29 Eylül 2019 Pazar

Kentsel Dönüşüm Nedir?

Kentsel Dönüşüm Nedir?
6306 sayılı Afet Riskli Yapıların Yenilenmesi Hakkında Kanuna göre, kentteki afet riski taşıyan alanların belirlenip, sağlıklı ve de yaşanılabilir hale getirilmesidir. Kanun, Türkiye’nin her tarafındaki kent ve köylerdeki ekonomik ömrünü tamamlamış, yıkılma riski taşıyan binaların devletin  sağladığı yapım kredisi, kira yardımı, belediye harç - vergi avantajlarını da kullanarak yeniden yapılmasını öngörmektedir.

Kısaca kentsel dönüşümle kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesi amaçlanmaktadır. 

Kentsel dönüşüm riskli binaların yıkılıp yeniden yapılması yanında, yerleşim yerlerinin kongre ve kültür merkezleri, park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçlarının karşılanmasını da içermektedir.

Rezerv ve Uygulama Alanı nedir? Nasıl belirlenir?
Bakanlar Kurulu kararı ile kararlaştırılan riskli alan ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca belirlenen rezerv yapı alanını ifade eder. Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan ya da yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere tespit edilen alanlara uygulama alanı denir.  

Yerinde dönüşüm nedir? 
 “Yerinde Dönüşüm”, kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunan müstakil binalar için kullanılan bir terimdir. Depreme dayanıklı olmayan bir binanın yıkılarak, bulunduğu arsanın mevcut imarında değişiklik yapılmadan, bunun yerine depreme dayanıklı bir bina inşa edilmesine yerinde dönüşüm denir.

Bina güçlendirme nedir?
Bina güçlendirme bir yapının olası bir depreme karşı dayanıklı hale getirilmesidir. Binanın yıkılıp yeniden yapımının alternatifidir. 

Binanın riskli olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Bir binanın riskli olup olmadığı Bakanlıktan ruhsat almış olan risk tesbit kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Bu konuda hazırlanan bir yönetmelik 6/3/2007 tarihli ve 26454 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanmıştır. Bu yönetmeliğe göre, binanın ekonomik ömrü dolmuşsa, ya da bina depremde yıkılma veya ağrı hasar alma riski taşıyorsa, bu bina riskli olarak kabul edilir.

Risk tespitini binada pay sahibi olanlardan herhangi biri yapabilir. Ayrıca, Bakanlar Kurulu Kararı ile rezerv veya uygulama alanı olarak ilan edilen yerlerdeki binalar da riskli sayılmaktadır. Bu alanlarda binanın riskli olup olmadığı konusunda mal sahipleri başvurmazsa, bu tespit Bakanlık veya Belediye tarafından yapılacaktır.

Risk tespitinden sonra yapılacaklar nelerdir?
Binanız 'riskli yapı, riskli alan, rezerv alanı' grubuna giriyorsa binanız yıkılacaktır. Risk tespitine karşı mal sahipleri 15 gün içinde Bakanlığa itiraz edebilir. Bu konuda bilirkişi heyetinin verdiği karara karşı yargı yolun başvurulabilir. Risk tespitinin kesinleşmesinden sonra bina sahiplerine binanın yıktırılması için 60 gün süre verilmektedir. Bu süre içinde bina yıktırılmazsa, yıkım kamu eliyle yapılmakta ve yıkım masrafları maliklerden istenmektedir.

Bu durumda, binanın malikleri tapudaki hisseleri oranında arsa hissedarları olur. Bu aşamada arsa hissedarlarının 2/3 çoğunluğu onayı ile binanın kime, nasıl ve hangi paylaşımla yaptırılacağı Bina Ortak Karar Protokolü ile belirlenir.. Bina ortak karar protokolüne katılmayan hak sahiplerinin hisseleri, açık artırma ile diğer ortaklara satılır. Bu satışta alıcı çıkmazsa, Bakanlık bu hisseleri kamulaştırma yoluyla satın alır.

Bina bu  protokole göre yaptırılabilir. Bina yapımında Kentsel Dönüşüm Kredisinden yararlanılabilir. Bu kredi, yüz bin lira tutarında 60 aya kadar geri ödemeli ve düşük faizlidir.

Tüketici Hakları!

Tüketicinin haklarının korunması gerek uluslararası sözleşmeler, gerekse anayasalar tarafından güvence altına alınmıştır. Bizim anayasamızın 172. maddesi tüketicinin korunmasından söz etmektedir. Buna göre; ''Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder. ’'

Anayasanın bu hükmüne dayanarak 2013 yılında AB müktesebatına uygun olarak Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun çıkarılırmıştır. Bu kanunun amacı birinci maddede şöyle açıklanmaktadır:  
''Bu Kanunun amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir.''

Tüketici şikâyetleri üç grupta ele alınmaktadır. Birinci gruptaki şikayetler mal ve hizmet alımına ilişkin uyuşmazlık veya anlaşmazlıkla ilgilidir. Bu tür şikayetleriniz:

