20 Mayıs 2019 Pazartesi

Hafta sonları nöbetçi noterler hizmet verecek!

Adalet Bakanlığınca, illerdeki nöbetçi noterlik uygulamasının kapsamının genişletilmesiyle aralarında turizm merkezi konumundaki Marmaris, Bodrum, Fethiye, Kuşadası, Edremit'in de bulunduğu 12 ilçede noterler, bu hafta sonundan itibaren hizmet verecek.

Adalet Bakanlığı ile Türkiye Noterler Birliğinin yaptığı çalışma sonrasında, 81 ilde noterliklerin nöbetçi olarak hafta sonu mesai yapmasına yönelik uygulama 6 Nisan'da başladı. 

İstanbul'da 4, Ankara ve İzmir'de 2'şer, diğer illerde de birer noter, nöbetçi olarak hafta sonları hizmet vermeye başladı. Nöbetçi noterliklerde bugüne kadar yapılan işlem sayısı ise 50 bini geçti. 

Bakanlık, gösterilen ilgiyi de dikkate alarak, uygulamanın kapsamının genişletilmesini kararlaştırdı. Bu kapsamda, noter sayısının fazla olduğu, ticari işlemlerin yoğun gerçekleştiği, turizm merkezi konumundaki ilçelerde nöbetçi noterlik uygulamasının başlatılması değerlendirildi. Yapılan çalışmayla vatandaşların iş ve işlemlerini hafta sonları da gerçekleştirebilmeleri amacıyla 12 ilçede nöbetçi noterlik uygulamasına geçilmesi kararı alındı. 

TURİZM MERKEZLERİNE NÖBETÇİ NOTER 
Buna göre, Antalya'nın Alanya ve Manavgat, Muğla'nın Bodrum, Fethiye ve Marmaris, Şırnak'ın Silopi, Balıkesir'in Edremit, Bursa'nın İnegöl, Mersin'in Tarsus, Tekirdağ'ın Çorlu, Kocaeli'nin Gebze, Aydın'ın Kuşadası ilçelerinde hafta sonları nöbetçi noterliklerde işlem yapılabilecek. Bu ilçelerdeki nöbetçi noterlikler, illerde olduğu gibi 10.00-16.00 saatleri arasında hizmet verecek. Nöbetçi noterlikler, öğle tatilinde de mesai yapacak. 

İlçelerdeki nöbetçi noterlikler de Türkiye Noterler Birliğinin internet sitesinden ilan edilecek. Uygulamaya bu hafta sonundan itibaren başlanacak. 

19 Mayıs 2019 Pazar

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Yüklenicinin İşe Zamanında Başlamaması Veya İşi Geciktirmesi!

Türk Borçlar Kanunun 473. Maddesi ilk fıkrasına göre, Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da iş sahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, iş sahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir. Maddenin ikinci fıkrası ise “Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru yüzünden ayıplı veya sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça görülüyorsa, iş sahibi bunu önlemek üzere vereceği veya verdireceği uygun bir süre içinde yükleniciye, ayıbın veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine ait olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği konusunda ihtarda bulunabilir.“ 

Bu durumda kanunun iş sahibine muacceliyet zamanından önce isterse kullanabileceği iki farklı hukuksal koruma aracı sunmaktadır. 

Bu haklar TBK 473 Uyarınca:
A.İş sahibinin yüklenicinin eser teslim borcunun muacceliyet öncesi eser sözleşmesinden dönme hakkı, (Maddenin 1. Fıkrasınca)

B.İşin sahibinin eser tamamlanmadan ayıplı ve sözleşmeye aykırı olacağının belli olduğu durumlarda işi başkasına yaptırma hakkı (Maddenin 2. Fıkrasınca) şeklindedir.

TBK m. 473/I hükmü, yüklenicinin eseri meydana getirmedeki temerrüdüne ilişkin özel bir kuraldır. Diğer bir ifadeyle anılan hüküm, eseri meydana getirmedeki temerrüt olgusuna uygulanır. TBK m. 473/I hükmü uyarınca yüklenicinin eseri meydana getirmede temerrüde düşmesi halinde, iş sahibi, teslim tarihini beklemek zorunda kalmaksızın sözleşmeden dönebilir. Bu noktada TBK m. 473/I hükmü, yüklenicinin eseri meydana getirmedeki temerrüdünü yaptırıma bağlayan yönüyle, dolaylı da olsa, eser sözleşmesinde sadece tamamlanmış bir eserin tesliminin borçlanılmadığını, bilakis aynı zamanda onun meydana getirilmesinin de borçlanıldığını göstermektedir. Nitekim iş sahibi, eser bedelini de, esas itibarıyla, bunun için taahhüt eder. Keza eser bedelini ödeme borcu da, ancak eser teslim edildiğinde muaccel olur. Bununla birlikte eseri meydana getirme yükümü, merkezi öneme sahiptir.

