29 Kasım 2018 Perşembe

Yargıtay kararı: Mülk sahibine yapılmayan kira ödemesi yok sayılacak!

Bursa'da, kira ücretini sözleşme imzaladığı kişiye ödeyen vatandaş, yıllar sonra hakkında başlatılan icra takibiyle sarsıldı. Kiranın icraya itirazı sonrası Yargıtay emsal bir karar verdi. Buna göre, mülk sahibine yapılmayan ödemeler yok sayılacak.

Bursa'nın Orhangazi ilçesinde ikamet eden E.S., A.A.I.'ya ait daireyi R.A.I.'dan kiraladı. Kira ücretini düzenli olarak R.A.I.'ya ödeyen E.S., yıllar sonra hakkında başlatılan icra takibiyle sarsıldı. Soluğu mahkemede alan E.S., itirazı üzerine icra takibi durduruldu. Bu kez Orhangazi İcra Hukuk Mahkemesi'ne dava açan M.A.I.'nın ifadeleriyle gerçek ortaya çıktı. Dairenin kendisine A.A.I..'dan miras kaldığını belirten M.A.I., kira ücretinin tarafına ödenmediğini, icra takibinin durdurulmasının kanunun aykırı olduğunu kaydetti. 

Mahkemede ifade veren M.A.I., kiracıya 2015 yılında gönderilen ihtarname ile kiracı olarak bulunduğu dairenin A.A.I.'ya ait olduğunu, A.A.I.'nın vefatıyla söz konusu taşınmazın mülkiyetinin ve kullanım hakkının kendisine geçtiğini bildirdiğini söyledi. Başkasına yapılacak kira ödemelerinin geçersiz olacağını belirterek, birikmiş kira bedelinin hesabına yatırılmasını istediğini kaydetti. 

Mahkemede savunma yapan davalı kiracı ise, yaptığı ödemelerin, âcirin (kiraya verenin kişinin) hesap hareketlerinden ortaya çıkacağını söyledi. Mahkeme, icraya yapılan itirazın kaldırılmasına, davalı E.S.'yi, haksız ve kötü niyetle takibe itiraz ettiğinden asıl alacağın yüzde 20'si oranında icra inkâr tazminatı ödemeye mahkum etti. Mahkeme, davalının kira borcunu ödediğini ispat edemediği gerekçesiyle icra takibinin devamına hükmetti. Davalı kararı temyiz etti. 

KARARIN GEREKÇESİ 
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi kararı oy çokluğu ile onadı. Karara şerh (açıklama) düşen Daire Başkan Vekili Mustafa Aysal, mülk sahibinin ihtarname tebliğinden önce gerçekleşen kira ücretini isteme hakkı olmadığını dile getirdi. Aysal, karşı oyunun gerekçesini şöyle açıkladı: 

"Esasen kiraya verenin taraf olmadığı bir davada kiracının kira ücretini sözleşme gereğince kiraya verene ödeyip ödemediğinin belirlenmesine hukuken imkân yoktur. Zira kiracı kira ücretini ödediğiniz yasal delillerle kiraya verene karşı ispat edebilir. Malikin ihtarname tebliğinden önce gerçekleşen kira ücretleriyle ilgili olarak bir talebi varsa bunu kiraya verene karşı ileri sürmesi gerekir. Aksinin kabulü kiracının hem kiraya verene, hem de malikine mükerrer (iki kere) ödeme yapması gibi hukuk düzeninin koruyamayacağı bir sonuç ortaya çıkmış olur. Bu sebeplerle ihtarnamenin davalıya tebliğ edildiği tarihten sonra takip tarihine kadar gerçekleşen kira ücretleri yönünden itirazın kaldırılması gerekirken, kanunî olmayan gerekçeyle itirazın tamamen kaldırılmasına karar verilmesi yerinde olmadığından kararın onanmasına dair çoğunluğun değerli görüşüne katılmıyorum." 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin emsâl kararıyla, mâlik olmayan kiraya veren kişiye yapılan ödemeler kiracının temerrüdünü (borcunu ödememekte direnmesini) engelleyemeyecek. Hukukçular, kira ücretlerinin mülk sahibine yapılması gerektiğini dile getirdiler.

NTV

Yargıtay'dan haftalık izin kararı!