Mal/hizmette bulunan ayıba ilişkin ise,
Satıcı/sağlayıcı ile imzalamış olduğunuz sözleşmede yer alan haksız şartlara ilişkin ise,
Taksitle satın aldığınız mal/hizmete için erken ödeme bulunmanız halinde yapılması gereken erken ödeme indiriminin hiç yapılmaması veya yanlış yapılmasına ilişkin ise,
Satın aldığınız devre tatil sözleşmesinin sözleşmeye uygun olarak verilmemesi veya sözleşme gereği ödemeniz gereken üyelik ücretinin çok yüksek olmasına ilişkin ise,
Satın aldığınız paket tur sözleşmesinin sözleşmeye uygun olarak düzenlenmemesine ilişkin ise,
Kampanyalı (ön ödemeli) olarak satın aldığınız mal/hizmetin zamanında ve gereği gibi teslim edilmemesine ilişkin ise,
Mesafeli sözleşme (internet, tv, vb. aracılığıyla) ile aldığınız mal/hizmetin size zamanında teslim edilmemesi, cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen bedelin iade edilmemesine ilişkin ise,
Banka veya tüketici finans kuruluşu ile imzalamış olduğunuz kredi sözleşmesini erken kapatmanıza rağmen gerekli olan faiz indiriminin yapılamaması veya yanlış yapılması veya sözleşme hükümlerinin ölçüsüz derecede aleyhinize olmasına ilişkin ise,
Banka veya tüketici finans kuruluşu ile imzalamış olduğunuz sözleşme esnasında sizden çeşitli isimler altında sözleşmede yer almadığı halde masraf vb. alınmasına ilişkin ise,
İmzalamış olduğunuz abonelik sözleşmesine ilişkin ise,
Kapıdan aldığınız mal/hizmete ilişkin 14 gün içerisinde cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen satıcı veya sağlayıcının ilk yedi gün içerisinde sizden para veya kıymetli evrak alınması yasak olduğu halde aldığı para veya kıymetli evrakın iadesi veya iptaline ilişkin ise,
ikamet ettiğiniz veya mal/hizmeti satın aldığınız yerdeki il veya ilçe Tüketici Hakem Heyetlerine yazıyla veya internet üzerinden başvuruda bulunabilirsiniz. Tüketici Hakem Heyetlerinin internet sitelerindeki online başvuru butonunu tıklayarak da şikayet yapabilirsiniz.

Eğer uyuşmazlığınız,
Satın aldığınız malla birlikte size garanti belgesi, Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzu verilmemesine ilişkin ise,
Kanun’da yazılı düzenlenmesi ve bir nüshasının tarafınıza verilmesi gerekli olan sözleşmenin size verilmemesine ilişkin ise,
Satın aldığınız mal/hizmetin etiket fiyatı ile kasa fiyatı arasında fark varsa ve sizin aleyhinize olan uygulanmışsa,
Cayma hakkınızı kullanmanıza rağmen size kapıdan satış yapan şirketin gereğini yerine getirmemesine ilişkin ise,
gerekli idari işlemlerin yapılması için bulunduğunuz ilin Valiliğinde yer alan Ticaret İl Müdürlüğü'ne başvurmanız gerekmektedir.

Ayrıca uyuşmazlığınız,
Kampanyalı (ön ödemeli) sözleşmelerde size ödemelerinizin güvence altına alındığına ilişkin teminat gösterilmemesine,
Süreli yayınların verdiği promosyonlara,
Bankalar ile yaşadığınız diğer uyuşmazlıklara
ilişkin ise gerekli idari işlemlerin yapılması için il ve ilçede Tüketici Hakem Heyetleri'ne başvurabilirsiniz.

Her il ve ilçede Tüketici Hakem Heyetleri vardır. Şikayetinizin konusu  değer olarak 2.000 TL’nin altındaysa, İlçe Tüketici Hakem Heyetine, 2.000TL- 3.000 arasında ise İl Tüketici Hakem Heyetine gitmeniz gerekir. Bu değerlerin üstündeki şikayetler için Tüketici Mahkemesine başvurulması zorunludur. 

Teknik mevzuatı bulunmayan ve doğrudan tüketiciye sunulan ürünlerin piyasa gözetimi ve denetimi sorumluluğu Gümrük ve Ticaret Bakanlığına verilmiştir. Böylece Gümrük ve Ticaret Bakanlığı hem tüketicilerin ekonomik çıkarlarını, hem de sağlık ve güvenliklerini koruma görevini üstlenmiş bulunmaktadır

Bu bağlamda Piyasa Gözetimi Denetimi ürünün piyasaya arzı veya dağıtımı aşamasında veya ürün piyasada iken ilgili teknik düzenlemeye uygun olarak üretilip üretilmediğinin, güvenli olup olmadığının denetlenmesi veya denetlettirilmesi faaliyetidir. Bu kapsamda hazır giyimden, mobilyaya, el aletlerinden mutfak gereçlerine kadar 14 grup ürün için şikayetlerin, gerekli bilgi ve belgelerle Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğüne yapılması gerekmektedir.

25 Eylül 2019 Çarşamba

Yargıtay: Hesaptan çalınan paradan banka sorumlu!

Yargıtay, Bursalı eczacının hesabındaki paranın internet bankacılığı yöntemiyle çalınmasında bankanın sorumsuz davrandığına hükmetti. Yüksek mahkemenin kararıyla, eczacı 10 yıl önce hesabından çalınan 51 bin lirayı yasal faiziyle tahsil etti.

