29 Aralık 2019 Pazar

Kredi borcu olan ev nasıl satılır?

Türkiye'de konut kredi vadeleri 20 yıla kadar uzadığı için bu süre içinde evi satmak gündeme gelebilir. Peki, üzerinde bankanın ipoteği bulunan ev nasıl satılır?

Türkiye’de konut almak isteyenlerin çoğu kredi kullanıyor. Satılan her 100 konuttan 35’i kredi ile alınıyor. Konut kredileri 5-10 hatta 20 yıllık uzun vadelerle çekilebiliyor. Posta Gazetesi'nden Meltem Kara'nın haberine göre, kredinin çekildiği banka, borcu bitene kadar evin üzerine ipotek koyuyor. Ancak kredi borcunun devam ettiği bu yıllar içerisinde evin satışı da gündeme gelebiliyor. Kredi borcu olan evin satışı mümkün mü? Bu sorunun cevabı evet, hatta birden fazla yolu var.

ALICI DA KREDİ KULLANACAKSA
Kredi borcu olan evi almak isteyen kişi de konut kredisi kullanacaksa, işlemlerin büyük çoğunluğu bankalar arasında yürüyor. Alıcı önce kredi başvurusu yapıyor. Başvurduğu banka, borçlu olunan bankadan ipotek kaldırma yazısı ve güncel kredi kapama tutarını belirten yazı talep ediyor. Bu yazı geldikten sonra, taraflar tapuda devir işlemlerini yapıyor. Tapuya yeni kredi kullanılan bankanın da ipoteği konuluyor. Tapu devrinin ardından banka yeni krediyi, kredi kullanan kişiye değil mevcut borcun olduğu bankaya borç tutarı kadar gönderiyor. Kalan tutarı da kredi kullanan kişiye ödüyor. Bunun üzerine ilk bankanın ipoteği de tapudan kaldırılıyor. Yeni bankanın ikinci derece olan ipoteği birinci dereceye çıkıyor. 

ALICI NAKİT ÖDEYECEKSE
Bu yöntemde ise devreye ‘blokeli çek’ giriyor. İlk önce bankaya gidilerek güncel borç tutarı ve erken kapama cezasıyla birlikte satıcının borcu olan miktar karşılığı bankaya yatırılıyor, karşılığında blokeli çek alınıyor. Kapama tutarı haricindeki nakit de bankaya ‘blokeli çek’ karşılığında yatırılıyor. Ardından evin devir işlemi tapuda ipotekli olarak yapılıyor ve blokeli çek satıcıya teslim ediliyor. Satıcı, bu çek ile alacağını bankadan tahsil ediyor. Kredi borcu bulunan bankaya, toplam kredi kapama tutarı yatırılıyor. Tapu üzerinden ipoteği kaldırmak için de yazı alınıyor. Bu yazı ile tapu üzerindeki ipotek kaldırılıyor.

ÖNCE İPOTEĞİ KALDIRMAK GEREKİRSE 
Alıcı bu yöntemlerin hiçbirini kabul etmezse,satıcının evin üzerindeki ipoteği kaldırmaktan başka şansı yok. Bu ipoteğin kaldırılabilmesi için de satıcı, bankadan önce tüketici kredisi çeker. Ardından konut kredisi borcunu kapatıp,tapudan ipoteği kaldırır. Evi sattıktan sonra eline geçecek parayla da tüketici kredisini kapatabilir. Ancak bu durumda hem konut hem de ihtiyaç kredisi için iki kez erken kapatma cezası ödemek durumunda kalır. 

Hukukihaber

21 Aralık 2019 Cumartesi

Yargıtay'dan emsal karar; gizli ses kaydı delil olarak sayıldı!

Eşinin hakaret ve tehditlerini gizlice ses kaydı alan kadın, mahkemeye suç duyurusunda bulundu.

Manisa'da kocasının hakaret ve tehditlerini gizlice ses kaydına alan kadın, mahkemeye suç duyurusunda bulundu. Delil olarak sunulan kayıtları “Hukuka aykırı” diyerek reddeden yerel mahkemenin kararını Yargıtay, "ani gelişen hallerde kaydın hukuka uygun" gerekçesiyle bozdu.

Habetürk gazetesinden Fevzi Çakır'ın haberine göre Yargıtay’ın içtihat oluşturan kararına konu olay; 2013 yılında Manisa’nın Selendi İlçesi’nde yaşandı. İlişkileri bozulan S.P. ile D.P. çifti tartışmaya başladı. Eşinin hakaret ve tehditlerinden bunalan ancak bunu ispat edemeyen D.P., bir gece tartışma sırasında eşinin hakaret ve tehdit içeren sözlerini cep telefonuna kaydetti.

‘Şikayetçiyim'
D.P., bu kayıtları delil göstererek, eşi hakkında suç duyurusunda bulundu. Selendi Cumhuriyet Başsavcılığı, S.P. hakkında hakaret suçundan 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Selendi Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, dinlenen D.P., mahkemeye sunduğu ses kayıtlarından anlaşılacağı üzere kocasının kendisine sürekli hakaret ve tehditte bulunduğunu belirterek, “Şikâyetçiyim” dedi. Koca S.P.’nin avukatı ise D.P.’nin sunduğu ses kayıtlarını içeren CD’nin “hukuka aykırı delil” niteliğinde olduğunu belirterek müvekkilinin beraatına karar verilmesini istedi.

Tarafları dinleyen mahkeme, söz konusu ses kayıtlarının “hukuka aykırı elde edilmesi nedeniyle delil olarak kabul edilemeyeceğine” hükmetti. Bu gerekçe ile S.P.’nin beraatına karar verdi. D.P. kararı temyiz etti. Temyiz istemini görüşen Yargıtay 18. Ceza Dairesi, emsal bir karara imza attı. Daire, yerel mahkemenin kararını bozdu. Davacı eş tarafından elde edilen kayıtların Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135. maddesi (iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması) kapsamında değerlendirilemeyeceği vurgulandı.

17 Aralık 2019 Salı

Ölen Kişinin Tüketici Kredisi Borcundan Sigorta Şirketinin Sorumluluğu!

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi
Esas No:2013/7007
Karar No:2014/6591
K. Tarihi:29.4.2014 

- ÖLEN KİŞİNİN TÜKETİCİ KREDİSİ BORCUNDAN SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞU
- HAYAT SİGORTASI SÖZLEŞMESİ
- TAZMİNAT DAVASI
- SİGORTALININ HASTALIĞININ BİLDİRMEMESİ
- SÖZLEŞMEDE İRADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN BULUNMAMASI