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı. Haftalık iznin 24 saatten az olamayacağına, bölünemeyeceğine ve biriktirip izinle telafi edilemeyeceğine hükmetti.

Yargıtay'dan; işçiye haftalık izin vermeyen ya da izni yarım gün olarak kullandıran işverene kötü haber geldi. 

Milyonları ilgilendiren haftalık izin konusunda içtihat metni özelliğinde karara imza atan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, haftalık iznin 24 saatten az olamayacağına, bölünemeyeceğine ve biriktirip izinle telafi edilemeyeceğine hükmetti.

Kalıp ustası olarak çalışan işçi, 5. İş Mahkemesi'ne dava açarak, iş sözleşmesinin işverence haksız şekilde fesh edildiğini ileri sürerek ihbar tazminatı ile fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının tahsilini istedi. 

Mahkemede savunma yapan davalı işveren ise davacının istifa etmesi üzerine iş sözleşmesinin sona erdiğini, fazla çalışma yapmadığı gibi tatillerde de çalışmadığını, taleplerinin haksız olduğunu iddia etti. 

Mahkeme, davalı tarafça iş sözleşmesinin istifa ile sona erdiği savunulsa da bu hususun ispatlanmadığından davacının ihbar tazminatına hak kazandığı gibi fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücreti alacakları da olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildi. Kararı davalı ren temyiz etti. 

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, kararı bozdu. 5. İş Mahkemesi, bilirkişiden rapor da alınarak davacının ihbar tazminatına hak kazandığı gibi fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacakları da olduğu ancak hafta tatili alacağı olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı davacı taraf temyiz etti. 

Dava dosyasını yeniden inceleyen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi emsal nitelikte bir karara imza attı. 4857 sayılı İş Kanununun 46'ncı maddesinde, işçinin haftalık izin hakkının hüküm altına alındığı hatırlatıldı. Kararda şu ifadelere yer verildi:

"Hafta tatili izni kesintisiz en az 24 saattir. 
Bunun altında bir süre haftalık izin verilmesi durumunda, usulüne uygun şekilde hafta tatili izni kullandığından söz edilemez. Hafta tatili bölünerek kullandırılamaz. Buna göre hafta tatilinin yirmi dört saatten az olarak kullandırılması halinde hafta tatili hiç kullandırılmamış sayılır. Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece itibar edilen bilirkişi raporunda davalı tanık beyanlarına göre davacının hafta tatili alacağının bulunmadığı belirtilmiştir. 

Tanık işçiler, iş yerinde 08:00-17:00 saatleri arasında 1 haftada 7 gün çalışıldığını; ancak memleketlerinden İstanbul'a gelen işçiler haftalık izinlerini biriktirerek tolu şekilde kullandıklarını dile getirmişlerdir. 4857 sayılı Kanunda fiili izin müessesesi yalnızca fazla çalışma için öngörülmüş olup çalışılan hafta tatili karşılığı izinle telafi edilemez. Buna göre Mahkemece davalı tanığına ayda kaç hafta 7 gün çalışma olduğu açıklattırılıp sonucuna göre davacının hafta tatili alacağının belirlenmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile talebin reddi bozmayı gerektirmiştir. Karar oy birliği ile bozulmuştur." 

Mahkeme, AVM otoparkını ''karayolu'' kabul etti!

İzmir'de bir AVM'nin otoparkında meydana gelen hasarlı trafik kazasında, sigorta şirketinin olayın karayolunda meydana gelmediğini gerekçe göstererek zararı karşılamayacağını bildirmesi üzerine şirket aleyhine açılan dava sonuçlandı.

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, bir sigorta şirketinin, alışveriş merkezinin (AVM) otoparkında meydana gelen hasarlı trafik kazası sonrası oluşan zararı "olayın karayolunda meydana gelmediği" gerekçesiyle karşılamaması üzerine açılan davada, otoparktaki kazanın "karayolu"nda olduğuna karar verdi.

Çiğli ilçesindeki bir AVM otoparkında, D.D.'nin kullandığı şirket otomobili ile O.Y. yönetimindeki otomobil çarpıştı. Hasarlı kaza sonrası tutanak tutuldu, O.Y. de durumu daha sonra sigorta şirketine bildirdi.

O.Y, ilgili sigorta firmasının "kazanın karayolunda meydana gelmediğini" gerekçe göstererek zararı karşılamayacağını belirtmesi üzerine, uğradığı maddi kaybın karşılanması için D.D'nin çalıştığı şirket ile sigorta firmasına dava açtı.

