasal değeri) ile ilgili nereye ve nasıl başvurabilirim? Başvuru Ücretli midir?
Başvurudan herhangi bir ücret alınmamaktadır.

2018 yılı için Uyuşmazlığınızın değeri;

  • 4.570 TL’nin altında ise İlçe Tüketici Hakem Heyetine,
  • 4.570 TL ile 6.860 TL arasında ise Büyükşehir statüsünde olan illerde İl Tüketici Hakem Heyetine
  • Büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerdeki tüketicilerin 4.570 TL ile 6.860 TL arasındaki başvuruları için İl Tüketici Hakem Heyetine
  • 6.860 TL’nin altında ise Büyükşehir statüsünde olmayan illerde İl Tüketici Hakem Heyetine başvurabilirsiniz.
  • 6.860 TL’nin üzerinde ise Tüketici Mahkemelerine başvurmalısınız.

Başvuru, tarafların kimlik bilgilerini, adreslerini varsa unvanlarını, iletişim bilgilerini,
uyuşmazlık konusunu ve başvuru sahibinin seçimlik haklarından hangisini tercih ettiğini içeren dilekçenin,mal veya hizmetin satın alındığı yada başvuru sahibinin ikametgahının bulunduğu yer hakem heyetine bizzat verilmesi suretiyle yapılır.

Tüketici Hakem Heyetine sözlü başvuruda bulunabilir miyim?

1 Ekim 2018 Pazartesi

Tüketicinin seçimlik hakları!

6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna göre Tüketicinin seçimlik hakları şunlardır;

MADDE 15- 
Hizmetin ayıplı ifa edildiği durumlarda tüketici, hizmetin yeniden görülmesi, hizmet sonucu ortaya çıkan eserin ücretsiz onarımı, ayıp oranında bedelden indirim veya sözleşmeden dönme haklarından birini sağlayıcıya karşı kullanmakta serbesttir. Sağlayıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Seçimlik hakların kullanılması nedeniyle ortaya çıkan tüm masraflar sağlayıcı tarafından karşılanır. Tüketici, bu seçimlik haklarından biri ile birlikte Türk Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tazminat da talep edebilir.
  1. Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin sağlayıcı için orantısız güçlükleri beraberinde getirecek olması hâlinde tüketici bu hakları kullanamaz. Orantısızlığın tayininde hizmetin ayıpsız değeri, ayıbın önemi ve diğer seçimlik haklara başvurmanın tüketici açısından sorun teşkil edip etmeyeceği gibi hususlar dikkate alınır.
  2. Tüketicinin sözleşmeden dönme veya ayıp oranında bedelden indirim hakkını seçtiği durumlarda, ödemiş olduğu bedelin tümü veya bedelden indirim yapılan tutar derhâl tüketiciye iade edilir.
  3. Ücretsiz onarım veya hizmetin yeniden görülmesinin seçildiği hâllerde, hizmetin niteliği ve tüketicinin bu hizmetten yararlanma amacı dikkate alındığında, makul sayılabilecek bir süre içinde ve tüketici için ciddi sorunlar doğurmayacak şekilde bu talep sağlayıcı tarafından yerine getirilir. Her hâlükârda bu süre talebin sağlayıcıya yöneltilmesinden itibaren otuz iş gününü geçemez. Aksi takdirde tüketici diğer seçimlik haklarını kullanmakta serbesttir.
Zamanaşımı

MADDE 16- 
  1. Kanunlarda veya taraflar arasındaki sözleşmede daha uzun bir süre belirlenmediği takdirde, ayıplı hizmetten sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile, hizmetin ifası tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir.
  2. Ayıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.


Tüketici Kanunu Hakkında Bilinmesi Gerekenler!


Cayma hakkı nedir?
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun gereğince, alıcıların teslimat tarihinde itibaren 14 gün içinde cayma haklarını kullanarak herhangi bir sebep göstermeden ve “kargo ücreti ödemeden” ürünleri iade etme hakları vardır. Diğer bir deyişle cayma hakkı kapsamında ürün iadelerinde iade kargo ücreti satıcılara aittir. Kanunu her kurumun uygulaması gerekmektedir.
Alıcılar, ürünleri kişisel sebeplerle iade etseler dahi alıcıların kargo ücreti ödemeden ürünleri iade etme hakkı vardır.