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR : Davacı vekili; müvekkillerinin murisi olan A.'ın, vefatından bir süre önce ... Bankası A.Ş ile 2 adet tüketici kredisi sözleşmesi imzaladığını, bankadaki görevlinin tüketici kredisi verilirken bu kredilere ilişkin 2 adet hayat sigortasının düzenlediğini, ilk poliçenin 28.05.2008, ikinci poliçenin de 11.06.2008 tarihinde başladığını, A.'ın kronik böbrek yetmezliği hastası olduğunu ancak hastalığını saklaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, hastalığını banka görevlilerinin de bildiğini, A.'ın 27.12.2008 tarihinde organ nakli için operasyon geçirdiğini, ancak ilerleyen günlerde enfeksiyon kaptığını ve 14.01.2009 tarihinde vefat ettiğini, vefatı sonrasında eşi ve mirasçısının kredi bedellerinin ödenmesi için davalı sigorta şirketine başvurduklarını, ancak davalının talebi, müteveffanın böbrek hastalığının sigorta sözleşmesi yapılırken kendilerine bildirilmediğinden beyan yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle reddettiğini, müteveffadan sağlık taraması ya da sağlık durumuna ilişkin belge istenmesi yönünde bir istekte bulunulmadığını, bu konuda hiçbir soru sorulmadığını, davalının gerekli araştırma ve incelemeleri yapma yetkisinin olduğunu,davalı sigorta şirketinin prim farkını isteyerek ya da o oranda düşme yaparak ödeme yapabilecekken poliçe bedelini geri ödemeden cayma hakkını kullanmasının iyi niyetli bir davranış olmadığını, A.'ın ölüm sebebinin de kronik böbrek yetmezliği olmadığını, geçirdiği operasyon sonrasında kapmış olduğu enfeksiyon nedeniyle vefat ettiğini, gerçekleşen bu rizikonun bildirim yükümlülüğünün ihlali ile bir bağlantısının bulunmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 7.500,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ve ayrıca müvekkillerinin dava sonuçlanana kadar ödeyecekleri kredi miktarlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; Kredi Hayat Sigorta Başvuru Formunda sigorta ettirenin hastalığını beyan etmediğini, dolayısıyla ... ... numaralı poliçe kapsamında sigorta ettirenin Hayat Sigortası Genel Şartları'nın C.2.2 maddesi uyarınca beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını, bu durum karşısında müvekkilinin yasal cayma hakkını kullandığını,savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacıların murisi A.'ın Kredi Hayat Sigortaları Başvuru Formunun "Sağlık Beyanı" başlıklı maddesinde "Halen tedavi, tetkik, doktor takibi veya ilaç kullanımı gerektiren bir sağlık sorununuz var mı ya da herhangi bir maluliyet, yaralanma veya kronik hastalıktan muzdarip misiniz ( cevabınınz evet ise lütfen açıklayınız, ameliyat, patoloji ve son kontrol raporlarını forma ekleyiniz )" ibarelerini içeren Soru altındaki "evet" ve "hayır" seçeneklerinin işaretlenmediği, poliçenin düzenlendiği 11.06.2008 tarihinde muris A.'da kronik böbrek yetmezliği hastalığı olduğu, sürekli ayaktan periton dializi uygulanan kişinin ölümünün böbrek nakli sonrası gelişen enfeksiyon ve komplikasyonları sonucu olduğu, ölümü ile hastalığı arasında illiyet bağının bulunduğu,, davalının cayma hakkını kullanmasında haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Genel olarak hayat sigortalarında bir kimsenin hastalığı,nihai olarak sigortacının taşıdığı rizikoyu arttıran bir husustur. Sigortacı bu durumda ya hiç sigorta sözleşmesi yapmamakta ya da daha ağır şartlarla sigorta sözleşmesi yapmaktadır. Davaya konu kredi hayat sigorta sözleşmelerinde asıl amaç sigorta ettirenin bir ihtiyacının karşılanması olmayıp, bankanın kredi verdiği kişinin ölüm nedeniyle krediyi geri ödeyememesi nedeniyle maruz kalacağı riskin teminat altına alınmasıdır. Somut olayda Tüketici kredi sözleşmesinde müteveffanın hayat sigorta yaptıracağının düzenlenmiş olması ve kredi sözleşmesinin yapıldığı banka şubesi tarafından düzenlenen kredi hayat sigortaları başvuru formunun matbu olarak düzenlenerek müteveffanın kimlik bilgileri dışında diğer kısımların doldurulmamış olması da değerlendirildiğinde sigorta ettirenin ihtiyaçlarından ziyade kredi veren kurumun, bankanın ihtiyaçları ve zorlaması ile ortaya çıkan bir sözleşme söz konusu olduğundan sözleşmelerde görülen irade özgürlüğü bulunmadığı, ayrıca eksik beyanda bulunulması halinde sigortalının hangi yaptırımlara maruz kalacağının kendisine bildirilmemesinin bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmeksizin yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenlerle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacılar yararına bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 29.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Baro Hukuk Mevzuat ve İçtihat Bankası

Otoparka Teslim Edilen Aracın Çalınmasından, İşletme ile Çalışanın Sorumluluğu!

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2017/17-3076
KARAR NO: 2018/498
KARAR TARİHİ:21.3.2018

-OTOPARKA TESLİM EDİLEN ARACIN ÇALINMASI--ZARARDAN SORUMLULUK--KASKO SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN RÜCUEN TAZMİNAT İSTEMİ 

6762/m 1278
818/m. 463, 464

ÖZET : Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat talebine ilişkindir. Davada, dosya kapsamındaki belgelerden otopark alanının işletmenin hâkimiyet alanı içinde olduğu belirlenmiştir. Bu durumda, aracın park edilmek üzere görevliye tesliminden sonra otopark görevlisinin aracı uygun şekilde park edip, vedia akdinin de gerektirdiği şekilde özen gösterip aracı kilitlemek ve hatta kapıların kilitli olduğunu kontrolünü müteakip anahtarın kendisi dışında başka bir kişi ya da kişilerin ulaşamayacağı bir yerde muhafazasını sağladıktan sonra diğer müşterilerin araçları ile ilgilenmesi gerekir.

Sigortalı araç maliki de, aracın güvenli bir yere park edileceği ve anahtarlarının da güvenli bir şekilde muhafaza edileceği inancıyla aracını emin sıfatı ile davalı otopark görevlisine teslim ettiğinin kabulü gerekmekte olup, aracın teslimi takiben 45 dakika sonra çalınması sebebiyle araç malikinin aracın çalındığı andaki konumunu bilmesi kendisinden beklenemez. Anahtarları üzerinde 45 dakika süre ile aracın bekletilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Yani, araç teslim edildiğinde poliçedeki özel şart ihlâl edilmemiştir. Bu özel şartı ihlal etmeyeceği düşüncesi ile hareket edilerek taraflar arasında vedia akdi kurulmuştur. Araç işleteninin aracın yeterli muhafazası sağlanmadan 45 dakika boyunca anahtarları üzerinde, her an çalınabilecek şekilde bırakılmasına rıza gösterdiğinin kabulü mümkün değildir. Taraflar arasındaki sözleşmesel sorumluluklar ve halefiyete dair düzenlemeler gereğince davalılar meydana gelen zarardan sorumludurlar. Bu sebeple de mahkemece zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.09.2011 gün ve 2008/61 E., 2011/320 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11.06.2012 gün ve 2012/3749 E., 2012/7627 K. sayılı kararı ile,

(…Davacı vekili, tüm araç sigortası ile sigortalı aracın davalıların işlettikleri otoparkta çalınması nedeni ile araç malikine ödenen tazminatın tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, müvekkilinin işlettiği iş yerinin otopark hizmeti olmadığını ancak arabası ile gelen müşterilerine park yeri gösterdiklerini, davacıya sigortalı araç sürücünün aracı kendilerine teslim etmediğini, aracın anahtarını üzerinde bırakan sürücünün kusurlu olduğunu, sigorta bedeli 64.000 TL olan araç için 74.000 TL olarak yapılan lütuf ödemesinden sorumluluğun kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, sigortalı araç sahibinin aracı kendi rızası ile otopark görevlisi davalıya teslimi ile taraflar arasında vedia sözleşmesi kurulmuş olsa da, aracın çalındığı anda otopark görevlisi davalı ...'ün fiili sorumluluğu altında olduğundan adı geçen davalı, dava dışı sigortalının "sigortalının fiillerinden sorumlu bulunduğu kişiler" konumunda olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat talebine ilişkindir.

Dosya kapsamına göre davalının işlettiği lokantaya müşteri olarak gelen dava dışı sigortalının aracı, lokantanın otopark görevlisinin yedine terk edildikten sonra otoparktan çalındığı, dolayısı ile vedia sözleşmesinin kurulduğu hususunda ihtilaf yoktur. Sorun araç yedine terk edilen otopark görevlisinin hangi tarafın "fiillerinden sorumlu bulunduğu kişi" konumunda olduğunun tespitindedir.

Vedia, bir akittir ki onunla tevdi edilen şeyi alan, müdi tarafından verilen şeyi kabul ve onu emin bir mahalde korumayı deruhte eder. Saklayan, mudinin talebi üzerine, saklananı geri vermekle yükümlüdür. (B.K.m.463 vd.) Umumi ahırları ve garajları idare edenler içerilerine konulan veya getirilen veya kendileri veya müstahdemleri tarafından kabul olunan otomobil, hayvanat ve araba ve koşum ve sair teferruatının ziya ve hasarından ve çalınmasından zararın müdi veya onu ziyaret veya ona refakat eden veya onun hizmetinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden veya tevdi olunan eşyanın mahiyetinden neşet ettiğini ispat etmedikçe, mes'ul olur. Şu kadar ki kabul edilen otomobil ve hayvanlar ve arabalar ve onların teferruatı hakkındaki mes'uliyet, garaj ve ahır sahibine veya müstahdemlerine bir kusur isnat olunamazsa, beher müdi için yüz lirayı tecavüz edemez. (BK.m.481) Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. (Ticaret Kanunu m.1278)

Somut olayda; davalının işlettiği lokantaya gece saatlerinde gelen sigortalı araç maliki, aracı, lokantanın müşterilerine "ait araçları otoparkına yerleştirme görevli davalının yedine terk edip yemek yenilen alana girmiş, anahtarı üzerinde olan araç otopark görevlisinin bir başka müşteriye ait araçla ilgilenir iken 45 dakika kadar sonra kimliği meçhul kişilerce çalınmıştır. Olayı takiben kolluk görevlilerine ifade veren davalı otopark görevlisi aracın kendilerine tesliminden 45 dakika kadar sonra otoparktan çalındığını ifade etmiştir. Keza işletmenin idaresinden sorumlu davalı da aracın otoparktan çalındığını ifade etmiştir.

Yukarıda yazılı kanun hükümleri gereğince; teslim alan aynı zamanda aracın başkaları tarafından götürülmemesi veya çalınmaması için her türlü tedbiri almak zorundadır. Araç yedine terk edilen otopark görevlisi davalı işletme sahibinin çalışanıdır. Çalışanın, eylemi ile zarar gören vedia sözleşmesinin diğer tarafıdır. Buna göre işletme sahibi işveren, meydana gelen zarardan mesuldür. Hal böyle iken davalıların sorumlu oldukları zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi yerine, somut oluşa uygun düşmeyen gerekçeyle hüküm tesisi doğru olmamıştır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, motorlu kara taşıtları süper oto sigorta poliçesinden kaynaklı ödenen bedelin rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine yöneliktir.