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi de tarafların kusurunun tespit edilmesi için dosyayı Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesi'ne gönderdi.

Daire ise "Maddi hasarlı kazanın meydana geldiği yer (AVM otoparkı) itibarıyla trafik kazası niteliğinde olmadığının anlaşılması ve ihtisasları dışında olması" gerekçesiyle herhangi bir değerlendirme yapmadan dosyayı iade etti.

Bunun üzerine incelemesini tamamlayan İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi, şu kararı verdi:

"Gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gerekse Yargıtay kararları dikkate alındığında alışveriş merkezi otoparkı ve park yerlerinde meydana gelen kazalarda, Karayolları Trafik Kanunu'nun uygulanacağı hususunun kabul edildiği, bu haliyle meydana gelen kaza yönünden Karayolları Trafik Kanunu kapsamında değerlendirme yapılacağı tespit edilmiştir."

Mahkeme, ayrıca sürücü D.D.'nin yüzde 75 kusurlu olduğunu, sigorta şirketinin "Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortacısı" olmasından kusur oranına göre O.Y.'nin aracının değer kaybıyla birlikte yaklaşık 4 bin 500 liralık hasar bedelini davalıların karşılamasına karar verdi.

O.Y.'nin avukatı Seyit Ahmet Akyüz, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2011'de hangi alanların trafik alanı olduğuna ilişkin detaylı bir karar verdiğini hatırlattı.

Kamunun kullanımına açık, herkesin girebildiği ve karayoluyla bağlantısı olabilen her alanın Karayolları Trafik Kanunu'na tabi olduğuna işaret eden Akyüz, şunları kaydetti:

"(AVM'deki trafik kazası) Bununla alakalı hasarlardan zorunlu trafik sigortacıları sorumludur. Hatta pek kimsenin bilmediği bir husus daha var, onu da belirtmekte fayda var. Sadece karayolunda değil, arabalı vapur taşımacılığı yapan vapurların otoparklarında ve içlerinde dahi meydana gelen trafik kazalarında Karayolları Trafik Kanunu uygulanır.

AVM otoparkları da dahil olmak üzere, hangi alanların trafik kanununa tabi olduğunu ve hangi alanlarda meydana gelen kazaların trafik kazası sayılabileceği konusunda, (bu karar) insanların bilmesi, bilinçlenmesi haklarına ulaşmalarında çok büyük fayda sağlayacaktır, hak mahrumiyetlerinin önüne geçecektir."

Yargıtay'dan 'atık su bedeli' kararı!

Yargıtay, belediyeler ve vatandaşları yakından ilgilendiren önemli bir karara imza attı. Yüksek mahkeme, kanalizasyon hizmeti olmayan semtteki aboneden atık su bedeli alınamayacağına hükmetti.

Ankara'da faaliyet gösteren bir hazır beton üretim tesisinde kullanılan kuyu suyu için belediye ekiplerince 'kaçak' tutanağı tutuldu. Bunun üzerine tesis işletmecisi, kuyu suyu abonesi oldu. Bir süre sonra da şehir suyu abonesi olan işletmeci hakkında belediye icra takibi başlattı.

Belediyenin hakkında açtığı davaları kazanmasının ardından işletmeci, belediyenin muhtelif tarihlerde düzenlediği toplam 134 bin 250 liralık faturayı da ödemek zorunda kaldı. Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin yolunu tutan iş adamı, belediyenin kuyu suyu aboneliği sebebiyle bedel talep etme hakkının olmadığını belirterek ödediği paranın iadesini istedi. 

Kanalizasyon hizmeti olmayan bir yerde atık su bedelini ödemek zorunda kaldığını belirten davacı, kuyu suyunun beton üretiminde kullanılması sebebiyle atık su oluşmadığını kaydetti. Davacı, kanalizasyon sistemi olmadığından kuyu suyu ve şehir suyu için bedel istenmesinin de haksız olduğunu dile getirdi. Davacı, 134 bin 250 liranın ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep etti. Mahkemede savunma yapan davalı belediye avukatı ise, dava konusu faturaların bir bölümünün ödeme tarihleri itibariyle zaman aşımına uğradığını, esas yönünden ise davacıya kuyu suyu ve iş yeri abonelikleri nedeniyle tahakkuk ettirilen bedellerin yasal olduğunu öne sürdü. 