Tüketicinin cayma hakkını kullanabilmesi için teslimat tarihinden itibaren 14 gün içinde ürünü iade etmek istediğini satıcıya bildirmesi gerekmektedir. Satıcı, alıcının talebini aldıktan sonra en geç 10 (on) gün içerisinde, ürünü iade alıp ürün bedeli ve iade kargo ücretini alıcıya hiçbir masraf yükletmeksizin ödemekle yükümlüdür.
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe girmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.
28.05.2014 tarihinden önce satın alınan ürünlerde cayma hakkı nasıl kullanılır?
28.05.2014 tarihinden önce satın alınan ürünler için 4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanun geçerlidir. Bu kanuna göre, alıcıların teslimat tarihinde itibaren 7 gün içinde cayma haklarını kullanarak sebep göstermeden ve “kargo ücreti ödemeden” ürünleri iade etme hakları vardır. Cayma hakkı süresi dışında kalan iade talepleri için geçerli süre ise 30 gündür.  28 Mayıs 2014 sonrasında alınan ürünler için ise 14 gün içinde cayma hakkı; cayma hakkı süresi dışında kalan iade talepleri için geçerli süre ise 6 aydır!

Cayma hakkının geçerli olmadığı ürünler nelerdir?
  • Alıcının isteği ile kişiye özel olarak üretilen, üzerinde değişiklik veya ilave yapılarak kişiye özel hale getirilen ürünler
  • Niteliği itibarıyla geri gönderilmeye elverişli olmayan ürünler (İç çamaşırı, mayo, kozmetik gibi hijyenik durumu hassas olan ürünleri iade edebilmenin koşulu ürünün açılmamış ve denenmemiş olmasıdır.)
  • Alıcı tarafından açılmış olan ses veya görüntü kayıtları (DVD, CD ve Kaset vb.), basılı ürünler (Kitap, dergi vb.), yazılım programları ve bilgisayar sarf malzemeleri
  • Çabuk bozulma tehlikesi olan veya son kullanma tarihi geçme ihtimali olan ürünler
  • Fiyatı borsa veya teşkilatlanmış diğer piyasalarda belirlenen ürünler (Külçe, Ziynet Altın ve Gümüş kategorisindeki tüm ürünler vb.)
  • Tatil kategorisinden satın alınan otel, yurt içi/yurt dışı turlar, gezi ve uçak bileti gibi ürün ve hizmetler. Bu ürün ve hizmetlerin iptal/iadesi, satıcı acente uygulaması doğrultusunda yapılır.

19 Eylül 2018 Çarşamba

Kentsel dönüşüm kira yardımı için gerekli evraklar neler?

Kentsel dönüşüm kira yardımı için başvuru dilekçesinin doldurulması ve kira yardımı için gerekli belgelerin temin edilmesi gerekiyor. 

Yine Kira yardımı başvurusunda bulunmak için hak sahiplerinin riskli yapı onay tarihinden önce riskli yapıda oturuyor olması gerekiyor. Kira Yardımı Uygulamaları Kılavuzunda hak sahiplerinden alınması gereken son üç aya ait fatura, riskli yapıyı tahliye tarihinden üç ay öncesini kapsıyor. 

Yurtdışında ikamet eden kişiler, Türkiye’de bulunan riskli yapıları için ikamet şartını sağlayamadıklarından kira yardımı başvurusunda bulunamıyor. 

Kentsel dönüşüm kira yardımı için gerekli evraklar şunlardır; 
1- Nüfus cüzdanı fotokopisi 
2- Konut veya işyerinin tapu senedi 
3- Riskli bina tespit raporu inceleme formu 
4- Tahliye ettiğime dair yeni adresimi gösterir adrese dayalı nüfus kayıt örneği
5- İkamet ispatı için son 3 aylık fatura

Kentsel dönüşüme nasıl başvurabiliriz?