Bursa'da bir eczacı adına kullanımda bulunan hatta ait sim kart, kimliği belirsiz kişilerce iptal ettirilerek aynı numaraya yeni sim kartı çıkartıldı. Akabinde internet bankacılığı yoluyla eczacının özel bir banka şubesindeki kredili mevduat hesabından 49 bin 880 TL’nin aynı bankanın müşterisi olan bir kişinin hesabına transfer edildi. Hesabındaki paranın bankanın sorumsuz davranması sonucu çalındığını öne süren eczacı, mahkemenin yolunu tuttu. Asliye Ticaret Mahkemesi'ne başvuran mağdur eczacı, davalı banka ile GSM firmasının gerekli özen ve yükümlülüğü göstermeyerek zarara neden olduklarını, bu olaydan dolayı ticari itibarının sarsıldığını, maddi sıkıntılara girdiğini, transfer edilen paranın faizi ile birlikte ödenme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığını öne sürdü. Banka ve GSM firması hakkında maddi ve manevi tazminat davası açan eczacı, kredili mevduat hesabına bağlı 49 bin 880 TL kredinin tamamen kapatılarak ödendiğinden davalı bankaya ödenen toplam 125 bin TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı bankadan tahsiline karar verilmesini istedi. Davalı banka avukatı, bankaya husumet düşmediğini, diğer davalı firmanın ve onun bayisinin kusurunun olduğunu, bankanın gerekli tüm önlemlerini aldığını, herhangi bir kusur ve ihmalinin bulunmadığını, kurumsal internet bankacılığı hizmetinden yararlanan davacının şifre, parola, güvenlik kodu gibi bilgileri üçüncü kişilerle paylaşmaması gerektiğini söyledi. Sisteme giriş için gerekli tüm adımların güvenlik önlemleriyle korunduğunu, sisteme kayıtlı telefon numarasına onay kodu gönderilerek işlem yapıldığını, tazminat taleplerinin fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istedi. GSM firması avukatı ise, davacının abonelik sözleşmesinin tarafı olmadığını, davacının internet bankacılığına ilişkin şifrelerini gereği gibi koruyamadığını, gerekli özeni ve dikkati göstermediğini öne sürdü.

Mahkeme; davalı bankanın mevduat sözleşmesi kapsamında müşterinin şifre ve bilgilerini koruma ve ilgili tedbirleri alma yükümlülüğünün bulunduğu, davalı GSM firmasının da sim kart değişikliğinden dolayı kusurlu olduğu ve zararın meydana gelmesine etken olduğuna hükmetti. Davacının da şifre ve kimlik bilgilerinin saklama sorumluluğunu ihlal ettiğine dikkat çeken mahkeme; davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı her iki taraf da temyiz etti. Bölge Adliye Mahkemesi, GSM operatörü davalıya bu davada husumet yöneltilemeyeceği, diğer davalı bankanın müşteri bilgilerini saklamak konusunda zaafiyete düştüğüne dikkat çekti. Davalı banka yönünden davanın kısmen kabulü ile 56 bin 623 TL alacağın işleyecek yasal faiziyle davacıya verilmesine hükmetti. Davacı yararına manevi tazminatın koşulları oluşmadığı gerekçesiyle bu talebi geri çevirdi. Kararı banka avukatı temyiz etti. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, Bölge Adliye Mahkemesi kararını onadı. Kararda; ''Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik yoktur. Davalı banka vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın onanmasına oy birliği ile karar verilmiştir'' denildi.

Cnnturk

23 Eylül 2019 Pazartesi

Yargıtay'dan anlaşmalı boşananlar için flaş karar!

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, anlaşmalı boşanmadan hüküm kesinleşmeden her zaman dönülebileceğine hükmetti. 

1. Aile Mahkemesi'ne müracaat eden F.D.ç, eşi K.D. ile aralarında karekter farklılığından dolayı tartışma olduğunu, evlilik birliğinin çekilmez hale geldiğini, uzun zamandır ayrı yaşadıklarını kaydetti. Kocasıyla anlaştıklarını ve boşanmak istediklerini beyan etti. Davalı koca da mahkemeye verdiği ifadesinde boşanmak istediğini dile getirdi. Mahkeme; tarafların boşanma konusunda görüş birliği içinde oldukları, boşanmanın sosyal ve ekonomik sonuçları konusunda anlaşma yaptıkları gerekçesiyle tarafları boşanmasına hükmetti. Bir süre sonra davalı koca, anlaşmalı boşanma kararına itiraz etti. Mahkeme, başvuruyu reddetti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, mahkeme kararını bozdu. Kararda; ''Taraflar Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesi uyarınca boşanmışlar, hüküm davalı koca tarafından temyiz edilmiştir. Anlaşmalı boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar eşlerin bu yöndeki diğer bir ifadeyle gerek boşanmanın mali sonuçları, gerekse çocukların durumu hususunda kabul edilen düzenlemeleri kapsayan irade beyanından dönmesini engelleyici yasal bir hüküm bulunmamaktadır. Bu halde anlaşmalı boşanma davasının 'çekişmeli boşanma' olarak görülmesi gerekir.'' denildi. Aile Mahkemesi ilk kararında direnince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi. 

Genel Kurul; anlaşmalı boşanmadan hüküm kesinleşmeden her zaman dönülebileceğine hükmetti. Karar oy çokluğu ile alındı. Emsal kararla birlikte; anlaşmalı boşanmalarda karar kesinleşmeden taraflardan biri kararı temyiz edebilecek. 

16 Eylül 2019 Pazartesi

Kanun Yolları Nelerdir?

Mahkeme tarafından verilen ara kararlar ile yargılamayı bitiren nihai kararların hukuka uygun olmadığını düşünmeniz halinde kararın bir kere daha aynı mahkeme ya da üst mahkeme tarafından gözden geçirilmesini sağlayan çeşitli usuller bulunmaktadır. Bu usüllere kanun yolları denmektedir.

Verilen kararların sonunda ilgili karara karşı hangi kanun yoluna başvurabileceğiniz ve başvuru usulünün gösterilmesi kanuni bir zorunluluktur.

1.İtiraz
İtiraz kural olarak, hakim kararlarına karşı gidilebilen bir yoldur. Bununla birlikte kanunun gösterdiği hallerde mahkeme ara kararlarına karşı da itiraz yoluna gidilebilir. Tutuklama, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi kararlara karşı bu yola başvurulabilir.

Özel olarak süresi öngörülenler dışında, hâkim veya mahkeme kararlarına karşı itiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren 7 gün içinde yapılmalıdır. Başvuru dilekçe ile yapılabileceği gibi beyanın tutanağa geçirilmesi suretiyle de yapılabilir.