Mahkeme, Belediye Gelirleri Kanunu'ndaki 'Belediye mücavir alan sınırlarında kullanılan yeraltı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi sularına ait ücretleri'nin Anayasa Mahkemesi tarafından 1987'de iptal edildiğine dikkat çekti. İptal kararından sonra herhangi bir yasal düzenleme yapılmadığının hatırlatıldığı mahkeme kararında, davalı belediyenin tarifeler yönetmeliğine dayanarak kuyu suyu ücreti talep etmesinin yasal olmadığı vurgulandı. Davacının adresinde kanalizasyon hattının olmamasına rağmen atık su bedeli tahsilinin de yasaya aykırı olduğu belirtildi. 

Mahkemenin haksız bulduğu belediye, kararı temyiz etti. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, kuyu suyundan bedel istenebileceğini belirterek kararı bozdu. Dava dosyasını yeniden değerlendiren Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi, ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay 3. Hukuk Dairesi girdi. Belediyenin sırf kendi tarife yönetmeliğine dayanarak bedel talep edemeyeceğine hükmeden Daire, emsal nitelikte bir karara imza attı. 

Kanalizasyon sisteminin bulunmadığı yerde atık su bedelinden bahsedilemeyeceğine dikkat çekilen kararda, "Tarifeler yönetmeliğindeki düzenleme uyarınca, kanalizasyon hizmeti verilmiş gibi atık su bedeli tahakkuk ettirilmesi hukuki dayanaktan yoksundur. Mahkemenin davanın kabulüne yönelik direnme kararı yerindedir. Mahkeme hükmünün onanmasına oy birliği ile karar verilmiştir" denildi.

NTV

23 Kasım 2018 Cuma

Bu numara veya benzeri bir numara sık sık arayıp duruyorsa dikkatli olmanızda fayda var!

08504737253 de bu numaralardan sadece biri ve kullanıcıları dolandırmak için gece gündüz arama yapılıyor. Kullanıcıların bu tuzağa düşmemesi için telefonu hiç açmamalarında sonsuz fayda var.

Özellikle pazar günü sabah erken saatlerde vatandaşları cep telefonları üzerinden rahatsız eden bu numaradan arayan kişiler bant kaydıyla kurbanlarını tuzağa düşürmeye çalışıyor. Türk Telekom ya da herhangi bir telekominikasyon şirketinden arıyormuş gibi yapan dolandırıcılar, vatandaşlara faturalarıyla ilgili değişiklik yapması gerektiği uyarısında bulunuyor. Bunun için de bazı direktiflerde bulunuyor.

Dolandırıcıların kullandığı diğer numaralardan bazıları şöyle:
08504737929

08504737336

08504737347

08504737142

08504737493

08504737253

21 Kasım 2018 Çarşamba

Ekim ayı kira artış oranı ne kadar oldu?

Kira artış oranı Ekim 2018 ne zaman belli olacak sorusunun cevabını sizler için araştırdık. Her ay düzenli olarak yayınlanan kira artış oranları TÜİK'in resmi sitesinde yer alıyor.

Kira artış oranı Ekim 2018 ne zaman belli olacak? 
Konut kira sözleşmesi bitiş tarihinden sonra uygulanan kira artışı TÜİK tarafından her ay düzenli olarak yayınlanan Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE)'nin 12 aylık ortalamalarının değişim oranına bakılarak hesaplanıyor. Bu oranlar TÜİK'in resmi sitesi olan  'www.tuik.gov.tr' adresinde yayınlanıyor. Eylül ayı içerisinde yayınlanacak olan kira artış oranının da tarihi belli oldu.

Kiralara yapılacak zam oranı belli oldu
Kira, hem vatandaş için hem de esnaf ve işletmeler için önemli bir gider. Her yıl yenilenen kiranın ne kadar artacağı ise hep kafaları karıştırıyor. Ancak bunun yasal bir sınırı var ve bu sınır 1 Temmuz 2012’de çıkan yeni Borçlar Kanunu ile belirlenmiş durumda.