TBK m. 473/I Hükmü Uyarınca Eseri Meydana Getirmede Temerrüdün Ortaya Çıkabileceği Haller şunlardır;

A.Yüklenicinin Esere Zamanında Başlamaması
B.Yüklenicinin Eserin Yapılmasını Sözleşmeye Aykırı Biçimde Geciktirmesi
C.Yüklenicinin Eseri Meydana Getirmede Zamanında Bitirilmesi Artık Tahmin Edilemeyecek Derecede Geri Kalması
D.Teslimden Önce Ortaya Çıkan Bir Ayıbın Giderilmesinde Gecikme

Son olarak sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle arsa sahibinin yoksun kaldığı kazanç sadece fiili kalemleri değil, kaçırılan fırsatları da kapsamaktadır. Menfi zararının tazmin edilmesini isteyen arsa sahibi, bu sözleşmeyi yaptığı için kaçırdığı fırsatları ispatlayarak tazminat talebinde bulunabilir. Arsa sahibi sözleşmenin yapıldığı tarihte başka bir yükleniciden teklif almamış olsa bile sözleşmeyi imzalamasaydı teklif alması muhtemeldi. Bu nedenle arsa sahibi kaçırılan bu tür fırsatları rayiç bedel üzerinden hesaplatarak tazmin edilmesini isteyebilir. 

Bununla ilgili Yargıtay Kararı: “Menfi zarar sözleşmenin kurulması ve işin görülmesi için yapılması gereken fiili giderler ile sözleşmenin geçerliliğine inanılarak başka bir sözleşme fırsatının kaçırılması dolayısıyla uğranılan zararlardır. Kaçırılan fırsat nedeniyle menfi zarar, fesihten itibaren makul sürede sözleşme konusu işlerin aynı şartlarda yapılacak ihale ve sözleşme sonucu ödenecek bedel ile davalı yüklenici ile sözleşme yapılmamış olsaydı en yakın hangi fiyatla yapılabileceği (ilk ihalede en iyi ikinci teklif fiyatı) bedel arasındaki farktır.” Yargıtay 15. HD. 18.12.2014 tarihli, E.2014/1106, K.2014/7396 sayılı kararı

16 Mayıs 2019 Perşembe

İpoteğin terkini davasının açılacağı görevli mahkeme!

T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/6413
Karar: 2017/133
Karar Tarihi: 16.01.2017

ÖZET: İpotek lehtarı ve teminat altına alınan borçlu arasında imzalanan sözleşme ticari nitelikte olup bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği ve görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu gözden kaçırılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir. (6102 S. K. m. 5)

Dava ve Karar: Taraflar arasında görülen ipoteğin fekki davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, dava dışı … adına kayıtlı bulunan taşınmazın müvekkili adına tescili için … 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/558 Esas, 2013/140 Karar sayılı dosyasından dava açtıklarını ve taşınmazın müvekkil adına hükmen tescil edildiğini, ancak davalının taşınmaz üzerindeki ipoteğini terkin etmediğini ileri sürerek, ipoteğin terkinini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava dışı …’in adına kayıtlı taşınmazın yine dava dışı … Ltd.Şti’nin borçlarının teminatı olarak müvekkil lehine ipotek tesis edildiğini, malikin değişmesinin ipoteği hükümden düşürmeyeceğini beyan ederek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, uyuşmazlık konusu taşınmazın davacı adına hükmen tescil edildiği ve davalı bankanın kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği malik olan …’in maddi durumunu araştırması gerektiği, bu nedenle iyi niyet savunmasının dinlenilmeyeceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı banka vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu ipotek, 02.08.2011 tarihinde kayden malik … tarafından dava dışı … …Ltd.Şti.’nin doğmuş ve doğacak kredi borçlarının teminatını teşkil etmek üzere tesis edilmiştir. İpotek lehtarı ve teminat altına alınan borçlu arasında imzalanan sözleşme ticari nitelikte olup bu durumda uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiği ve görev hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı banka yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 16.01.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.