Davacı vekili tüm araç sigorta sözleşmesi ile sigortalı olan aracın davalının işletmecisi, ...'ün idari sorumlusu, ...' ün ise otopark görevlisi olduğu lokantaya ait otoparktan çalınması nedeni ile araç malikine ödenen tazminatın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, işyerinin otopark hizmeti olmadığını ancak arabası ile gelen müşterilerine park yeri gösterdiklerini, davacıya sigortalı olan araç sürücüsünün aracı kendilerine teslim etmediğini, anahtarları üzerinde bırakan araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, sigorta bedeli 64.000,00 TL olan araç için 74.000,00 TL olarak yapılan lütuf ödemesinin sorumluluğunun kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Hukuk Genel Kurulunca yapılan incelemede davalıya yapılan tebligatların usulüne uygun olmadığı görüldüğünden, dava dilekçesi, ilk karar, bozma kararı, direnme kararı, direnme kararını temyiz dilekçelerinin usulüne uygun olarak davalıya tebliği sağlanmasına rağmen, davalı bir dilekçe sunmamıştır.

Yerel mahkemece aracın çalındığı anda otopark görevlisi davalının fiili sorumluluğu altında olduğundan adı geçen davalının, dava dışı sigortalının fiilinden sorumlu bulunduğu kişi konumunda olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine verilen karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece sigorta ettirenin oluru ile araç davalılara bırakıldığından davalıları üçüncü kişi olarak kabul etmek olanağı bulunmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: davacı şirketinin sigortalı aracın çalınması nedeni ile dava dışı sigortalısına ödediği tazminatın olaya konu restoranın idari sorumlusu, işletmecisi ve çalışanından rücuen tahsili isteminde bulunup bulunamayacağı ve somut olay bakımından otopark görevlisinin “sigortalının fiilinden sorumlu olduğu kişiler” arasında kabul edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle davaya dair yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 463. maddesinde vedia sözleşmesi açıklanırken, 464. maddesinde mudi'nin, ida sebebiyle husule gelen zararlardan kendi kusuru olmaksızın vukua geldiğini ispat etmedikçe, tazmin ile mükellef olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 481. maddesinde umumi ahır idare edenlerin sorumluluğu düzenlenmiş, umumi ahırları ve garajları idare edenlerin içlerine konulan veya getirilen veya kendileri veya müstahdemleri tarafından kabul olunan araba ve sair teferruatın ziya, hasar ve çalınmasından doğan zararın mudi veya hizmetinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden veya tevdi olunan eşyanın mahiyetinden neşet ettiğini ispat etmedikçe mesul olacağı belirtilmiştir. İstihdam edenin sorumluluğunun düzenlendiği 55. maddede ise başkalarını istihdam eden kimsenin, maiyetinde istihdam ettiği kişilerin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan, zararın oluşmaması için hâl ve maslahatın icap ettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut bulunsa dahi zararın oluşuna mani olunamayacağını ispat etmedikçe sorumlu olacağını açıklamıştır.

Yine sigorta ettirenle sigortadan faydalanan kimsenin kusuruna dair olarak 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1278. maddesi aynen “Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir hâlde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından veya aksi mukavelede yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz.” şeklinde düzenleme getirirken, halefiyeti açıklayan 1301. madde de “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Sigorta ettiren kimse, 1. fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” amir hükmüne yer vermiştir.

Öte yandan Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları'nın A.5.-6 maddesine göre, taşıta, sigortalı veya fiillerinden sorumlu bulunduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından kasten verilen zararlar ile sigortalının fiillerinden sorumlu olduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından sigortalı taşıtın kaçırılması veya çalınması sebebiyle meydana gelen zararlar teminat dışında kalmaktadır.Taraflar arasında bu durumun aksine sözleşme düzenlenmemiş olup, araç çalınması klozunda aynen “Aracın çalışır bir vaziyette olduğu veya durduğu sırada anahtarının üzerinde bırakılması sebebiyle aracın çalınması, duruma göre sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin veya fiilden hukuken sorumlu bulundukları kimselerin kusuru olarak kabul edilir ve sigortacı bundan kaynaklanan hasar ve zararları tazmin ile yükümlü değildir. ” denilmiştir.

Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davalının işlettiği lokantaya gece saatlerinde gelen sigortalı araç maliki, aracı, lokantanın hâkimiyet alanı içinde olan otoparka yerleştirmek üzere otopark görevlisi davalıya teslim ettikten sonra yemek yenilen alana girmiş, anahtarı üzerinde olan araç, otopark görevlisinin bir başka müşteriye ait araçla ilgilenir iken 45 dakika kadar sonra kimliği meçhul kişilerce çalınmıştır. Davalılar kolluk aşamasında verdiği ifadelerde aracın müşteri girdikten 45 dakika kadar sonra çalındığını ifade etmiştir. Bu durumda, taraflar arasında vedia akdinin kurulduğu ve ...' ün davalı işletme sahibinin çalışanı olduğu hususu ihtilafsızdır.

Davalıların, Borçlar Kanunu hükümleri gereğince teslim alınan aracın başkaları tarafından götürülmemesi veya çalınmaması için her türlü tedbiri alma yükümlülüğü vardır. Otopark görevlisi dışındaki davalılar da BK. 55. madde hükmü uyarınca istihdam eden konumundadır. Dosya kapsamındaki belgelerden otopark alanının işletmenin hâkimiyet alanı içinde olduğu belirlenmiştir. Bu durumda, aracın park edilmek üzere görevliye tesliminden sonra otopark görevlisinin aracı uygun şekilde park edip, vedia akdinin de gerektirdiği şekilde özen gösterip aracı kilitlemek ve hatta kapıların kilitli olduğunu kontrolünü müteakip anahtarın kendisi dışında başka bir kişi ya da kişilerin ulaşamayacağı bir yerde muhafazasını sağladıktan sonra diğer müşterilerin araçları ile ilgilenmesi gerekir. Nitekim sigortalı araç maliki de bu saik ile hareket ederek, aracın güvenli bir yere park edileceği ve anahtarlarının da güvenli bir şekilde muhafaza edileceği inancıyla aracını emin sıfatı ile davalı otopark görevlisine teslim ettiğinin kabulü gerekmekte olup, aracın teslimi takiben 45 dakika sonra çalınması sebebiyle araç malikinin aracın çalındığı andaki konumunu bilmesi kendisinden beklenemez. Anahtarları üzerinde 45 dakika süre ile aracın bekletilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Eş anlatımla, araç teslim edildiğinde poliçedeki özel şart ihlâl edilmemiştir. Bu özel şartı ihlal etmeyeceği düşüncesi ile hareket edilerek taraflar arasında vedia akdi kurulmuştur. Araç işleteninin aracın yeterli muhafazası sağlanmadan 45 dakika boyunca anahtarları üzerinde, her an çalınabilecek şekilde bırakılmasına rıza gösterdiğinin kabulü mümkün değildir. Taraflar arasındaki bu sözleşmesel sorumluluklar ve halefiyete dair düzenlemeler gereğince davalılar meydana gelen zarardan sorumludurlar. Bu sebeple de mahkemece zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlığın sigorta ettiren ile sigortadan faydalanan kimselerin kusurunu düzenleyen kanun maddeleri, sigortalının sorumluluğuna dair yasal düzenlemeler ve sigorta sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, dava dışı sigortalı ile sigorta şirketi arasında yapılan sözleşmede 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu' nun 1278. Madde dışında bir düzenleme getirilmediği, bu hükmün 1301. maddede düzenlenen halefiyet ilkesine istisna getirdiği, aracın sigortalının rızası ile otopark görevlisine bırakıldığından ve araç anahtarları üzerinde iken kimliği meçhul kişilerce çalındığından, otopark görevlisinin, sigortalının fiilinden sorumlu üçüncü kişi olarak değerlendirilmesi ve zarar poliçe teminatı kapsamı dışında olduğundan yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

15 Aralık 2019 Pazar

Yargıtay’dan milyonlarca çalışanı ilgilendiren karar!

İş kazası sonucu gözünü kısmen kaybeden işçi, firmaya maddi ve manevi tazminat davası açtı. Mahkeme kararı kısmen kabul etti. Karar davalı şirket tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi girdi. Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi, işçi ile işveren arasındaki alacak ve tazminat davalarında işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) gösterilen değil gerçekte ödenen ücretinin hükümde dikkate alınacağına karar verdi.

İş kazası sonucu gözünü kısmen kaybeden işçi, iş yerinde gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle işveren aleyhine 110 bin liralık maddi, 35 bin liralık manevî tazminat davası açtı. Mahkeme kararı kısmen kabul etti. Karar davalı şirket tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi girdi. Yargıtay kararında, çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi maksadıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığının görüldüğü hatırlatıldı.