Taraflar, kararın itirazen incelenmesinde hukuki yararı bulunan kişiler ve Cumhuriyet savcısı bu yola başvurabilir.

İtiraz yoluna başvurulması kendiliğinden kararın uygulanmasını durdurmaz. İtirazı inceleyen mercii kararın icrası konusunda da ayrıca karar verebilir.

2. İstinaf
İlk derece mahkemeleri tarafından verilen kararların Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından tekrar incelemeye tabi tutularak karar verilmesi usulüne istinaf adı verilir. 

İstinafta ilk derece mahkemesinin kararını hem hukuksal hem de maddi yönden denetlenmektedir. 

İstinaf başvurusunun yerinde olması halinde istinaf mahkemesi kural olarak ilk derece mahkemesinin kararını kaldırır ve olay hakkında bizzat karar verir. 

Davaya katılmış olmanız koşuluyla ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe vererek veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunarak istinaf isteminde bulunabilirsiniz. Bu durumda beyanınız tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.

Sonuç olarak belirlenen cezanın 3 bin Türk Lirası dahil bu miktara kadar adli para cezası olması, üst sınırı 500 günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan beraat kararı verilmiş olması ve Kanun gereği kesin olarak verilen kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

3. Temyiz
Davaya katılmış olmanız koşuluyla Bölge Adliye Mahkemesinin mahkemenin vermiş olduğu kararın hukuka aykırı olduğunu düşünmeniz durumunda hükmün açıklanmasından itibaren 15 gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe vererek veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunarak temyiz isteminde bulunabilirsiniz.  Bu durumda beyanınız tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır.

Bölge adliye mahkemelerinin vermiş olduğu tüm kararlar için temyiz yolu açık değildir. Aşağıda temyizi mümkün olmayan kararlar sıralanmıştır;

1.İlk derece mahkemesinden verilen 5 yıl veya daha az hapis cezası ile adli para cezalarına karşı istinafa gidildiyse ve başvuru esastan reddedildiyse temyize gidilemez.


2.İlk derece mahkemesinden verilen 5 yıl veya daha az hapis cezasını arttırmayan istinaf kararına karşı temyize gidilemez.

3.İlk derece mahkemesi tarafından verilen hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin kararlara karşı istinaf mahkemesince verilen kararlar ve esastan red kararlarına karşı temyize gidilemez.

4.İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin istinaf kararlarına karşı temyize gidilemez.

5.İlk derece mahkemesince adli para cezasını gerektiren suçlara ilişkin kurulan hükme karşı verilen her türlü bölge adliye mahkemesi kararına karşı temyize gidilemez.

6.Yalnızca eşya ve kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf mahkemesince verilen esastan red kararlarına karşı temyize gidilemez.

7.İlk derece mahkemesinden verilen 10 yıl veya daha az hapis cezası ile adli para cezası gerektiren suçlarda beraat kararlarına karşı istinafa gidildiyse ve başvuru esastan reddedildiyse temyize gidilemez.

8.İlk derece mahkemesi tarafından verilen düşme, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine ilişkin kararlara karşı istinaf mahkemesince verilen bu tür kararlar veya başvurunun esastan reddine ilişkin kararlar temyiz edilemez.

9.Yukarıda sayılan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren istinaf kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemez.

Temyiz incelemesi sonunda red, bozma, düzeltme, düşme kararları verilir. İstinaf mahkemesinin temyiz edilen kararının Yargıtay’ca uygun bulunması halinde temyiz isteminin esastan reddine karar verilir. 

Temyiz edilen hükümde kanunda yer alan hukuka aykırılıklar olması halinde bozma kararı verilir ve bozma sebepleri ayrıca gösterilir. Mahkemenin son kararını bozmayıp onun yerine geçerek hukuka uygun son kararı verdiğinde de düzeltme söz konusu olacaktır. 

Zamanaşımı gibi bir düşme nedeninin saptanması halinde ise düşme kararı verilebilmektedir.

Olağanüstü kanun yolu olarak kanun yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesi yollarına uygulamada yaygın bir şekilde başvurulabilmektedir.

Kanun yararına bozma; Hakim tarafından veya mahkemelerden verilen ve istinaf/temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümlerde hukuka aykırılık olduğunun öğrenilmesi halinde Adalet Bakanlığı tarafından Yargıtay'ın ilgili dairesince hükmün bozulması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurulabilir.

Yargılamanın yenilenmesi; Mahkeme tarafından verilen bir hüküm kesinleştikten sonra hükme dayanak teşkil eden delillerin, belgelerin sahteliğinin ortaya çıkması, mahkeme kararının sonradan ortadan kaldırılması gibi verilen hükmü temel dayanaktan yoksun bırakan durumların ve yeni delillerin ortaya çıkması halinde ilgili mahkemeye başvurabilirsiniz. İstisnai bir kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesine ancak kanunda yazan haller söz konusu ise başvurulabilir. 

Dedikoducu işçi tazminatsız kovulacak!

Yüksek mahkeme, çalışma arkadaşlarına iftira atan, onların dedikodusunu yapan işçinin tazminatsız şekilde işten uzaklaştırılmasının önünü açtı.

Yaklaşık bir buçuk yıldır çalıştığı iş yerinde, Z.T. ve T.Ö. isimli çalışanların dedikodusunu yapmakla suçlanan işçi, kovuldu. İş Mahkemesine dava açan işçi; iş yerinde uyumlu biri olduğunu, iş akdinin İş Kanunu'nun 25/II-d. maddesi gereği feshedildiğini, ancak feshin haksız olduğunu kaydetti. İş yerinde konuşmanın dedikodu mahiyetinde olmadığını, iş yeri çalışma barışını bozmadığını, iş yerinde gruplaşmaların ve konuşmaların olmasının insanın doğası gereği olduğunu öne sürdü. İş akdinin haksız gerekçelerle feshedildiğini savunan işçi, bu sebeple kendisine kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesini talep etti.