5 Mayıs 2019 Pazar

Sözleşmenin feshinde menfi zarar talebi!

T.C. YARGITAY
15.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/6544
Karar: 2012/3435
Karar Tarihi: 16.05.2012

ESER SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN DAVA – KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ – İNŞAATIN DAVA TARİHİNDEKİ FİYATLARLA TAMAMLANMA BEDELİ OLUP MÜSPET ZARAR KAPSAMINDA KALDIĞI – SÖZLEŞME HÜKMÜNÜN YANLIŞ YORUMLANARAK MÜSPET ZARARA HÜKMEDİLMESİNİN İSABETSİZLİĞİ

ÖZET: Mahkemece, taleple bağlı kalınarak, …..-TL cezai şartın davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Sözleşmenin feshi halinde davacı arsa sahibi ancak menfi zararlarını talep edebilir, müspet zararları isteyemez. Sözleşmede fesih nedeniyle uğranılan zararlara karşılık dönme cezası kararlaştırılmışsa kararlaştırılan cezayı talep edebilir, cezayı aşan zararları isteyemez. Hükme dayanak yapılan sözleşmenin 14. maddesi dönme cezası mahiyetinde değildir. Bilirkişilerce hesaplanan tazminat, inşaatın dava tarihindeki fiyatlarla tamamlanma bedeli olup müspet zarar kapsamında kaldığından ve feshi halinde istenebileceğine dair sözleşmede açık düzenleme bulunmadığından bu istemin reddi gerekir. Mahkemece sözleşme hükmünün yanlış yorumlanarak fesih halinde istenemeyecek olan müspet zarara hükmedilmesi doğru görülmemiştir.
(818 S. K. m. 355)

Dava ve Karar: Hükmün temyizen tetkiki davalı ……… Yapı İnş. Ltd. Şti. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kâğıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

Uyuşmazlık, biçimine uygun olarak düzenlenen kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davada, sözleşmenin haklı nedenle feshedilmiş olduğunun tespitine, tapu kaydına konan sözleşme şerhinin terkinine ve sözleşmenin 14/3. maddesi uyarınca şimdilik 50.000,00.-TL cezai şartın (tazminatın) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi istenmiş, mahkemece davacının sözleşmenin feshinde haklı olduğunun tespitine, tapu kaydındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesi şerhinin terkinine ve 50.000,00.-TL cezai şartın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, karar davalı şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı şirket vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-) Kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi tapuda pay devrini (mülkiyeti nakil borcunu) içerdiğinden bu sözleşmeler tek taraflı ihtarname keşide edilmek suretiyle feshedilemez. Fesih, ya tarafların anlaşmasıyla rızaen, ya da mahkeme kararıyla gerçekleşir. Davacı arsa sahibi tarafından gönderilen fesih ihtarnamesi davalılara tebliğ edilmediği gibi, fesih işlemi davalılarca açıkça kabul de edilmediğinden hukuki sonuç doğurmaz. Bu durumda mahkemece, sözleşmenin, yüklenicilerin temerrüdü sebebiyle geriye etkili feshine karar verilmesi gerekirken, ihtarla feshin gerçekleştiğinden bahisle tespit hükmü kurulması doğru olmamıştır.

3-) Mahkemece, taleple bağlı kalınarak, 50.000,00.-TL cezai şartın davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Sözleşmenin feshi halinde davacı arsa sahibi ancak menfi zararlarını talep edebilir, müspet zararları isteyemez. Sözleşmede fesih nedeniyle uğranılan zararlara karşılık dönme cezası kararlaştırılmışsa kararlaştırılan cezayı talep edebilir, cezayı aşan zararları isteyemez. Hükme dayanak yapılan sözleşmenin 14. maddesi dönme cezası mahiyetinde değildir. Bilirkişilerce hesaplanan tazminat, inşaatın dava tarihindeki fiyatlarla tamamlanma bedeli olup müspet zarar kapsamında kaldığından ve feshi halinde istenebileceğine dair sözleşmede açık düzenleme bulunmadığından bu istemin reddi gerekir. Mahkemece sözleşme hükmünün yanlış yorumlanarak fesih halinde istenemeyecek olan müspet zarara hükmedilmesi doğru görülmemiştir.

Yapılacak iş; davalı yüklenicilerin temerrüdü nedeniyle sözleşmenin feshine, tapu kaydındaki sözleşme şerhinin terkinine ve talep edilen müspet zararın reddine karar vermekten ibarettir.