Mevcut yürürlükteki kanun çerçevesinde kentsel dönüşümden yararlanmak için kişisel başvuru yapılabilmektedir. 
Başvuru için binadaki bir kat sahibinin başvurusu yeterli olup, devam eden süreçte, alınacak tüm kararlar, ilgili binanın inşaatı gibi tüm durumlarda 2/3 çoğunluğun imzası ile gerçekleşmektedir. 

Kentsel dönüşümde başvuru merkezi bakanlıkça lisanslandırılmış olan TEKTAŞ Kentsel Dönüşüm firmasıdır. TEKTAŞ Kentsel Dönüşüm’e binadan bir kişinin tapu senedi,  nüfus cüzdanının aslı, tapudan alınması gereken bağımsız bölüm listesi ve durumu anlatan dilekçe ile başvuru yapmasının hemen ardından, TEKTAŞ mühendisleri binayı kontrole gelip gerekli gözlem ve incelemeyi yaptıktan sonra Deprem Risk Raporu hazırlayacaktır. Rapor bakanlıkça incelendikten sonra binanın riskli olduğu kararı alınırsa bakanlıkça binanın tapu kaydına “risklidir” şerhi koyulacaktır. Daha sonra şerh yazısı hızla bütün kat sahiplerine iletilerek, isteyen kat sahibi için 15 gün içerisinde itiraz etme hakkı tanınır. İtirazlar üniversite hocalarının bulunduğu komisyonda incelenecek ve son kararı verecektir. Komisyondan da aynı karar çıkması sonucunda yasal olarak binanın riskli olduğu tescillenmiş olur ve bunun artık geri dönüşü de olmamaktadır. 

Ortalama olarak bu süreç 2-3 ay sürmektedir. Bu süreç sonucunda binanın yıkımı gerçekleşecektir. Her kat sahibinin kendi hissesi oranında arsa hissedarlığı da böylece başlayacaktır. 

Binanın yıkımıyla birlikte binanın kime ve nasıl yaptırılacağı, bu paylaşımın nasıl olacağı 2/3 çoğunluğun onayıyla bina kat protokolüne dökülür. 
Bina ile ilgili yapılacak kat protokolü mutlaka bir avukat tarafından hazırlanıp bakanlığa iletilmelidir. Aksi takdirde bakanlık çoğunluğun sağlanamadığı ve gerekli protokollerin yerine getirilemediği kaydıyla beklenmedik bir anda binayı yıkabilir. 

Burada yıkılan binadaki daire sayısıyla aynı sayıda daire ortaya çıkacaksa, çok uygun koşullarda Mortgage kredisiyle bina yapılabilecektir Eğer daha çok daireye karar çıkarsa müteahhite kat karşılığı olarak verilebileceği gibi, daha azına karar çıktığında müteahhite yine kat taahhüdüyle bina yaptırılma yetkisi verilir. 

Bunun kararı alınıp bina kat protokolüyle İl Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’ne bildirilir. 2/3 çoğunluğa rağmen bu protokole yanaşmayan kat sahiplerinin hisseleri diğer hissedarlara satılır, alan olmazsa kamulaştırılır.

16 Temmuz 2018 Pazartesi

Evine hırsız girdi, site yönetimi ve güvenliğine dava açıp kazandı!

Mahkeme, İstanbul’da özel güvenlikli sitedeki hırsızlıktan doğan zararı site yönetimi ile güvenlik şirketinin ortak karşılamasına hükmetti.

Özel bir firmada çalışan Ömer Sıddık Tatlıgül, 2012 yılında özel güvenlikli bir siteye taşındı. Ancak taşınmasından kısa süre sonra evine hırsız girdi ve televizyonundan parfümlerine kadar hemen hemen tüm eşyaları çalındı.

Bu gelişme üzerine Ömer Sıddık Tatlıgül, gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle hırsızlıktan site yönetiminin sorumlu olduğunu ileri sürüp avukatı aracılığıyla tazminat davası açtı.

Diken'in aktardığına göre davanın görüldüğü Küçükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi, gerekli güvenlik önlemlerini almadığı gerekçesiyle site yönetimini hırsızlık olayında sorumlu tuttu ve Tatlıgül’e 3 bin 500 TL tazminat ödenmesine hükmetti.