Davalı işveren avukatı ise, davacının, Z.T. ve sorumlu T.Ö. arasında duygusal bir ilişki olduğunu iddia ettiğini, Z.T.’ye hitaben “Amirin yalakası. Dost hayatı yaşıyorsunuz, seni onun için koruyup gözetiyor” demek suretiyle iftira atıp hakaret ettiğini iddia etti.

Mahkeme, olayın geçerli feshe dayanak yapılabileceği, bu sebeple davacının kıdem ve ihbar tazminatı alabileceğine hükmetti. Kararı davalı temyiz etti. Yargıtay 9. Hukuk Dâiresi emsâl bir karara imza attı. Kararda, ''İşçinin İş Kanunu’nun 25. maddesi kapsamında değerlendirilecek ağır sözleri, işçi, işverenin veya vekilinin tahrikleri sonucu söylemesi, geçerli fesih nedeni sayılmalıdır. Yapıcı ve objektif ölçüler içerisinde belirli bir uzmanlık alanı ile ilgili eleştiri ya da işletmedeki bozukluk ya da uygunsuzluklara ilişkin eleştiri söz konusu olduğunda geçerli fesihten bahsedilemez. Somut uyuşmazlıkta; dosyadaki bilgi ve belgelerden davacının iş arkadaşı kadın işçi Z.T.'ye 'amirin yalakası, dost hayatı yaşıyorsunuz, seni onun için koruyup gözetiyor' dediği, bunun ilgili olarak işverene verilen şikâyet dilekçelerinden anlaşılmaktadır. Davacının, evli olan Z.T. ve T.Ö.'nün aralarında dost hayatı yaşadıklarına dâir dedikodular yaptığı ve bu hususun yönetime intikal ettiği anlaşılmaktadır. Davacının bu davranışı 4857 sayılı yasanın 25/II-D maddesi gereği iş yerinde başka bir işçiye sataşma olup, işverene haklı fesih imkânı vermektedir. İş akdi haklı olarak feshedilen davacının kıdem ihbar tazminatının reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Kararın açıklanan sebepten dolayı bozulmasına oy birliğiyle karar verildi'' denildi.

https://www.superhaber.tv/dedikoducu-isci-tazminatsiz-kovulacak-haber-225287

Şiddet mağduru ve şiddete uğrama tehlikesi olan kadınların, aile bireylerinin ve tek taraflı takip mağduru kişilerin şiddete karşı başvurabileceği yerler!

ŞİDDETE KARŞI BAŞVURULABİLECEK YERLER
1. Polis Merkezleri ve Jandarma Karakolları
Mağdur veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunanlar, bulundukları yerin yakınındaki polise veya jandarma karakoluna başvurarak şikayette bulunabilirler. Polis veya jandarma, derhal tedbir alınması gereken durumlarda önleyici ve koruyucu tedbirleri alır, diğer durumlarda Cumhuriyet Savcılığına yönlendirir.
2. Cumhuriyet Başsavcılığı
Şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi altında bulunan kişiler, adliyede Cumhuriyet Savcılığına da başvurarak şikayette bulunabilir ve gerekli tedbirlerin alınmasını isteyebilirler.
3. Aile Mahkemesi Hâkimliği
Mağdur veya şiddete uğrama riski olanlar, bulundukları ilin Aile Mahkemesi hâkimine giderek, şiddeti önlemeye yönelik tedbirleri ve koruyucu tedbirlerin alınmasını isteyebilirler. Aile Mahkemesinin bulunmadığı yerlerde, Asliye Hukuk Mahkemesi hâkimine başvuruda bulunulabilir. Hâkim gerekli olan önleyici ve koruyucu tedbirlere karar verir.

DESTEK ALINABİLECEK KURUMLAR
1. Alo 183; Aile, Kadın, Çocuk ve Özürlü Sosyal Hizmet Danışma Hattı
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olarak çalışan ALO 183 hattı, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan ve desteğe gereksinimi olan kişilere psikolojik, hukuki ve ekonomik alanda danışmanlık hizmetleri sunmakta ve yararlanabilecekleri hizmet kuruluşları konusunda bilgi vermektedir.Alo 183 ücretsizdir ve Türkiye’nin her yerinden 7 gün 24 saat ulaşılır.

2. Acil Telefon Hatları
ALO 183 dışında acil durumlarda başvurulabilecek telefon hatları şunlardır:
ALO 155 Polis İmdat,
ALO 156 Jandarma İmdat
112 ACİL
0212 656 96 96 Aile İçi Şiddet Acil Yardım Hattı
444 43 06 Ankara İçin Gelincik Hattı

3. Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlükleri
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünde, varsa Aile ve Sosyal Politikalar İlçe Müdürlüğünde, Aile Danışma Merkezleri ve Toplum Merkezlerinde ücretsiz olarak;
Danışmanlık
Rehberlik
Yönlendirme
hizmetleri verilmektedir.

4. ŞÖNİM (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi)
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi, şiddet uygulayan ve şiddete maruz kalanlara yönelik verilen tedbirlerin etkin olması için izleme yapan birimlerdir. Bu merkezlerde hukuki, psikolojik, mesleki ve danışma gibi farklı alanlarda hizmetler sunulmaktadır.