Açıklanan nedenlerle kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalı şirketin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. ve 3. bentte yazılı nedenlerle kararın davalı şirket yararına BOZULMASINA, fazla alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalı Yapı İnş. Ltd. Şti.’ye geri verilmesine, 16.05.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.

1 Mayıs 2019 Çarşamba

İpotekli Taşınmazın Devri Yeni Malikin Sorumluluğu!

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/2662
K. 2010/14487
T. 8.6.2010

• İPOTEKLİ TAŞINMAZIN MALİKİNİN BORÇTAN ŞAHSEN SORUMLU OLMAMASI ( Halinde Alacaklının Ödeme İsteminin Ona Karşı Etkili Olması Bu İstemin Hem Borçluya Hem Kendisine Karşı Yapılmış Olmasına Bağlı Olduğu - İpotek Veren 3. Kişi Yönünden Borç Muaccel Hale Getirilmediği Taktirde Onun Hakkında Takip Başlatılamayacağı )

• BORÇTAN ŞAHSEN SORUMLU OLMAMA ( İpotekli Taşınmazın Maliki - Alacaklının Ödeme İsteminin Ona Karşı Etkili Olması Bu İstemin Hem Borçluya Hem Kendisine Karşı Yapılmış Olmasına Bağlı Olduğu )

• İHBAR ZORUNLULUĞU ( Borçlu Taşınmazı İpotek Verenden İpotekle Yükümlü Olarak Satın Alan 3. Kişi Olduğu - İhbar Yapılmadıkça 3. Kişi Yönünden Borç Muaccel Olmadığı Cihetle Mahkemece Şikayet Eden Yönünden Takibin İptali Gerektiği )

4721/m.887

ÖZET : İpotekli taşınmazın maliki borçtan şahsen sorumlu değil ise, alacaklının ödeme isteminin ona karşı etkili olması, bu istemin hem borçluya, hem kendisine karşı yapılmış olmasına bağlıdır. Bir başka deyişle ipotek veren 3. kişi yönünden borç muaccel hale getirilmediği taktirde, onun hakkında takip başlatılamaz. Somut olayda, borçlu, taşınmazı ipotek verenden ipotekle yükümlü olarak satın alan 3. kişidir. Anılan kişiye ihbar yapılma zorunluluğunun bulunmasına göre, böyle bir işlem gerçekleştirilmeden takip yapılması mümkün değildir. İhbar yapılmadıkça, 3. kişi yönünden borç muaccel olmadığı cihetle, mahkemece şikayet eden yönünden takibin iptali gerekir.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Dava dışı borçlulardan Zehra S. ile ING Bank A.Ş. arasında 8.8.2007 tarihli kredi sözleşmesi düzenlenmiş ve o tarihte tapuda Zehra S. adına kayıtlı olan Çankaya ilçesi Karapınar Mah. 27988 Ada, 1 parsel sayılı taşınmaz üzerine de ipotek tesis edilmiştir. Bahsi geçen bu taşınmazın 2.12.2008 tarihinde şikayetçi Ali Z.'e satıldığı, alacaklı banka tarafından 2.4.2009 tarihinde borçlu Zehra'ya A. 4. Noterliği'nce tanzim edilmiş 2.4.2009 tarih ve 09869 yevmiye numaralı ihtarnamenin ( ekinde hesap özeti olduğu bildirilerek ) tebliğe çıkartıldığı, 22.4.2009 tarihli ve alacağın ve ipotek hakkının temliki sözleşmesi başlıklı belge ile ING Bank A.Ş. 'nin borçlu Zehra S. ile imzaladığı 8.8.2007 tarihli kredi sözleşmesi sebebiyle doğmuş alacağının temellük eden Neşe Ö. tarafından ödenmesi nedeniyle. Çankaya ilçesi, Karapınar Mah. 27988 Ada. 1 parsel sayılı taşınmaz üzerinde tesis edilmiş 8.8.2007 tarih, 16220 yevmiye numaralı 1. derecede 50.000 TL ipotek bulunan gayrimenkul üzerindeki 50.000 TL'lik alacak ve banka alacağının teminatı olan ipotek hakkının temellük edene devredildiği, temellük eden Neşe Ö. tarafından da ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapıldığı anlaşılmaktadır.