YARGITAY KARARI BOZDU: GÜVENLİK ŞİRKETİNİN DE SORUMLULUĞU VAR
Kusurlarının bulunmadığını ileri süren site yönetimi ise kararın temyizi için Yargıtay’a başvurdu. Dosyayı inceleyen Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesi, olaydan sadece site yönetiminin sorumlu olamayacağını, özel güvenlik şirketinin de sorumluluğunun bulanabileceğini, bu nedenle kusur oranlarının belirlenmesi gerektiğini belirterek kararı bozdu.

Bozma kararına uyan yerel mahkeme bu kez bilirkişiden rapor istedi, olay yerinde keşif yaptı, ardından da kararını açıkladı. Mahkeme, hırsızlık nedeniyle oluşan zararı site yönetimini ile güvenlik şirketinin ortak ödemesine hükmetti. Kararla birlikte 3 bin 500 TL olan zararın 2012 yılından itibaren yasal faiziyle birlikte Ömer Sıddık Tatlıgül’e ödeneceği öğrenildi.

9 Temmuz 2018 Pazartesi

Bu tarihlerde kredi çekenler dikkat!

Yrd. Doç. Dr. Murat Şahin, 16 bankanın 2007-2011 tarihleri arasında kullanılan kredilere olması gerekenden fazla oranda faiz uyguladığını, bu ihlalden dolayı bu tarihler arasında kredi kullanan tüketicilere tazminat davası açma hakkı doğduğunu dile getirdi.

Bankalardan dosya masrafı tazmininin ardından şimdi olması gerekenden yüksek faiz oranlarından kaynaklanan zararın tazmin edilmesi gündeme geldi. Bu durumda 2007-2011 yılları arasında bu ihlali gerçekleştiren bankalardan yüklü miktarda kredi ve kredi kartı kullanan, parasını faize yatıran tüketicilere tazminat davası açma hakkı doğduğu belirtildi. Celal Bayar Üniversitesi (CBÜ) İşletme Bölümü Ticaret Hukuku Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Şahin ve Avukat Ezgi Gökoğlan, konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Yrd. Doç. Dr. Murat Şahin, Rekabet Kanunu'na aykırı hareket eden firmaların kartelleşmesi sonucu zarar gören tüketicilerin tazminat davası açma hakkı doğduğunu söyledi. Şahin, "Rekabet hukukunda firmalar, serbest piyasa şartlarına göre fiyat belirlemelidir. Birbirine rakip olan firmalar kendi aralarında fiyat belirlerse olması gereken satış fiyatı seviyesinin üstünde fiyatlar ortaya çıkar. Bu durum sadece bankacılık değil, her sektörde karşımıza çıkabilir. Rekabetin olduğu yerde fiyatlar müşterilerin lehinedir" diye konuştu.

"Ortada büyük bir tüketici zararı var"
Rekabet Kurulu'nca kartelleştiği tespit edilen bankaların, tüketicileri zarara soktuğunu dile getiren Şahin, "Bankalar, piyasa faiz oranlarını olması gereken oranın üstünde tespit ederek tüketicinin zararına bir kartel oluşturmuşlar. Rekabet Kurumu, bankaların mevduat faizlerine, kredi faiz oranlarına, kredi kartı faiz oranlarına birlikte karar verdiklerini 2013 yılında tespit ediyor ve bankalara yüklü miktarda ceza kesiyor. 2007'den 2011'e kadar, 4 yıl boyunca 16 banka tarafından gereğinden fazla faiz oranı uygulandığı ortaya çıkıyor. Rekabeti ortadan kaldıran bankalar, tüketiciyi büyük bir zarara uğratmışlar. Uygulanan faizler, sadece tüketici kredisi değil; taşıt kredisi, konut kredisi, iş adamlarının kullandığı ticari kredileri de içeriyor. Bunları bir araya koyduğunuzda ortada büyük bir tüketici zararı var" dedi.