5. Kadın Sığınmaevleri
Sığınmaevleri ya da diğer adıyla konukevleri, şiddete uğrayan veya risk altındaki kadınların varsa beraberlerindeki çocuklarıyla birlikte, geçici süre ile barınma ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulmuştur.
Ülkemizde bu hizmeti başta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, belediyeler, kaymakamlıklar ve valilikler yürütmektedir.
Sığınmaevlerinde kalma süresi altı aydır. Gerektiğinde kalma süreleri uzatılmaktadır. 0-12 yaş arasında kız veya erkek çocuklar anneleriyle birlikte sığınmaevinde/konukevinde kalabilirler. 18 yaşın altındaki kız veya erkek çocuklar ise gerekli değerlendirmenin yapılmasının ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı yurtlara yerleştirilmektedirler. 18 yaşından küçük kız çocukları anneleriyle birlikte konukevinde kalabilirler. 12 yaşın üstündeki erkek çocukları olan kadınlar ile engelli çocuğu bulunan kadınlara ŞÖNİM tarafından uygun görülmesi halinde kira ve iaşesi karşılanarak ev kiralanır.
Sığınma evlerinde geçici süre için güvenli bir şekilde barınma ihtiyacı karşılanır, psikolojik ve sosyal destek sağlanır, barolarla iş birliği yapılarak hukusal danışmanlık hizmeti verilir, iş ve meslek edindirmeye yönelik çalışmalar yapılır, bazı durumlarda el harçlığı verilir, sığınmaevi/konukevinden ayrıldıktan sonra kendi evini tutmak isteyenlere, bu konuda da destek olunmaktadır.

6. Sağlık Kuruluşları
Şiddete maruz kalındığında veya böyle bir risk altında iken bulunulan yere en yakın sağlık kuruluşuna (sağlık ocağı, aile hekimliği, hastanelerin acil servisi gibi) başvurulabilir. Şiddete uğranılmışsa gerekli tedavi yapılır ve yaşanılan şiddeti belgeleyen rapor düzenlenir.
112 acil yardım telefonunu arayarak da ulaşabilirsiniz.

7. Barolar
Avukatlık ücreti ödeyecek durumda olmayanlar ücretsiz avukatlık hizmetinden yararlanmak amacıyla bulundukları yerlerin barolarına başvurabilirler.
Başvuru için gerekli belgeler: Kimlik, ikâmetgah belgesi ve muhtardan alınacak fakirlik belgesinden ibarettir.
Baroya bağlı Kadın Danışma Merkezi bulunuyorsa doğrudan bu merkezlere başvurmakta mümkündür.

8. Kadın Sivil Toplum Kuruluşları
Kadın Sivil Toplum Kuruluşları gönüllü çalışan kuruluşlardır.
Bu kuruluşlarda ücretsiz olarak danışmanlık ve rehberlik hizmeti verilmektedir. Konukevi bulunan kuruluşlarda geçici olarak barınma ihtiyaçları da karşılanmaktadır.

9. Belediyelerin Kadın Dayanışma Merkezleri
Belediyelerin kadın destek birimlerinde psikolojik, tıbbi, maddi ve hukuki destek sağlanmaktadır. Ayrıca konukevleri bulunması hâlinde ücretsiz barınma imkânı da sunulmaktadır.

Soruşturma aşaması hakkında bilgiler!

Soruşturma aşaması maruz kaldığınız suçun yetkili merciiler tarafından öğrenildiği anda başlar.

Soruşturmanın yürütülmesinden sorumlu kişi Cumhuriyet savcısıdır. Cumhuriyet savcısı bizzat veya emrindeki polis ve jandarma görevlileri aracılığıyla soruşturmayı yürüterek tüm delillerin toplanmasını (suç aleti, kayıtlar, raporlar, müşteki, şüpheli ve tanık ifadeleri gibi) sağlar. Delilleri toplama işi Cumhuriyet savcısının talimatıyla polis ve jandarma görevlileri tarafından yerine getirilir. 

Cumhuriyet savcısı sizi adliyeye davet ederek olaya ilişkin olarak bilginize başvurabileceği gibi polis ve jandarma görevlileri tarafından beyanınızın alınmasına da karar verebilir. Polis ve jandarma görevlileri beyanınızı olay yerinde alabileceği gibi sizi karakola davet etmek suretiyle de alabilir.

İfade İçin Çağrıldığınızda; 
Beyan için yetkili makamlar tarafından çağrı kağıdı ile çağrıldığınızda, çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Çağrıya rağmen gitmezseniz hakkınızda zorla getirme kararı verilebilir.

Bu çağrı telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi araçlardan yararlanılmak suretiyle de yapılabilir. Ancak, bu durumda çağrı kâğıdına bağlanan sonuçlar uygulanmaz.

Tanık olarak dinlenilmeniz halinde, yemin hariç, tanıklığa ilişkin hükümler uygulanır.

Maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk arz eden haller istisna olmak üzere, işlenen suçun etkisiyle psikolojinizin bozulmuş olduğu durumlarda ya da çocuksanız tanık olarak dinlenilmeniz sırasında psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi ifade sırasında yanınızda bulunur. Ayrıca bu hallerde aynı suça ilişkin soruşturmada tanık olarak bir defa dinlenilebilirsiniz.

Beyanınızın alınacağı adliyede Adli Görüşme Odası bulunması halinde beyanınızın Adli Görüşme Odasında alınmasını savcılıktan talep edebilirsiniz.

Beyanınıza başvurulduğu esnada yaşadığınız olayı anlaşılır, ayrıntılı ve olduğu gibi anlatmalısınız. Olaya ilişkin olarak varsa delillerinizi ve tanıklarınızı bildirmeniz önemlidir.

Suç nedeniyle uğramış olduğunuz  zararın fail tarafından giderilmesi adli süreçte kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme gibi bazı usullerin uygulanmasının koşuludur.