M.K.'nun 887. maddesi hükmüne göre, ipotekli taşınmazın maliki borçtan şahsen sorumlu değil ise, alacaklının ödeme isteminin ona karşı etkili olması, bu istemin hem borçluya, hem kendisine karşı yapılmış olmasına bağlıdır. Bir başka deyişle ipotek veren 3. kişi yönünden borç muaccel hale getirilmediği taktirde, onun hakkında takip başlatılamaz. Somut olayda, borçlulardan Ali Z., taşınmazı ipotek verenden ipotekle yükümlü olarak satın alan 3. kişidir. Yukarıda yazılı madde hükmüne göre anılan kişiye ihbar yapılma zorunluluğunun bulunmasına göre, böyle bir işlem gerçekleştirilmeden takip yapılması mümkün değildir. İhbar yapılmadıkça, 3. kişi yönünden borç muaccel olmadığı cihetle, mahkemece şikayet eden yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde şikayetin reddi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K. 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), 8.6.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Velayetin Değiştirilmesi Davası!

Velayete ilişkin mahkeme kararları kesin hüküm teşkil etmemektedir. Değişen hal ve şartlara göre velayet değiştirilebilmektedir. Bu değişiklik ancak hâkim kararıyla gerçekleştirilecektir.

Yargıtay 2. HD E:2013/4764 K:2013/25031 ve 4.11.2013 tarihli kararında velayeti üstlenen anne veya babanın tekrar evlenmiş olması tek başına velayetin değişmesi için yeterli kabul edilmemiştir. Çocuğun menfaati gerektirdiği takdirde velayet değiştirilebilir. Bunun için velayetin değişmesi davası açan çocuğun menfaatine olacağına dair delil sunmalıdır.

Velayetin değiştirilmesi davası, velayet hakkı sahibi olmayan eşin, çocuğun menfaatine aykırı durumların geliştiği gerekçesine dayanarak velayetin değiştirilmesini talep etmesidir. Bu davaya uygulamada “Velayetin Değiştirilmesi Davası” denilmektedir.

Velayet hakkının, değişen hal ve koşullar nedeniyle el değiştirme ihtimali, kanun koyucu tarafından da ön görülmüştür. Öngörülen bu durum TMK md.183’de düzenleme alanı bulmuştur. 

Buna göre;
TMK Madde 183. ; Ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması halinde hakim, resen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alır.”

TMK’nın 183. maddesinde, velayetin el değiştirebilmesi için belli sebepler belirtilmiştir. Buna göre, aşağıdaki şartların gerçekleşmesi halinde velayetin değiştirilmesi söz konusu olabilecektir;
  • Boşanmış anne veya babanın yeniden evlenmesi
  • Velayet hakkına sahip eşin başka bir yere gitmesi
  • Çocuğun velayet hakkına sahip eşin ölmesi
  • Velayeti kendisinde bulunduran anne veya babanın cezaevine girmesi, alkol tedavisi sebebiyle yatarak tedavi görmesi, bitkisel hayata girmesi gibi diğer durumlar
“Taraflar anlaşmalı boşanmışlar ve küçükler İbrahim ile Ufuk’un babaları ile kalmak istediklerini beyan etmişlerdir. Velayet kendisine verilmiş olan babanın yeniden evlenmiş olması tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Davalının velayet görevini ihmal ettiği ve velayetin değiştirilmesi şartlarının oluştuğu ispat edilememiş olup davanın reddi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 16.01.2008, 17245-176.)

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASINDA SÜRE
Velayetin değiştirilmesi davası, belirli bir süreye tabi tutulmamıştır. Çocuğun menfaatinin gerektirdiği anda açılabilecek davadır.
Boşanma hükmü ile düzenlenen velâyetin değiştirilebilmesi için velâyet kendisine verilen tarafın ya da velâyete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şarttır. Burada önemli olan husus, esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olmasıdır. 
Önemle belirtmek gerekir ki, boşanma kararının kesinleşmesinden sonra, yani çok kısa sürede açılan davalarda, değişikliği gerektiren bir durumun kanıtlanmaması halinde, davanın reddedilmesi büyük olasılıktır.

VELAYETİN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASINI KİMLER AÇABİLİR?
Velayetin değiştirilmesi davasını, yalnızca velayet sahibi olmayan kişi değil, aynı zamanda çocuğun velayetine sahip kişi de açabilmektedir. 

GÖREVLİ MAHKEME
Velayetin değiştirilmesi davalarına bakma görevi Aile Mahkemelerine aittir.