Danıştay kararı kesinleşti
Rekabet Kurulu'nun belirttiği gibi, o dönemde olması gereken faiz oranının yüzde 1,02 olduğunu fakat uygulanan faizin yüzde 1,15 oranında olduğunu ifade eden Şahin, "2007-2011 yılları arasında uygulanan faiz oranları olması gerekenin yüzde 10 daha üstünde. 4 yıl boyunca kredi kullananlar, olması gerekenden daha fazla faiz ödemiş ve zarara uğratılmışlar. Rekabet Kurulu bunu tespit ediyor. Ankara İdari Mahkemesi'ne bu kararın iptal olması için bankalar dava açıyor. İdari Mahkemesi iptal başvurusunu reddediyor. Daha sonra bu karar, Danıştay'a temyiz ediliyor. Danıştay, "Kurulun verdiği karar haklıdır" diyor. Bankaların temyizini reddediyor. Dolayısıyla kesin bir kararla bu bankaların kartelleştiği tespit edildi. Bu kartelleşmeden zarar görenler, kredi kullandığı bankaya tazminat davası açabilir. Kimin, hangi dönemde, ne kadar kredi kullandığı belli. Fakat o zamanki koşullara göre faiz oranı ne olmalıydı, onu mahkeme tespit edecek. Çünkü Rekabet Kurulu'nun belirlediği olması gereken faiz oranı, mahkemeler için sadece bir delildir. Olması gereken faiz oranını mahkeme tespit edecek" şeklinde konuştu.

"Yüklü miktarda kredi kullananlar dava açabilir"
Yrd. Doç. Dr. Murat Şahin, kural ihlali yapan bankalardan, 2007 ve 2011 yılları arasında kredi kullanan herkesin dava açma hakkı olduğunu belirterek, "Bu bankalardan kredi kullanan herkes; konut kredisi, taşıt kredisi, faize para yatıranlar, kredi kartı kullananlar dava açabilir. Konut, taşıt ve büyük projeler için kredi kullananların dava açması çok daha yerinde olur. Küçük çaplı kredi kullananlar bu davayı açmayabilir. Çünkü, kişilerin adına toplu şekilde dava açılabilecek bir sistem henüz Türkiye'de yok. Bu yüzden talep edecekleri miktar da, kazanacakları miktar da çok düşük olacaktır. Yine de dava açmak isteyenler, arabuluculuk veya uzlaşma yoluna gidebilir" ifadelerini kullandı.

Zararın 3 katı değil, 3 katına kadar tazminat
Şahin, uğranılan zararın 3 katına kadar tazminat talep edilebildiğini söyleyerek, "Örneğin zararınız 500 TL ise 1500 TL tazminat alabilirsiniz. 3 kat oranı değil ama 3 katına kadar tazminat talep edilebilir. Bu davalarda adli yardımdan yararlanılması teknik olarak pek mümkün değil. Avukat ataması için başvuru şansınız düşük olabilir. Teknik bir dava olduğu için baro bu tarz davalara avukat atayamayabilir" diye konuştu.

"Türkiye'de tazminat kültürü yok"
Yrd. Doç. Dr. Murat Şahin, 2004 yılında tez olarak yazmaya başladığı, "Rekabet Hukukunda Tazminat Talepleri" isimli araştırmasını kitap haline getirdi. Şahin bu kitabında, Amerikan Hukuk Sistemi'ndeki tüketici tazminat hukukunu ayrıntılı olarak araştırdığını, tazminat kültürünün Türkiye'yede de benimsenmesi gerektiğini dile getirdi. Şahin, sözlerine şöyle devam etti:

"Amerikan Hukuk Sistemi'nde rekabet kuralını ihlal edenlere hapis cezası var. Aynı zamanda yüklü miktarda idari para cezası veriliyor ve tabii ki karar verenlerin tazminat açma hakkı var. Orada tazminat davaları Türkiye'ye nazaran daha fazla yaptırıma sahip. Dolayısıyla rekabet kurallarını ihlal etmekten çok çekiniliyor. Cezaların caydırıcı etkisi çok yüksek. Ayrıca, Amerika'da profesyonel hukuk büroları var. Bir anda 50 bin kişi için dava açabiliyorlar. Yüzlerce avukat çalışan bulunuyor. Bu sistem Avrupa Birliği'ndeki ülkeler tarafından da uygulanmaya başlandı. Rekabet Kural İhlali yapan şirketlere tazminat davası hakkımız olmasına rağmen bu konuda yeterli bilgiye sahip değildik. Bunu avukatlar da tam olarak bilmiyordu. İhlal yapan kuruluşlar sadece idari para cezası alıyorlardı. Onu da peşin öderlerse 4'te 1 oranında indirim alıyorlardı ve kenara çekiliyorlardı. Günümüzde de tazminat davası açma hakkı konusunda bilinçli değiliz. Tazminat kültürümüz yok. Halk olarak bu yönümüz az gelişmiş olduğu için bir çalışma yaptık. Yaşanan bu sürecin ardından artık Türkiye'de tazminat davaları sık sık gündeme gelecek." 