KARAR OY BİRLİĞİ İLE BOZULDU
Kararda şöyle denildi: “Gerçek ücretin ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, iş yeri veya SGK kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.

Somut olayda hakkaniyete uygun maddi tazminatın tespiti açısından sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK'den, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işin yapıldığı yerdeki ilgili meslek odalarından sigortalının yaptığı işe karşılık alabileceği emsal ücretin sorularak, kazalı işçinin gerçek ücretini tereddütsüz olarak belirlenmeden ve davacının sendika üyesi olup olmadığı açıklığa kavuşturulmaksızın şahit beyanları dikkate alınarak asgari ücretin 3,75 katı üzerinden yapılan hesaba itibarla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur. Kararın oy birliği ile bozulmasına hükmedilmiştir.” 

İHA

14 Aralık 2019 Cumartesi

Yargıtay'dan Japon Yeni'ne endeksli kredi çeken tüketici aleyhine karar!

Yargıtay, Japon Yeni'ne endeksli çektiği konut kredisi taksiti, kurdaki artış nedeniyle iki katından fazla artan kişinin aylık ödemelerini düşüren yerel mahkemenin kararını bozdu.

Yargıtay, Japon Yeni'ne endeksli kredi çeken tüketici aleyhine karar verdi.

Yargıtay'ın kararında, dövizle borçlanmanın taşıdığı riskin bilindiği, davacının da bunu öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövize endeksli kredi kullandığı belirtildi.

Karara göre, bankadan Japon Yeni'ne endeksli konut kredisi kullanan bir kişi, taksitlerini 1 Eylül 2008 itibarıyla aylık 1420 lira olarak ödemeye başladı. Ancak banka müşterisi, kurdaki artışla ödediği aylık borcun da artması üzerine banka aleyhine dava açtı.

Dava dilekçesinde Japon Yeni'nin kredi sözleşmesi imzalandıktan sonra öngörülemeyen biçimde arttığına, taksitlerinin de bu nedenle 3 bin 28 liraya ulaştığına dikkati çeken davacı, bankanın yönlendirmesi üzerine Japon Yeni'ne endeksli kredi kullandığını, sözleşme imzalanırken yeterince bilgilendirilmediğini, sözleşmenin uygulanması sırasında Japon Yeni kurunun iki katından fazla arttığını, bunun tüketici açısından öngörülebilecek bir durum olmadığını ileri sürdü.

Kredi taksit faizinin ilk taksit miktarındaki oran olan yüzde 1,09 olarak sabitlenmesini isteyen davacı, bunun mümkün olmaması halinde sözleşmeye müdahale edilerek taraflar arasında adil bir denge kurulmasını talep etti.

Davalı banka ise davacının kendi iradesi ile döviz cinsinden kredi kullandığını ve uyarlama koşullarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istedi.

Mahkeme, davayı kısmen kabul ederek aylık taksit miktarını 2 bin 646 lira olarak belirledi.

Bankanın temyiz başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını banka lehine oybirliği ile bozdu.

Kararda, "Taraflar arasında düzenlenmiş sözleşmeye bağlılığın esas olduğuna" dikkat çekildi. Sözleşmenin uyarlanmasının başvurulacak istisnai bir durum olduğu ifade edilen kararda, şu gerekçelere yer verildi:

"Her şeyden önce sözleşmenin imzalanmasından sonra beklenmeyen olağanüstü durumların gerçekleşmesi, sözleşmenin uzun süreli olması, beklenmeyen olağanüstü durumların herkes için geçerli, objektif ve önceden belirlenemeyecek nitelikte bulunması, değişen koşulların sözleşmeyi çekilemeyecek hale getirmesi, bu suretle işlem temelinin çökmesi zorunludur.

Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği anlaşılmakta olup, davalı banka elemanlarının davacıyı yönlendirdiği iddiası ispatlanamamıştır. Öte yandan ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Davacı, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanmış bulunmaktadır. Kaldı ki, eldeki dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten üç yıl sonra açılmış olup, bu durumda davacının sözleşmeyi benimsediğinin kabulü gerekir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır."

NTV

Noterlerde kredi kartı ile ödeme yılbaşından sonra başlayacak!

Türkiye Noterler Birliği Başkanı Dursun Cin, "Noterliklerde kredi kartı ödeme uygulamasına büyük ihtimalle önümüzdeki yılbaşı itibarıyla geçme imkanına kavuşacağız" dedi.

Türkiye Noterler Birliği Başkanı Dursun Cin, Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen "Anadolu Sohbetleri" programında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Türkiye'de 2 bin 60 noterlik ve fiilen çalışan yaklaşık bin 700 noter bulunduğunu belirten Cin, böylece vatandaşların oturdukları yerlerde bu hizmetten faydalanabildiğini söyledi.

Cin, Adalet Bakanlığı ile yapılan çalışmaların ardından nöbetçi noterlik uygulamasının 6 Nisan'da başladığını hatırlatarak, "Büyük merkezlerde cumartesi ve pazar günleri noter odalarının yaptığı düzenlemeye göre bir ya da daha fazla noterlik nöbetçi olarak hizmet veriyor. Bu çerçevede, İstanbul'da 9, Ankara'da 4, diğer büyük illerimizde 2, diğerlerinde de 1 noterlik hizmet vermektedir" dedi.

Böylece hafta içinde noterlik işlemini yapma imkanı olmayanların hafta sonunda bu hizmetten faydalandığına işaret eden Cin, "Nöbetçi noterliklerimizde bugüne kadar yaklaşık 500 bin işlem gerçekleştirildi. Bunun da büyük bölümünü ikinci el araç satışları ve tescil işlemleri oluşturdu" bilgisini paylaştı.

Cin, gayrimenkuller ile ilgili akitli işlemlerin noterliklerde yapılması için çalışmalarının devam ettiğini ifade ederek, "Bakanlığımızın da bu konuda olumlu bir yaklaşımı var. Geçen günlerde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile bu konuda bir toplantı yaptık. Gelecekte tescil hariç akitli işlemlerin belki kademeli olarak da olsa noterliklerde gerçekleştirilmesi mümkün olabilecek" diye konuştu.

NOTERLİKLERDE KREDİ KARTI KULLANIMI
Vatandaşların noterliklerde kredi kartı kullanılmasına yönelik talepleri olduğunu hatırlatan Cin, "Noterliklerde kredi kartıyla ödeme uygulamasına büyük ihtimalle önümüzdeki yılbaşı itibarıyla geçme imkanına kavuşacağız" dedi.

Cin, sahteciliğin önlenmesi için de çalışmalar yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:
"Bu çalışmalardan biri, para transferinin güvenli şekilde elektronik ortamda sağlanması. Böylece, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) denetimindeki firmalar, satış bedelini bloke edecek. Bloke edilen paraya alıcı ve satıcı müdahale edemeyecek. Noterde işlem tamamlandıktan sonra para ilgilinin hesabına aktarılacak. Böylece, sahtecilik ve dolandırıcılıkların önüne geçilecek. Bu uygulamaya da büyük ihtimalle yılbaşı itibarıyla geçeceğiz."

Cin, noterliklerde parmak izi ile kimlik doğrulama sisteminin kullanılması için çalışmaların da sürdüğünü bildirdi.

30 Kasım 2019 Cumartesi

Kambiyo senetlerine dayalı takiplerde borca itirazda 5 günlük sürenin son gününün hafta sonu tatiline denk gelmesi!

T.C.
Yargıtay
12. Hukuk Dairesi
Esas No:2015/25401
Karar No:2016/1830
K. Tarihi:25.1.2016 

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibine başlandığı örnek 10 ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun icra mahkemesine yaptığı başvuruda, borca itiraz ettiği, mahkemece, borca itirazın süre aşımından reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İİK'nun 168/5. maddesi uyarınca borca itirazın ödeme emri tebliğinden itibaren beş günlük sürede icra mahkemesine yapılması gerekir. Aynı yasanın 19/3. maddesine göre ise sürenin sonuncu günü resmi bir tatil gününe rastlarsa, süre tatili takibeden günde biter.

Somut olayda; örnek 10 ödeme emrinin muteriz borçlu ...'a 18.05.2015 tarihinde tebliğ edildiği, itirazın son günü olan 23.05.2015 tarihinin 5 günlük sürenin son gününün hafta sonu tatiline denk gelmesi nedeniyle adı geçen borçlunun hafta sonu tatilini takip eden 25.05.2015 tarihinde yaptığı borca itirazın İİK'nun 168/5. maddesinde öngörülen yasal sürede olduğu görülmüştür.
O halde mahkemece, borca itirazın esası incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken istemin süre aşımı nedeniyle reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

17 Kasım 2019 Pazar

Bankanın aldığı "full paket ücreti" iade edildi!