Ayrıca zararın giderilmesi bazı suçlar bakımından indirim sebebidir. Bu nedenle zararın fail tarafından giderilip giderilmediği hususunu beyanınızda belirtmeniz önemlidir. İfadenizde bu hususun belirtilmemiş olması durumunda yeniden ifadeye çağrılmak zorunda kalabilirsiniz.

İfade tutanağını imzalayarak tutanak içeriğinin sizin beyanınızı yansıttığını kabul etmiş olacağınızdan imzalamadan önce ifade tutanağını dikkatlice okumanız önemlidir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 234’üncü maddesinde mağdur ile şikâyetçinin soruşturma aşamasında sahip olduğu haklar düzenlenmiştir. Buna göre;

1. Delillerin toplanmasını isteyebilirsiniz,

2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteyebilirsiniz,

3. Vekilinizin bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendinize avukat görevlendirilmesini isteyebilirsiniz,

4. Vekiliniz aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletebilirsiniz,

5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz edebilirsiniz.

Onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramınızı ifade edemeyecek derecede malûl olmanız ve bir vekilinizin de bulunmaması halinde, isteminiz aranmaksızın bir vekil görevlendirilir.
Ceza adalet sistemimizde basit yaralama ve hakaret gibi bazı suçların soruşturması şikâyete bağlıdır. Soruşturması şikâyete bağlı bir suçun mağduru olmanız halinde, şikâyetçi olmadığınızı beyan etmeniz durumunda Cumhuriyet savcısı tarafından “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilerek soruşturma dosyası kapatılır. Şikâyetçi olduğunuzu beyan etmeniz durumunda ise soruşturma devam eder. 

Kasten öldürme, çocukların cinsel istismarı ve dolandırıcılık gibi soruşturması şikâyete bağlı olmayan bir suçun mağduru olmanız halinde ise, şikayetinizden vazgeçseniz dahi soruşturma devam eder. Bu bakımdan Cumhuriyet savcısı tarafından beyanınızın alınması sırasında yaşadığınız olaya ilişkin olarak şikâyetçi olup olmadığınız sorulacaktır. 

Maruz kaldığınız suç türü uzlaştırma kapsamına giren suçlardan biri ise Cumhuriyet savcısı dosyanızı uzlaştırma bürosuna yönlendirir ve Cumhuriyet başsavcılığı tarafından dosyanıza bir uzlaştırmacı atanır. Uzlaşmanın sağlanamaması halinde soruşturma kaldığı yerden devam eder. 

Soruşturma aşamasında delillerin toplanması sonrasında Cumhuriyet savcısı tarafından mevcut delil durumu değerlendirilerek ya “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (takipsizlik)” verilir ya da iddianame düzenlenerek ilgili ceza mahkemesine gönderilir. 

Kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde kararın size tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilirsiniz.

Sonuç olarak Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi ile ya da düzenlenen iddianamenin ilgili mahkeme tarafından kabul edilmesiyle birlikte soruşturma aşaması tamamlanmış olur.

http://www.magdur.gov.tr/290/Sorusturma-Asamasi 

13 Eylül 2019 Cuma

Kıdem tazminatı vergi iadesi nasıl alınır? Kıdem tazminatı vergi iadesi başvurusu nasıl yapılır?

Kıdem tazminatı gelir vergisi iadesi sayesinde çalışanların kıdem tazminatında yapılan vergi kesintisi iade edilecek. Kıdem tazminatı vergi iadesi için başvuru yapmak gerekiyor. Peki, kıdem tazminatı vergi iadesi başvurusu nasıl yapılır?

Çalışanların iş yerinden ayrılırken verilen kıdem tazminatı içerisinde yapılan vergi kesintisi için yeni düzenleme ile iade kararı çıktı. . Bu düzenlemeyle birlikte Kıdem tazminatı vergi iadesi nasıl alınır? Kıdem tazminatı vergi iadesi başvurusu nasıl yapılır? İşte vatandaşların merakla araştırdığı o sorunun cevapları ve detaylı bilgiler

KIDEM TAZMİNATI VERGİ İADESİ NASIL YAPILACAK?
Vergi iadesi için mahkemeye gitmeye gerek duyulmayacak. Bu aşamada ilgili vergi dairesine başvurmak yeterli olabilecek. Koşullar arasında verginin kesildiği tarihten sonra en geç 5 yıl içinde başvurulması gerekecek.

Vergi Usul Kanununa göre vergide zaman aşımı vergiyi doğuran işlemi izleyen takvim yılından itibaren beş yıl sonra doluyor. Bu süre aşılsa dahi daha önce vergi iadesi için dava açanlar açısından zaman aşımı işlemiyor. Zaman aşımı 2019’dan geriye doğru hesaplanacak.

NEREYE BAŞVURULACAK?
Vergi iadesi için mahkemeye gitmeye gerek yok, ilgili vergi dairesine başvurmak yeterli. Verginin kesildiği tarihten sonra en geç 5 yıl içinde başvurulması gerekiyor. Vergi Usul Kanununa göre vergide zaman aşımı vergiyi doğuran işlemi izleyen takvim yılından itibaren beş yıl sonra doluyor. Bu süre aşılsa dahi daha önce vergi iadesi için dava açanlar açısından zaman aşımı işlemiyor. Zaman aşımı 2019’dan geriye doğru hesaplanacak.

KİMLER VERGİ İADESİ ALABİLECEK?
Düzenlemeden 27 Mart 2018’den önce işten anlaşarak ayrılanlar yararlanacak. İşten karşılıklı sözleşme ya da ikale sözleşmesi ile ayrılan vergi iadesine hak kazanacak. Son 5 yılda işinden anlaşmalı olarak ayrılanları kapsıyor. Yıllık tavanı aşmayan kıdemde vergi kesilmediği için iade olmayacak.