Kaynak: Haber3

1 Haziran 2018 Cuma

Trafik kazası yapanlar dikkat. Aracınızdaki hasara karşılık değer parasını mutlaka sigorta şirketlerinden talep edin.

Türkiye'de her gün binlerce maddi hasarlı kaza gerçekleşiyor. Bu kazalarda hasar gören araçların maliyetleri sigorta şirketlerince karşılanıyor. Suçlu aracın trafik sigortası karşı tarafın hasarını ödüyor. 
Ayrıca kaskosu bulunan araçlardaki hasarlar da yine sigorta şirketleri tarafından ödeniyor. 

Buraya kadar bir sorun yok. Sistem küçük aksaklıklar olsa da gayet iyi işliyor. Hatta şimdi kazalarda polis çağırmadan tutanak tutularak sorun hallediliyor. Hatta sigorta şirketlerinin cep telefonu uygulamalarıyla bile işlemler otomatik yapılıyor.

Ancak bu tamirat sonrasında araçların değerleri düşüyor. Hasarlı oldukları TRAMER kayıtlarına giren araçlar satış sırasında daha düşük değerde satılıyor. Bu durum araç sahibine maddi zarar veriyor. Ancak birçok vatandaşın bilmediği bir hak bulunuyor. Bu da aracın değer kaybının tazmini. Birçok araç sahibi aracının tamiri sonrasında otomobilin yenilendiğini düşünüyor ama durum öyle değil. Aracınız değişen parçaları ya da yapılan boya sebebiyle daha düşük değerde satılıyor.

Ancak bu tamirat sonrasında araçların değerleri düşüyor. Hasarlı oldukları TRAMER kayıtlarına giren araçlar satış sırasında daha düşük değerde satılıyor. Bu durum araç sahibine maddi zarar veriyor. Ancak birçok vatandaşın bilmediği bir hak bulunuyor. Bu da aracın değer kaybının tazmini. Birçok araç sahibi aracının tamiri sonrasında otomobilin yenilendiğini düşünüyor ama durum öyle değil. Aracınız değişen parçaları ya da yapılan boya sebebiyle daha düşük değerde satılıyor.

Burada değer kaybı parası karşı tarafın sigortasından karşılanıyor. Bu konuda Yargıtay kararları da bulunuyor. Yargıtay değer kaybını zarar kalemleri arasında saydığı için hukuken de bu hakkınız bulunuyor.

Aracın hasarının tespiti sırasında verilen expertiz raporlarında değer kaybının da bulunması gerekiyor. Bu kaybın maddi miktarı belirlendikten sonra önce sigorta şirketine yazılı başvuru yapmak gerekiyor. Ödenmediği takdirde ise mahkeme yoluna gidiliyor. Bu konu bazı kasko poliçelerinde teminatlar arasında da sayılıyor. O yüzden poliçenizi iyi incelemenizde yarar var. Sizin arabanıza zarar veren aracın sigortası yok ise bu kez kişilere de değer kaybı davası açılabiliyor.

Araç ticari bir araç ise değer kaybıyla birlikte aracın tamirde kaldığı sürede meydana gelen kayıplar da talep edilebiliyor.

Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğü'nün kararına göre araç değer kaybı tespitini sigorta ekspertizleri yapabiliyor. Araç değer kaybı hesaplaması için hasar geçmişi ve niteliği, kilometresi, marka ve model bilgisi, üretim yılı, trafiğe çıkış tarihi, pazar değeri gibi faktörler esas alınıyor.

27 Nisan 2018 Cuma

Araç Değer Kaybı Hakkında Bilmeniz Gerekenler?