Kahramanmaraş Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti, bir tüketicinin başvurusu üzerine krediden alınan 'full paket' ücretinin iadesine karar verdi.

Kahramanmaraş’ta bir tüketicinin başvurusunu değerlendiren Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti, konut için bankadan çekilen krediden alınan bin 500 liralık ‘full paket’ ücretinin tüketiciye iadesine karar verdi.

O.E. adlı tüketici, ev almak için bankadan kredi çekmek istedi. Banka yetkililerinin kredi masraflarının yanı sıra bin 500 liralık ‘full paket’ ücreti aldığını fark eden O.E., Onikişubat İlçe Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurdu.

Şikâyet üzerine toplanan heyet, aldıkları kararda, “Tüketici bu şartların kendisi ile tartışılmadığını ileri sürdüğünden 6502 sayılı kanun gereği banka aksini ispatla yükümlüdür. Banka bu şartın tüketici ile müzakere edilerek sözleşmeye konulduğunu ispat edemediğinden, tüketiciden alınan ücretlerin iadesi uygun görülmüştür” ifadelerini kullandı.

Faiz kaybını tüketiciden çıkarıyorlar
Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Nesih Tanrıverdi, kararın yerinde olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundu: “Tüketicinin konut kredisi almak için bankaya başvuruda bulunduğu dönemde bizzat Cumhurbaşkanı 'faizlerin indirilmesi' ile ilgili irade beyanında bulunmuş, bütün bankaların buna uyması istenmiştir.

Bankalar buna direnmiş, başlangıçta bir direnç göstermişseler de özellikle devlet bankaları buna uymak zorunda kalmıştır. Bankalar faiz kaybını telafi etme yoluna gitmekten geri durmamışlardır. 'Full paket' adı altında tüketiciden tahsil edilen ücret buna güzel bir örnektir. Tüketici konut kredisi almak için bankaya başvurduğunda önüne ikinci bir hizmet sözleşmesi konmuş ve tüketici sözleşmeyi imzalamak zorunda kalmıştır.”

15 Ekim 2019 Salı

Trafik Polisi arabamı çekici ile çekerken zarar verdi, ne yapabilirim?

Kamu Tüzel Kişilerinin sorumluluğu bakımından, Trafik Polisinin herhangi bir sebeple aracı çekmesi sırasında çekilen araca zarar verilmesi halinde, kamu hizmetinin gerekli özen ve dikkat içerisinde görülmemesi dolayısıyla uğranılan bir zarar söz konusu olacaktır. Dolayısıyla oluşan bu zarar nedeniyle maddi tazminat talep edilebilecektir.

Kamu Hizmetinin görülmesi esnasında bir zararın oluşmasından dolayı da, açılacak dava Tam Yargı davasıdır. Tam Yargı davasının da İdare Mahkemesinde açılması gerekmektedir.

İdare Mahkemesinde açılacak Tam Yargı davasında uğranılan zararın, miktar olarak ispatlanması gerekmektedir. Bu ispat, her türlü delil ile yapılabileceği gibi, mahkeme aracılığıyla bilirkişi tespiti de yapılabilecektir.

2 Ekim 2019 Çarşamba

Devremülk Sözleşmesinin İptali!

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/15059
K. 2006/76
T. 4.1.2006

• DEVRE MÜLK SATIŞ SÖZLEŞMESİ ( Feshi Talebi - Sözleşme Resmi Şekilde Yapılmaması Nedeniyle Davanın Tüketici Mahkemesinde Görülemeyeceği/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )

• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Devre Mülk Sözleşmesinin Feshi - Sözleşme Resmi Şekilde Yapılmaması Nedeniyle Davanın Tüketici Mahkemesinde Görülemeyeceği/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )

• SÖZLEŞMENİN FESHİ TALEBİ ( Devre Mülk Sözleşmesi - Sözleşme Resmi Şekilde Yapılmaması Nedeniyle Davanın Tüketici Mahkemesinde Görülemeyeceği/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )

• GÖREV ( Devre Mülk Sözleşmesinin Feshi - Sözleşme Resmi Şekilde Yapılmaması Nedeniyle Davanın Tüketici Mahkemesinde Görülemeyeceği/Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )

4077/m.23

ÖZET : Uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülmesi için geçerli bir sözleşme olması gerekir. Sözleşme resmi şekilde yapılmamıştır. Bu nedenle 4822 sayılı kanun ile değişik, 4077 sayılı kanundan kaynaklanan bir uyuşmazlık yoktur. Dava Borçlar Kanununun Genel Hükümlerine göre açılmış sözleşmenin iptali ve geçersiz sözleşme nedeniyle ödenen paranın tahsili isteğine ilişkin olması nedeniyle dava genel mahkemelerde görülmelidir. 

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: 

KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında 4.11.1998 tarihli konut satış sözleşmesi düzenlendiğini, dairenin satış bedelinin peşin ödendiğini, ancak davalının edimini yerine getirmediğini ileri sürerek, sözleşmenin feshi ile daire bedeli olarak şimdilik 10.000.000.000 TL.nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur. 

Mahkemece, dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili  Ankara  Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. 

4822 sayılı kanun ile değişik; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 23. maddesinin 1. fıkrasında "Bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılacağı" belirtilmiştir. Temyize konu iş bu dava, taraflar arasında düzenlenen devre mülk satış sözleşmesinin feshi isteğine ilişkin olup devre mülk hakkı kat mülkiyeti kanununda düzenlenen taşınmazın müşterek mülkiyet payına bağlı bir haktır. Taşınmazın aynına taalluk etmekte olup, bu kabil satışlarda resmi şekilde yapılması gerekir. Uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde görülmesi için geçerli bir sözleşme olması gerekir. Sözleşme resmi şekilde yapılmamıştır. Bu nedenle 4822 sayılı kanun ile değişik, 4077 sayılı kanundan kaynaklanan bir uyuşmazlık yoktur. 

Dava Borçlar Kanununun Genel Hükümlerine göre açılmış sözleşmenin iptali ve geçersiz sözleşme nedeniyle ödenen paranın tahsili isteğine ilişkindir. Öyle ise mahkemece işin esası incelenerek ve ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması bozma nedenidir. 

2- Bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir. 

SONUÇ : Birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 4.1.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

29 Eylül 2019 Pazar

Kentsel Dönüşüm Nedir?

Kentsel Dönüşüm Nedir?
6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir. Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin  sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmektedir.

Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. 

Kentsel dönüşüm riskli binaların yıkılıp yeniden yapılması yanında, yerleşim yerlerinin kongre ve kültür merkezleri, park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçlarının karşılanmasını da içermektedir.

Rezerv ve Uygulama Alanı nedir? Nasıl belirlenir?
Bakanlar Kurulu kararı ile kararlaştırılan riskli alan ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca belirlenen rezerv yapı alanını ifade eder. Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan ya da yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere tespit edilen alanlara uygulama alanı denir.  

Yerinde dönüşüm nedir? 
 “Yerinde Dönüşüm”, kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunan müstakil binalar için kullanılan bir terimdir. Depreme dayanıklı olmayan bir binanın yıkılarak, bulunduğu arsanın mevcut imarında değişiklik yapılmadan, bunun yerine depreme dayanıklı bir bina inşa edilmesine yerinde dönüşüm denir.

Bina güçlendirme nedir?
Bina güçlendirme bir yapının olası bir depreme karşı dayanıklı hale getirilmesidir. Binanın yıkılıp yeniden yapımının alternatifidir. 

Binanın riskli olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Bir binanın riskli olup olmadığı Bakanlıktan ruhsat almış olan risk tesbit kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Bu konuda hazırlanan bir yönetmelik 6/3/2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre, binanın ekonomik ömrü dolmuşsa, ya da bina depremde yıkılma veya ağrı hasar alma riski taşıyorsa, bu bina riskli olarak kabul edilir.

Risk tespitini binada pay sahibi olanlardan herhangi biri yapabilir. Ayrıca, Bakanlar Kurulu Kararı ile rezerv veya uygulama alanı olarak ilan edilen yerlerdeki binalar da riskli sayılmaktadır. Bu alanlarda binanın riskli olup olmadığı konusunda mal sahipleri başvurmazsa, bu tespit Bakanlık veya Belediye tarafından yapılacaktır.

Risk tespitinden sonra yapılacaklar nelerdir?
Binanız 'riskli yapı, riskli alan, rezerv alanı' grubuna giriyorsa binanız yıkılacaktır. Risk tespitine karşı mal sahipleri 15 gün içinde Bakanlığa itiraz edebilir. Bu konuda bilirkişi heyetinin verdiği karara karşı yargı yolun başvurulabilir. Risk tespitinin kesinleşmesinden sonra bina sahiplerine binanın yıktırılması için 60 gün süre verilmektedir. Bu süre içinde bina yıktırılmazsa, yıkım kamu eliyle yapılmakta ve yıkım masrafları maliklerden istenmektedir.