ÜFE'ye bakılıyor
Taraflar anlaşsa da zam bu sınırı aşamaz. Borçlar Kanunu’nun 344’üncü maddesinde konut için kira artışının, İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı Üretici Fiyat Endeksi’ne (ÜFE) göre yapılacağı belirtiliyor. ÜFE, her ay açıklanan enflasyonla karıştırılmamalı. En çok yanlış bu konuda yapılıyor. ‘ÜFE ve TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) ortalaması alınacak’ diyene aldırmayın.

12 aylık ortalama alınacak
ÜFE’ye bakarken aylık veya yıllık orana değil, 12 aylık ortalamaya bakılacak. Bu rakam da dün yüzde 21.36 olarak açıklandı. Sözleşmesi bu ay bitecek olanlar yüzde 21.36’yla yenileyecek. 1000 liralık kira 1213 lira olacak. Yıllıkta ek maliyet 2556 lira. Bu tavan fiyat. Yeni Ekonomi Programı’nda (YEP), kira artışının ÜFE yerine TÜFE’ye endeksleneceği yer almıştı. TÜFE’ye göre kira artışı uygulaması başlamış olsaydı artış yüzde 13.75 oranında kalacaktı. Borçlar Kanunu’ndaki kira artış maddesinin uygulanması işyerleri için 2020 yılında yürürlüğe girecek.

Eylül ay enflasyon rakamları açıklandı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) eylül ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Buna göre, Eylül ayında bir önceki aya göre %6,30, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 19,37, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 24,52 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13,75 artış gerçekleşti.

KİRA ZAMMI NASIL HESAPLANIR?
Yeni Ekonomi Programı'nda yer alan tedbirlerden biri gayrimenkulde kira artış oranını doğrudan etkiliyor. Ev sahipleri artık zamları üretici fiyatından değil, tüketici fiyatından yapabilecek. Program'ın 'Enflasyon' bölümünün 'Politika ve Tedbirler' başlığı altında, "Kira artış oranına dair üst sınır, döviz kuru ve emtia fiyatlarındaki gelişmelere duyarlılığı yüksek olan üretici fiyatları yerine tüketici fiyatlarına göre belirlenecektir" maddesi yer alıyor.

Normal şartlarda 12 aylık ortalama Yurt İçi Üretici Fiyatı (Yİ-ÜFE) artış oranı ile belirlenen kira zammı üst rakamı yeni düzenleme yapılması ile birlikte TÜFE ile belirlenecek. Ağustos ayında 12 aylık ÜFE gerçekleşmesi yüzde 18,78, TÜFE gerçekleşmesi ise yüzde 12,61 olarak kaydedilmişti. Bu da oturduğu ev için bin lira kira ödeyen tüketicinin, zam zamanının ağustosa denk gelmesi durumunda eylülde 188 lira zamlı ödeme yapacağı anlamına geliyor. Şayet TÜFE oranından zam yapılsaydı bu rakam 126 lira olacaktı.

TEFE TÜFE kira artışı
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 344.’üncü maddesi gereğince kira artışı, “Bir önceki kira yılının ÜFE artışını geçmeyecek şekilde düzenlenir” hükmüne göre yapılır. Ancak burada kesin bir hesaplama bulunmamaktadır. TUİK’in yayımlamış olduğu Yİ-ÜFE kullanıcı rehberinde ise bu hesaplamanın iki şekilde olabileceği açıkça görülmektedir.

Kira fiyatları bir yılda ne kadar zamlandı?
Kiralık ev fiyatları son günlerin en sık gündeme gelen konularından biri. Bunun nedenleri arasında iki gelişme öne çıkıyor. Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonuçlarının açıklanmasıyla birlikte üniversite öğrencileri ve aileleri için kiralık ev arayışının başlaması ve 2018 Ağustos ayı için açıklanan aylık kira artış oranının yüksekliği.

Ağustos ayında yaşanan kira artış oranı yüzde 17,41 TL olurken, bu rakam 2018 yılının kira zammında ulaşılan en yüksek değer olarak dikkat çekiyor. Bir yıl önce 2017’nin Ağustos ayında kira artış oranı sadece yüzde 10,94 idi. Ağustos 2017-Ağustos 2018 dönemini kapsayan 12 aylık dönem boyunca kira artış rakamları sadece bu yılın Şubat, Mart ve Nisan gerileme kaydetti. 2018’in Ocak ayında yüzde 15,82 iken, Şubat ayında yüzde 15,66, Mart ayında yüzde 15,50 ve Nisan ayında yüzde 15,35 TL’ye gerileyen kira artış oranları mayıs 2018 itibariyle tırmanışa geçti.