Trafik kazaları sonucu hasar gören araçlar, eski halinden farksız olacak şekilde onarılsa dahi TRAMER kayıtlarına hasarlı araç olarak geçecek ve değer kaybı yaşayacaktır. Bu bir nevi, taşıtın orijinalliğinden değer yitirmesi olarak da tanımlanabilir. Araç değer kaybının hesaplanması ve doğru hamlelerin izlenmesiyle uğranılan maddi zararın üstesinden gelmek ise kusursuz araç malikleri için mümkün!

Araç Değer Kaybı Nedir?
"Araçlarda değer kaybı nedir?" sorusu, bugün kaza yapan birçok sürücünün karşısına çıkmaktadır. Araç değer kaybı, meydana gelen bir kaza sonrası onarılan aracın ikinci el piyasa fiyatına göre değer kaybetmesidir. Kazanın ardından tamir edilen aracın onarımı her ne kadar kusursuz olsa dahi, arabanın satış fiyatı kaza öncesi belirlenen satış fiyatından her halükarda daha düşük olacaktır.

Araçlarda Değer Kaybı Nasıl Olur?
Araç kazaları sonrası birçok sürücü arabasını tamir ettirdikten sonra satmaya eğilim gösterir. Bu tarz durumların yaşanması sonucu aracın ikinci el satış fiyatında düşüş olduğunu gözlemleyen araç sahiplerinin çokluğu, araçlarda değer kaybı sorununda bilincin artmasına vesile olmuştur. Kaza yaparak hasar gören bir araç, onarıldıktan sonra hasarın derecesine göre değer kaybı yaşar. Değer kaybını karşılayacak taraf ise, kazada tamamen kusurlu ya da diğer sürücüye nazaran daha kusurlu olan taraftır.

Değer Kaybı Hakları Nelerdir?
Araç sahibi olarak kazanın ardından hasar gören aracınızı orijinal parçalarla tamir ettirseniz dahi, arabanız kayıtlara kusurlu araç olarak geçecektir. Ancak kaza esnasında kusursuz taraf olmanıza ve arabanızı sorunsuz bir şekilde tamir ettirmenize rağmen, aracınızın değer kaybı yaşamasından dolayı zararlı çıkmanız boyun eğmeniz gereken bir durum değildir. “Bu durumda ne yapmalı” diye merak eden sürücülerin haklarını bilmesi, en az zararla değer kaybı sorununu atlatmasına olanak tanır. Tamamen kusursuz araç sahibi, kusurlu araç sahibinden ya da ruhsat sahibinden değer kaybını karşılaması için mahkeme yoluyla hak talep edebilir.

Kusursuz sürücünün sahip olduğu diğer bir hak ise zararını karşılamak amacıyla sigorta şirketine başvurmaktır. Ancak zararlı çıkan taraflar, kaza gerçekleştikten sonraki 2 sene içerisinde trafik sigortasından faydalanmak amacıyla sigorta şirketlerine başvurabileceklerini bilmelidirler. Bazı sigorta şirketlerinin sunduğu kasko hizmeti araç değer kaybını karşılamasa da, sigorta şirketi ile hazırlanacak poliçeye değer kaybı güvencesi dahil edilebilmekte ve zarar sigorta şirketince ödenebilmektedir.

Sigorta şirketleriyle gidilebilecek ikinci çözüm ise zorunlu trafik sigortasıdır; araç sigortası güvencesine giren değer kaybı bu şekilde de sigorta şirketlerince karşılanabilir. Ancak zararı karşılamak için bazı şirketler bilirkişi raporunu esas alırken, bazıları ise önce dava açılmasını isteyebilmektedir. 

15 Nisan 2018 Pazar

Mirasın Hükmen Reddi Davası?

Mirasın reddi, diğer bir deyişle reddi miras  miras bırakanın ölümü sonrası yasal veya atanmış mirasçıların ölenin her türlü borç ve alacaklarıyla birlikte oluşan mirasın hak ve yükümlülüklerini reddetmesidir.

Miras hukukunda geçerli olan külli halefiyet ilkesince, yasal ve atanmış mirasçılar miras bırakanın ölümüyle kendiliğinden mirasçılık sıfatını kazanmaktadırlar. Mirasçılık sıfatı kazanıldığında artık miras bırakanın borçlarından yalnız tereke ile değil kendi şahsi mal varlıklarıyla da sorumlu hale gelmektedir.