Bu durumda, binanın malikleri tapudaki hisseleri oranında arsa hissedarları olur. Bu aşamada arsa hissedarlarının 2/3 çoğunluğu onayı ile binanın kime, nasıl ve hangi paylaşımla yaptırılacağı Bina Ortak Karar Protokolü ile belirlenir.. Bina ortak karar protokolüne katılmayan hak sahiplerinin hisseleri, açık artırma ile diğer ortaklara satılır. Bu satışta alıcı çıkmazsa, Bakanlık bu hisseleri kamulaştırma yoluyla satın alır.

Bina bu  protokole göre yaptırılabilir. Bina yapımında Kentsel Dönüşüm Kredisinden yararlanılabilir. Bu kredi, yüz bin lira tutarında 60 aya kadar geri ödemeli ve düşük faizlidir.

Tüketici Hakları!

Tüketicinin haklarının korunması gerek uluslararası sözleşmeler, gerekse anayasalar tarafından güvence altına alınmıştır. Bizim anayasamızın 172. maddesi tüketicinin korunmasından söz etmektedir. Buna göre; ''Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder. ’'

Anayasanın bu hükmüne dayanarak 2013 yılında AB müktesebatına uygun olarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılırmıştır. Bu kanunun amacı birinci maddede şöyle açıklanmaktadır:  
''Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.''

Tüketici şikâyetleri üç grupta ele alınmaktadır. Birinci gruptaki şikayetler mal ve hizmet alımına ilişkin uyuşmazlık veya anlaşmazlıkla ilgilidir. Bu tür şikayetleriniz:

Mal/hizmette bulunan ayıba ilişkin ise,
Satıcı/sağlayıcı ile imzalamış olduğunuz sözleşmede yer alan haksız şartlara ilişkin ise,
Taksitle satın aldığınız mal/hizmete için erken ödeme bulunmanız halinde yapılması gereken erken ödeme indiriminin hiç yapılmaması veya yanlış yapılmasına ilişkin ise,
Satın aldığınız devre tatil sözleşmesinin sözleşmeye uygun olarak verilmemesi veya sözleşme gereği ödemeniz gereken üyelik ücretinin çok yüksek olmasına ilişkin ise,
Satın aldığınız paket tur sözleşmesinin sözleşmeye uygun olarak düzenlenmemesine ilişkin ise,
Kampanyalı (ön ödemeli) olarak satın aldığınız mal/hizmetin zamanında ve gereği gibi teslim edilmemesine ilişkin ise,
Mesafeli sözleşme (internet, tv, vb. aracılığıyla) ile aldığınız mal/hizmetin size zamanında teslim edilmemesi, cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen bedelin iade edilmemesine ilişkin ise,
Banka veya tüketici finans kuruluşu ile imzalamış olduğunuz kredi sözleşmesini erken kapatmanıza rağmen gerekli olan faiz indiriminin yapılamaması veya yanlış yapılması veya sözleşme hükümlerinin ölçüsüz derecede aleyhinize olmasına ilişkin ise,
Banka veya tüketici finans kuruluşu ile imzalamış olduğunuz sözleşme esnasında sizden çeşitli isimler altında sözleşmede yer almadığı halde masraf vb. alınmasına ilişkin ise,
İmzalamış olduğunuz abonelik sözleşmesine ilişkin ise,
Kapıdan aldığınız mal/hizmete ilişkin 14 gün içerisinde cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen satıcı veya sağlayıcının ilk yedi gün içerisinde sizden para veya kıymetli evrak alınması yasak olduğu halde aldığı para veya kıymetli evrakın iadesi veya iptaline ilişkin ise,
ikamet ettiğiniz veya mal/hizmeti satın aldığınız yerdeki il veya ilçe Tüketici Hakem Heyetlerine yazıyla veya internet üzerinden başvuruda bulunabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyetlerinin internet sitelerindeki online başvuru butonunu tıklayarak da şikayet yapabilirsiniz.

Eğer uyuşmazlığınız,
Satın aldığınız malla birlikte size garanti belgesi, Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzu verilmemesine ilişkin ise,
Kanun’da yazılı düzenlenmesi ve bir nüshasının tarafınıza verilmesi gerekli olan sözleşmenin size verilmemesine ilişkin ise,
Satın aldığınız mal/hizmetin etiket fiyatı ile kasa fiyatı arasında fark varsa ve sizin aleyhinize olan uygulanmışsa,
Cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen size kapıdan satış yapan şirketin gereğini yerine getirmemesine ilişkin ise,
gerekli idari işlemlerin yapılması için bulunduğunuz ilin Valiliğinde yer alan Ticaret İl Müdürlüğü'ne başvurmanız gerekmektedir.

Ayrıca uyuşmazlığınız,
Kampanyalı (ön ödemeli) sözleşmelerde size ödemelerinizin güvence altına alındığına ilişkin teminat gösterilmemesine,
Süreli yayınların verdiği promosyonlara,
Bankalar ile yaşadığınız diğer uyuşmazlıklara
ilişkin ise gerekli idari işlemlerin yapılması için il ve ilçede Tüketici Hakem Heyetleri'ne başvurabilirsiniz.

Her il ve ilçede Tüketici Hakem Heyetleri vardır. Şikayetinizin konusu  değer olarak 2.000 TL’nin altındaysa, İlçe Tüketici Hakem Heyetine, 2.000TL- 3.000 arasında ise İl Tüketici Hakem Heyetine gitmeniz gerekir. Bu değerlerin üstündeki şikayetler için Tüketici Mahkemesine başvurulması zorunludur. 

Teknik mevzuatı bulunmayan ve doğrudan tüketiciye sunulan ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimi sorumluluğu Gümrük ve Ticaret Bakanlığına verilmiştir. Böylece Gümrük ve Ticaret Bakanlığı hem tüketicilerin ekonomik çıkarlarını, hem de sağlık ve güvenliklerini koruma görevini üstlenmiş bulunmaktadır

Bu bağlamda Piyasa Gözetimi Denetimi ürünün piyasaya arzı veya dağıtımı aşamasında veya ürün piyasada iken ilgili teknik düzenlemeye uygun olarak üretilip üretilmediğinin, güvenli olup olmadığının denetlenmesi veya denetlettirilmesi faaliyetidir. Bu kapsamda hazır giyimden, mobilyaya, el aletlerinden mutfak gereçlerine kadar 14 grup ürün için şikayetlerin, gerekli bilgi ve belgelerle Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğüne yapılması gerekmektedir.

25 Eylül 2019 Çarşamba

Yargıtay: Hesaptan çalınan paradan banka sorumlu!

Yargıtay, Bursalı eczacının hesabındaki paranın internet bankacılığı yöntemiyle çalınmasında bankanın sorumsuz davrandığına hükmetti. Yüksek mahkemenin kararıyla, eczacı 10 yıl önce hesabından çalınan 51 bin lirayı yasal faiziyle tahsil etti.

Bursa'da bir eczacı adına kullanımda bulunan hatta ait sim kart, kimliği belirsiz kişilerce iptal ettirilerek aynı numaraya yeni sim kartı çıkartıldı. Akabinde internet bankacılığı yoluyla eczacının özel bir banka şubesindeki kredili mevduat hesabından 49 bin 880 TL’nin aynı bankanın müşterisi olan bir kişinin hesabına transfer edildi. Hesabındaki paranın bankanın sorumsuz davranması sonucu çalındığını öne süren eczacı, mahkemenin yolunu tuttu. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne başvuran mağdur eczacı, davalı banka ile GSM firmasının gerekli özen ve yükümlülüğü göstermeyerek zarara neden olduklarını, bu olaydan dolayı ticari itibarının sarsıldığını, maddi sıkıntılara girdiğini, transfer edilen paranın faizi ile birlikte ödenme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığını öne sürdü. Banka ve GSM firması hakkında maddi ve manevi tazminat davası açan eczacı, kredili mevduat hesabına bağlı 49 bin 880 TL kredinin tamamen kapatılarak ödendiğinden davalı bankaya ödenen toplam 125 bin TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı bankadan tahsiline karar verilmesini istedi. Davalı banka avukatı, bankaya husumet düşmediğini, diğer davalı firmanın ve onun bayisinin kusurunun olduğunu, bankanın gerekli tüm önlemlerini aldığını, herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunmadığını, kurumsal internet bankacılığı hizmetinden yararlanan davacının şifre, parola, güvenlik kodu gibi bilgileri üçüncü kişilerle paylaşmaması gerektiğini söyledi. Sisteme giriş için gerekli tüm adımların güvenlik önlemleriyle korunduğunu, sisteme kayıtlı telefon numarasına onay kodu gönderilerek işlem yapıldığını, tazminat taleplerinin fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istedi. GSM firması avukatı ise, davacının abonelik sözleşmesinin tarafı olmadığını, davacının internet bankacılığına ilişkin şifrelerini gereği gibi koruyamadığını, gerekli özeni ve dikkati göstermediğini öne sürdü.