Böylelikle ülke çapında kira artış oranları bir yılda yaklaşık yüzde 60 yükseldi. 2018’in ilk sekiz ayında ise kira zammı artışı yüzde 10 oldu. Yaz aylarına bakıldığında ise Haziran ayında yüzde 15,80 olan kira artış oranı, önce Temmuz ayında yüzde 16,57’ye, son olarak da Ağustos ayında yüzde 17,41 TL’ye tırmandı.

Ay ay 1 yıllık kira artış oranları
Ağustos 2017: %10,94
Eylül 2017: %12,05
Ekim 2017: %13,26
Kasım 2017: %14,47
Aralık 2017: %15,38
Ocak 2018: %15,82
Şubat 2018: %15,66
Mart 2018: %15,50
Nisan 2018: %15,35
Mayıs 2018: %15,36
Haziran 2018: %15.80
Temmuz 2018: %16,57
Ağustos 2018: %17,41

AKŞAM

17 Kasım 2018 Cumartesi

Yargıtay'dan çok önemli yıllık izin kararı!

Tam 18 yıl çalıştığı iş yerinde sadece 23 gün yıllık izin kullandığını, geriye kalan 294 günlük yıllık iznin parasal karşılığını isteyen işçiye Yargıtay'dan kötü haber geldi. Yüksek mahkeme, 18 yıldır aynı iş yerinde çalışan işçinin, sadece 23 gün izin kullanmasını hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirtti.

11. İş Mahkemesi'ne müracaat eden işçi, iş sözleşmesinin haklı bir sebep olmadan davalı işveren tarafından feshedildiğini beyan ederek kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatili alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etti. Mahkemede ifade veren davalı işveren ise davanın reddini istedi. Mahkeme, davanın kısmen kabulüne karar verdi. Kararı davalı işveren temyiz edince devreye Yargıtay 22. Hukuk Dairesi girdi. Daire, emsal bir karara imza attı.

Kararda; 4857 sayılı Kanun'un 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlandığı hatırlatıldı. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şart olduğu vurgulandı. Kullanılmayan yıllık izin ücretlerinin ödenmesinde iş sözleşmesinin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmadığının altı çizildi.

Kararda şöyle denildi:
"Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir. Somut uyuşmazlıkta, davacının kıdemine göre 317 gün yıllık izin süresi olduğu, tüm izinlerinden 23 gününü kullandığı kabul edilerek hesap yapılmıştır. Davacının 18 yıl boyunca sadece 23 gün yıllık izin kullanmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği dikkate alınmalı. Mahkemece; Hukuk Muhakemeleri Kanunu 31. maddesine göre hakimin davayı aydınlatma yükümü gereği davacı asilden; yıllık izinlerini kullanıp kullanmadığı, ne kadar yıllık izin kullandığı sorulup açıklattırılmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Bu husus gözetilmeden karar verilmesi bozma nedenidir. Karar oy birliği ile bozulmuştur"

4 Kasım 2018 Pazar

Yatağı ayırmak eşin kişilik haklarına saldırı!

Muğla'nın Bodrum ilçesinde yaşayan bir kadın, Aile Mahkemesi'ne müracaat ederek boşanma davası açtı. Kocasının yatağını ayırarak, cinsel ilişkiden kaçındığını öne süren davacı kadın, manevi tazminat talep etti. 

Davalı kocayı da dinleyen mahkeme, tarafları boşayıp, manevi tazminat talebini reddetti. Davacı kadın kararı temyiz edince devreye Yargıtay 2. Hukuk Dairesi girdi.

Yargıtay'ın geçtiğimiz günlerde verdiği kararında; Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi boşanmaya sebebiyet vermiş olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği hatırlatıldı.

Davalı erkeğin cinsel yükümlülüklerini yerine getirmeyerek davacıyla ayrı yattığına dikkat çekilen kararda şu ifadelere yer verildi:

"Davalı erkeğin gerçekleşen bu kusurlu (yatağını ayırma) davranışı davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder. Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi davacı kadın yararına oluşmuştur. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu yönün dikkate alınmaması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. Aile Mahkemesi'nin kararının bu sebeple bozulmasına oy birliği ile karar verilmiştir"