Miras, miras bırakanın ölümü ile mirasçılara derhal ve kanunen geçer (Medeni Kanun 599). Bunun için kural olarak mirasçıların herhangi bir irade açıklamasında bulunmalarına gerek yoktur. Külli halefiyet ilkesi sonucu miras bir bütün olarak ve kendiliğinden mirasçılara geçmektedir. Miras bırakanın alacak ve borçları da mirasçılara geçer ve mirasçılar bundan sadece tereke ile değil kendi kişisel mal varlıkları ile de sorumlu olurlar.

Miras bırakanın bu şekilde borca batık olduğu durumlarda mirasçıların bundan sorumlu olmaması için  “mirasın reddi” müessesi bulunmaktadır.

Mirasın reddi hakkına sadece yasal ve atanmış mirasçılar sahiptir. Mirasın reddi ancak mirasın intikalinden sonra mümkün olur. Miras bırakanın ölümü üzerine miras kendiliğinden mirasçılara geçeceğinden ancak bundan sonra miras reddedilebilecektir. Miras bırakan ölmeden red hakkı doğmaz. Miras bırakan ölmeden önce ancak mirastan feragat sözleşmesi yapılması ya da miras hakkının temliki ile mümkün olur. 

Miras Hukuku’na göre miras bırakanın vefatının ardından mirasın reddi 3 aylık yasal süre içerisinde yapılmalıdır. Mirasın reddi 3 ay içerisinde yapılmaması durumunda ise mirasçılar mirası kabul etmiş sayılacaktır. Fakat mirasın borca batık olduğu anlaşılırsa mirasın hükmen reddi söz konusu olabilmektedir.

Mirasın Hükmen Reddi Nedir?
Medeni Kanunun 605. Maddesi mirasın hükmen reddi ile ilgili hükmü içermektedir. Söz konusu kanuna göre miras bırakan kişinin borca batıklığı açıkça belli veya resmien tespit edilmiş ise miras otomatik olarak reddedilmiş olacaktır. Yani yasaya göre mirasın hükmen reddi herhangi bir süreye bağlanmamıştır. Mirasın hükmen reddi koşulu miras bırakan kişi (muris) vefat ettiğinde bu kişinin borçlarının tüm alacak ve malvarlığından fazla olması gerekir. Diğer bir değişle miras bırakan kişinin ölüm tarihinde terekedeki pasiflerin aktiflerden fazla olması durumunda, borca batıklık söz konusu olacağından mirasın hükmen reddi ortaya çıkar. Murisin bıraktığı mirasın borca batık olduğunun resmen tespit edilmiş olması veya tespit edilebilir olması gerekir.

Mirasın Hükmen Reddi İçin Ne Yapılmalı?
Mirasın borca batık olduğunun resmen tespiti ve ya tespit edilebilir olması, mirasın hükmen reddi için esas unsurdur. Bu tespit, ödemeden aciz vesikası veya iflas kararı alınarak yerine getirilebilir. Vefat eden kişinin bırakacağı mirastaki mal varlıklarının ve alacağın, borçları karşılamayacağı mirasçıları ve yakınları tarafından biliniyor olması durumunda da mirasın hükmen reddi talep edilebilmektedir.
Mirasın Hükmen Reddi davasında Zaman Aşımı?
Mirasın Hükmen reddi davası, mirasın reddi davalarından farklı olarak herhangi bir zaman aşımına tabi değildir. Mirasın gerçek reddi davalarında zaman aşımı 3 ay ile sınırlandırılmışken, mirasın hükmen reddi davası terekenin borca batık olduğu durumlarda, süre sınırı olmaksızın istenildiği zaman açılabilir.

Mirasın Hükmen Reddi Davası Nerede Açılabilir?
Mirasın hükmen reddi davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Mirasın hükmen reddi için açılacak davalarda davanın tarafı, tereke alacaklısı olduğundan, tereke alacaklısının ikamet adresinde bulunan Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bu dava açılabilir. Mirasın hükmen reddi ancak tereke alacaklısına karşı açılabilir.