Mahkeme; davalı bankanın mevduat sözleşmesi kapsamında müşterinin şifre ve bilgilerini koruma ve ilgili tedbirleri alma yükümlülüğünün bulunduğu, davalı GSM firmasının da sim kart değişikliğinden dolayı kusurlu olduğu ve zararın meydana gelmesine etken olduğuna hükmetti. Davacının da şifre ve kimlik bilgilerinin saklama sorumluluğunu ihlal ettiğine dikkat çeken mahkeme; davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı her iki taraf da temyiz etti. Bölge Adliye Mahkemesi, GSM operatörü davalıya bu davada husumet yöneltilemeyeceği, diğer davalı bankanın müşteri bilgilerini saklamak konusunda zaafiyete düştüğüne dikkat çekti. Davalı banka yönünden davanın kısmen kabulü ile 56 bin 623 TL alacağın işleyecek yasal faiziyle davacıya verilmesine hükmetti. Davacı yararına manevi tazminatın koşulları oluşmadığı gerekçesiyle bu talebi geri çevirdi. Kararı banka avukatı temyiz etti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesi kararını onadı. Kararda; ''Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik yoktur. Davalı banka vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın onanmasına oy birliği ile karar verilmiştir'' denildi.

Cnnturk

23 Eylül 2019 Pazartesi

Yargıtay'dan anlaşmalı boşananlar için flaş karar!

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, anlaşmalı boşanmadan hüküm kesinleşmeden her zaman dönülebileceğine hükmetti. 

1. Aile Mahkemesi'ne müracaat eden F.D.ç, eşi K.D. ile aralarında karekter farklılığından dolayı tartışma olduğunu, evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini, uzun zamandır ayrı yaşadıklarını kaydetti. Kocasıyla anlaştıklarını ve boşanmak istediklerini beyan etti. Davalı koca da mahkemeye verdiği ifadesinde boşanmak istediğini dile getirdi. Mahkeme; tarafların boşanma konusunda görüş birliği içinde oldukları, boşanmanın sosyal ve ekonomik sonuçları konusunda anlaşma yaptıkları gerekçesiyle tarafları boşanmasına hükmetti. Bir süre sonra davalı koca, anlaşmalı boşanma kararına itiraz etti. Mahkeme, başvuruyu reddetti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkeme kararını bozdu. Kararda; ''Taraflar Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davalı koca tarafından temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının 'çekişmeli boşanma' olarak görülmesi gerekir.'' denildi. Aile Mahkemesi ilk kararında direnince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. 

Genel Kurul; anlaşmalı boşanmadan hüküm kesinleşmeden her zaman dönülebileceğine hükmetti. Karar oy çokluğu ile alındı. Emsal kararla birlikte; anlaşmalı boşanmalarda karar kesinleşmeden taraflardan biri kararı temyiz edebilecek. 

16 Eylül 2019 Pazartesi

Kanun Yolları Nelerdir?

Mahkeme tarafından verilen ara kararlar ile yargılamayı bitiren nihai kararların hukuka uygun olmadığını düşünmeniz halinde kararın bir kere daha aynı mahkeme ya da üst mahkeme tarafından gözden geçirilmesini sağlayan çeşitli usuller bulunmaktadır. Bu usüllere kanun yolları denmektedir.

Verilen kararların sonunda ilgili karara karşı hangi kanun yoluna başvurabileceğiniz ve başvuru usulünün gösterilmesi kanuni bir zorunluluktur.

1.İtiraz
İtiraz kural olarak, hakim kararlarına karşı gidilebilen bir yoldur. Bununla birlikte kanunun gösterdiği hallerde mahkeme ara kararlarına karşı da itiraz yoluna gidilebilir. Tutuklama, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi kararlara karşı bu yola başvurulabilir.

Özel olarak süresi öngörülenler dışında, hâkim veya mahkeme kararlarına karşı itiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren 7 gün içinde yapılmalıdır. Başvuru dilekçe ile yapılabileceği gibi beyanın tutanağa geçirilmesi suretiyle de yapılabilir.

Taraflar, kararın itirazen incelenmesinde hukuki yararı bulunan kişiler ve Cumhuriyet savcısı bu yola başvurabilir.

İtiraz yoluna başvurulması kendiliğinden kararın uygulanmasını durdurmaz. İtirazı inceleyen mercii kararın icrası konusunda da ayrıca karar verebilir.

2. İstinaf
İlk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından tekrar incelemeye tabi tutularak karar verilmesi usulüne istinaf adı verilir. 

İstinafta ilk derece mahkemesinin kararını hem hukuksal hem de maddi yönden denetlenmektedir. 

İstinaf başvurusunun yerinde olması halinde istinaf mahkemesi kural olarak ilk derece mahkemesinin kararını kaldırır ve olay hakkında bizzat karar verir. 

Davaya katılmış olmanız koşuluyla ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe vererek veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunarak istinaf isteminde bulunabilirsiniz. Bu durumda beyanınız tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.

Sonuç olarak belirlenen cezanın 3 bin Türk Lirası dahil bu miktara kadar adli para cezası olması, üst sınırı 500 günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan beraat kararı verilmiş olması ve Kanun gereği kesin olarak verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

3. Temyiz
Davaya katılmış olmanız koşuluyla Bölge Adliye Mahkemesinin mahkemenin vermiş olduğu kararın hukuka aykırı olduğunu düşünmeniz durumunda hükmün açıklanmasından itibaren 15 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe vererek veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunarak temyiz isteminde bulunabilirsiniz.  Bu durumda beyanınız tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.

Bölge adliye mahkemelerinin vermiş olduğu tüm kararlar için temyiz yolu açık değildir. Aşağıda temyizi mümkün olmayan kararlar sıralanmıştır;

1.İlk derece mahkemesinden verilen 5 yıl veya daha az hapis cezası ile adli para cezalarına karşı istinafa gidildiyse ve başvuru esastan reddedildiyse temyize gidilemez.


2.İlk derece mahkemesinden verilen 5 yıl veya daha az hapis cezasını arttırmayan istinaf kararına karşı temyize gidilemez.

3.İlk derece mahkemesi tarafından verilen hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin kararlara karşı istinaf mahkemesince verilen kararlar ve esastan red kararlarına karşı temyize gidilemez.

4.İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin istinaf kararlarına karşı temyize gidilemez.

5.İlk derece mahkemesince adli para cezasını gerektiren suçlara ilişkin kurulan hükme karşı verilen her türlü bölge adliye mahkemesi kararına karşı temyize gidilemez.

6.Yalnızca eşya ve kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf mahkemesince verilen esastan red kararlarına karşı temyize gidilemez.

7.İlk derece mahkemesinden verilen 10 yıl veya daha az hapis cezası ile adli para cezası gerektiren suçlarda beraat kararlarına karşı istinafa gidildiyse ve başvuru esastan reddedildiyse temyize gidilemez.

8.İlk derece mahkemesi tarafından verilen düşme, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kararlara karşı istinaf mahkemesince verilen bu tür kararlar veya başvurunun esastan reddine ilişkin kararlar temyiz edilemez.

9.Yukarıda sayılan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren istinaf kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemez.

Temyiz incelemesi sonunda red, bozma, düzeltme, düşme kararları verilir. İstinaf mahkemesinin temyiz edilen kararının Yargıtay’ca uygun bulunması halinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir. 

Temyiz edilen hükümde kanunda yer alan hukuka aykırılıklar olması halinde bozma kararı verilir ve bozma sebepleri ayrıca gösterilir. Mahkemenin son kararını bozmayıp onun yerine geçerek hukuka uygun son kararı verdiğinde de düzeltme söz konusu olacaktır. 

Zamanaşımı gibi bir düşme nedeninin saptanması halinde ise düşme kararı verilebilmektedir.

Olağanüstü kanun yolu olarak kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi yollarına uygulamada yaygın bir şekilde başvurulabilmektedir.

Kanun yararına bozma; Hakim tarafından veya mahkemelerden verilen ve istinaf/temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde hukuka aykırılık olduğunun öğrenilmesi halinde Adalet Bakanlığı tarafından Yargıtay'ın ilgili dairesince hükmün bozulması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurulabilir.

Yargılamanın yenilenmesi; Mahkeme tarafından verilen bir hüküm kesinleştikten sonra hükme dayanak teşkil eden delillerin, belgelerin sahteliğinin ortaya çıkması, mahkeme kararının sonradan ortadan kaldırılması gibi verilen hükmü temel dayanaktan yoksun bırakan durumların ve yeni delillerin ortaya çıkması halinde ilgili mahkemeye başvurabilirsiniz. İstisnai bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesine ancak kanunda yazan haller söz konusu ise başvurulabilir. 

Dedikoducu işçi tazminatsız kovulacak!

Yüksek mahkeme, çalışma arkadaşlarına iftira atan, onların dedikodusunu yapan işçinin tazminatsız şekilde işten uzaklaştırılmasının önünü açtı.

Yaklaşık bir buçuk yıldır çalıştığı iş yerinde, Z.T. ve T.Ö. isimli çalışanların dedikodusunu yapmakla suçlanan işçi, kovuldu. İş Mahkemesine dava açan işçi; iş yerinde uyumlu biri olduğunu, iş akdinin İş Kanunu'nun 25/II-d. maddesi gereği feshedildiğini, ancak feshin haksız olduğunu kaydetti. İş yerinde konuşmanın dedikodu mahiyetinde olmadığını, iş yeri çalışma barışını bozmadığını, iş yerinde gruplaşmaların ve konuşmaların olmasının insanın doğası gereği olduğunu öne sürdü. İş akdinin haksız gerekçelerle feshedildiğini savunan işçi, bu sebeple kendisine kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini talep etti.

Davalı işveren avukatı ise, davacının, Z.T. ve sorumlu T.Ö. arasında duygusal bir ilişki olduğunu iddia ettiğini, Z.T.’ye hitaben “Amirin yalakası. Dost hayatı yaşıyorsunuz, seni onun için koruyup gözetiyor” demek suretiyle iftira atıp hakaret ettiğini iddia etti.

Mahkeme, olayın geçerli feshe dayanak yapılabileceği, bu sebeple davacının kıdem ve ihbar tazminatı alabileceğine hükmetti. Kararı davalı temyiz etti. Yargıtay 9. Hukuk Dâiresi emsâl bir karara imza attı. Kararda, ''İşçinin İş Kanunu’nun 25. maddesi kapsamında değerlendirilecek ağır sözleri, işçi, işverenin veya vekilinin tahrikleri sonucu söylemesi, geçerli fesih nedeni sayılmalıdır. Yapıcı ve objektif ölçüler içerisinde belirli bir uzmanlık alanı ile ilgili eleştiri ya da işletmedeki bozukluk ya da uygunsuzluklara ilişkin eleştiri söz konusu olduğunda geçerli fesihten bahsedilemez. Somut uyuşmazlıkta; dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının iş arkadaşı kadın işçi Z.T.'ye 'amirin yalakası, dost hayatı yaşıyorsunuz, seni onun için koruyup gözetiyor' dediği, bunun ilgili olarak işverene verilen şikâyet dilekçelerinden anlaşılmaktadır. Davacının, evli olan Z.T. ve T.Ö.'nün aralarında dost hayatı yaşadıklarına dâir dedikodular yaptığı ve bu hususun yönetime intikal ettiği anlaşılmaktadır. Davacının bu davranışı 4857 sayılı yasanın 25/II-D maddesi gereği iş yerinde başka bir işçiye sataşma olup, işverene haklı fesih imkânı vermektedir. İş akdi haklı olarak feshedilen davacının kıdem ihbar tazminatının reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Kararın açıklanan sebepten dolayı bozulmasına oy birliğiyle karar verildi'' denildi.

https://www.superhaber.tv/dedikoducu-isci-tazminatsiz-kovulacak-haber-225287

Şiddet mağduru ve şiddete uğrama tehlikesi olan kadınların, aile bireylerinin ve tek taraflı takip mağduru kişilerin şiddete karşı başvurabileceği yerler!

ŞİDDETE KARŞI BAŞVURULABİLECEK YERLER
1. Polis Merkezleri ve Jandarma Karakolları
Mağdur veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunanlar, bulundukları yerin yakınındaki polise veya jandarma karakoluna başvurarak şikayette bulunabilirler. Polis veya jandarma, derhal tedbir alınması gereken durumlarda önleyici ve koruyucu tedbirleri alır, diğer durumlarda Cumhuriyet Savcılığına yönlendirir.
2. Cumhuriyet Başsavcılığı
Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan kişiler, adliyede Cumhuriyet Savcılığına da başvurarak şikayette bulunabilir ve gerekli tedbirlerin alınmasını isteyebilirler.
3. Aile Mahkemesi Hâkimliği
Mağdur veya şiddete uğrama riski olanlar, bulundukları ilin Aile Mahkemesi hâkimine giderek, şiddeti önlemeye yönelik tedbirleri ve koruyucu tedbirlerin alınmasını isteyebilirler. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde, Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimine başvuruda bulunulabilir. Hâkim gerekli olan önleyici ve koruyucu tedbirlere karar verir.

DESTEK ALINABİLECEK KURUMLAR
1. Alo 183; Aile, Kadın, Çocuk ve Özürlü Sosyal Hizmet Danışma Hattı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak çalışan ALO 183 hattı, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan ve desteğe gereksinimi olan kişilere psikolojik, hukuki ve ekonomik alanda danışmanlık hizmetleri sunmakta ve yararlanabilecekleri hizmet kuruluşları konusunda bilgi vermektedir.Alo 183 ücretsizdir ve Türkiye’nin her yerinden 7 gün 24 saat ulaşılır.

2. Acil Telefon Hatları
ALO 183 dışında acil durumlarda başvurulabilecek telefon hatları şunlardır:
ALO 155 Polis İmdat,
ALO 156 Jandarma İmdat
112 ACİL
0212 656 96 96 Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı
444 43 06 Ankara İçin Gelincik Hattı

3. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünde, varsa Aile ve Sosyal Politikalar İlçe Müdürlüğünde, Aile Danışma Merkezleri ve Toplum Merkezlerinde ücretsiz olarak;
Danışmanlık
Rehberlik
Yönlendirme
hizmetleri verilmektedir.

4. ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi)
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi, şiddet uygulayan ve şiddete maruz kalanlara yönelik verilen tedbirlerin etkin olması için izleme yapan birimlerdir. Bu merkezlerde hukuki, psikolojik, mesleki ve danışma gibi farklı alanlarda hizmetler sunulmaktadır.


5. Kadın Sığınmaevleri
Sığınmaevleri ya da diğer adıyla konukevleri, şiddete uğrayan veya risk altındaki kadınların varsa beraberlerindeki çocuklarıyla birlikte, geçici süre ile barınma ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulmuştur.
Ülkemizde bu hizmeti başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, kaymakamlıklar ve valilikler yürütmektedir.
Sığınmaevlerinde kalma süresi altı aydır. Gerektiğinde kalma süreleri uzatılmaktadır. 0-12 yaş arasında kız veya erkek çocuklar anneleriyle birlikte sığınmaevinde/konukevinde kalabilirler. 18 yaşın altındaki kız veya erkek çocuklar ise gerekli değerlendirmenin yapılmasının ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı yurtlara yerleştirilmektedirler. 18 yaşından küçük kız çocukları anneleriyle birlikte konukevinde kalabilirler. 12 yaşın üstündeki erkek çocukları olan kadınlar ile engelli çocuğu bulunan kadınlara ŞÖNİM tarafından uygun görülmesi halinde kira ve iaşesi karşılanarak ev kiralanır.
Sığınma evlerinde geçici süre için güvenli bir şekilde barınma ihtiyacı karşılanır, psikolojik ve sosyal destek sağlanır, barolarla iş birliği yapılarak hukusal danışmanlık hizmeti verilir, iş ve meslek edindirmeye yönelik çalışmalar yapılır, bazı durumlarda el harçlığı verilir, sığınmaevi/konukevinden ayrıldıktan sonra kendi evini tutmak isteyenlere, bu konuda da destek olunmaktadır.

6. Sağlık Kuruluşları
Şiddete maruz kalındığında veya böyle bir risk altında iken bulunulan yere en yakın sağlık kuruluşuna (sağlık ocağı, aile hekimliği, hastanelerin acil servisi gibi) başvurulabilir. Şiddete uğranılmışsa gerekli tedavi yapılır ve yaşanılan şiddeti belgeleyen rapor düzenlenir.
112 acil yardım telefonunu arayarak da ulaşabilirsiniz.

7. Barolar
Avukatlık ücreti ödeyecek durumda olmayanlar ücretsiz avukatlık hizmetinden yararlanmak amacıyla bulundukları yerlerin barolarına başvurabilirler.
Başvuru için gerekli belgeler: Kimlik, ikâmetgah belgesi ve muhtardan alınacak fakirlik belgesinden ibarettir.
Baroya bağlı Kadın Danışma Merkezi bulunuyorsa doğrudan bu merkezlere başvurmakta mümkündür.

8. Kadın Sivil Toplum Kuruluşları
Kadın Sivil Toplum Kuruluşları gönüllü çalışan kuruluşlardır.
Bu kuruluşlarda ücretsiz olarak danışmanlık ve rehberlik hizmeti verilmektedir. Konukevi bulunan kuruluşlarda geçici olarak barınma ihtiyaçları da karşılanmaktadır.

9. Belediyelerin Kadın Dayanışma Merkezleri
Belediyelerin kadın destek birimlerinde psikolojik, tıbbi, maddi ve hukuki destek sağlanmaktadır. Ayrıca konukevleri bulunması hâlinde ücretsiz barınma imkânı da sunulmaktadır.