27 Mart 2018 tarihi milat kabul edilecek, beş yıllık zaman aşımı o tarihte başlamayacak. Vergi iadesi için dava açanlar açısından zaman aşımı işlemiyor. Zaman aşımı 2019’dan geriye doğru hesaplanacak. Daha önce hiç dava açmayıp bu yıl dilekçe verenler en fazla 2014’e kadar olan dönem için iade alabilir. Kıdem, ikale sözleşmesinde belirlenen miktar arttıkça ve vergi dilimi yüksek ise alınacak vergi iadesinin tutarı daha da yüksek olacak. 15 yıldır aynı işyerinde çalışıp Aralık 2017’de 200 bin lira tazminatla ayrılan işçi 24 bin lira alacak.

https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/kidem-tazminati-vergi-iadesi-nasil-alinir-kidem-tazminati-vergi-iadesi-basvurusu-nasil-yapilir-3453006/?utm_source=szc&utm_medium=free&utm_campaign=ilgilihaber

Çalışılan işyerinin devredilmesi durumunda işçiler kıdem tazminatı talep edebilirler mi?

Kıdem tazminatı; çalışan işçinin hizmet süresi boyunca verdiği emeğin karşılığını almasını sağlayan yasal bir sistemdir Kıdem tazminatı, çalışanın 4857 sayılı İş Kanunu gereğince işten çıkarılması
durumunda işveren tarafından çalıştığı yıllar için ödediği ücrettir. İşçi çalıştığı her bir yıl için bir maaşı kadar kıdem tazminatı alır. Çalışan bu tazminatı alabilmek için en az bir yıl aynı kurumda çalışmış olmalıdır. Aynı kuruma bağlı farklı işyerleri için de bu şart geçerlidir.Ayrıca çalışanın işten çıkarılmış olması da kıdem tazminatı alabilmenin şartlarından biridir. İşçi kendi isteğiyle yan istifasıyla ancak belirli sebeplerden dolayı kıdem tazminatına hak kazanabilir.

Ayrıca kıdem tazminatı işçileri ilgilendiren bir husustur ve memurlar kıdem tazminatı talep edemezler. Kıdem tazminatına hak kazanılması için aynı işverene bağlı olarak en az 1 yıl çalışılmış olunması gerekmektedir. Eğer işçi kendi isteği ile işten ayrılırsa kıdem tazminatı talep edemeyecektir. Bunun istisnası, erkekler askerlik hizmet için ve kadınlar da evlilik nedeniyle
işten ayrılmak zorunda kalırsa, tazminata hak kazanabilmektedir.Ayrıca, emeklilik için gerekli süre ve prim ödeme gün sayısı doldurulmuş ise işçi kendi isteği ile işten ayrılsa da kıdem tazminatı talep edemeyecektir.

Ekonomik ya da başka sebeplerden dolayı işyerinin başkasına devri iş hayatında karşılaşılan bir durumdur. Devredilen işyerlerinde çalışan işçilerin durumu da devirler nedeniyle önem arz etmektedir. 

PEKİ, İŞYERİNİN DEVREDİLMESİ DURUMUNDA İŞÇİLER KIDEM TAZMİNATI TALEP EDEBİLİR Mİ?
Herhangi bir işyerinin kısmen veya tümüyle devredilmesi durumunda, söz konusu işyerinde çalışmakta olanlar aynı şartlarla çalışmaya devam edeceklerdir. İşyerinin devri, çalışanların yasal hakları konusunda herhangi bir kayba yol açmayacak, çalışanlara işyerinin devri nedeni ile kıdem tazminatı ödenmesi gerekmeyecektir. Gerek kıdem tazminatı, gerekse yıllık ücretli izin haklarının belirlenmesi gerektiğinde devir öncesi ve devir sonrası oluşan toplam çalışma süresi esas alınacaktır.

12 Eylül 2019 Perşembe

Maaşı geç yatan işçi istifa ederse tazminat alacak!

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, maaşın geciktirilmesi ve fazla mesâi ücreti ödenmemesinin işçiye haklı fesih imkânı sağlayacağına hükmetti. Yüksek mahkeme, maaşını geç tahsil eden işçinin istifâsı hâlinde kıdem tazminatı ödenmesi gerektiğine karar verdi.

Maaşı geç ödenen işçi, iş akdini sonlandırdı. Kıdem tazminatı için başvurduğu işveren ödeme yamayınca işçi soluğu iş mahkemesinde aldı. Beş yıl müddetle çalıştığını anlatan davacı işçi, maaşların geç ödenmeye başlaması ve işçiler üzerindeki baskı arttığı için işten ayrıldığını, maaşının brüt 2 bin 80 TL olduğunu ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesâi ücreti alacağını talep etti. Mahkemede savunma yapan işveren ise davacının kendi iradesi ile, ‘iş akdini feshettiğini ve sağlık problemleri ile ailemdeki bazı problemlerden dolayı istifâ ediyorum’ diye beyanda bulunarak istifâ ettiğini söyledi.

MAHKEME KISMEN KABUL ETTİ
Şirket, davacının işten ayrıldıktan bir hafta sonra başka bir iş yerinde çalışmaya başladığını, uydurma bahanelerle şirketi suçlamasının yanlış olduğunu, fazla mesâilerinin ödenmediği iddiasının gerçek dışı olduğunu, maaş ödemelerinin süresi içerisinde olduğunu öne sürdü. Mahkeme davanın kısmen kabulüne hükmetti. Kararı taraf avukatları temyiz edince devreye Yargıtay 9. Hukuk Dâiresi girdi.

KIDEM TAZMİNATINA HAK KAZANACAK
Davacının ödenmeyen fazla mesâi ücretlerine dikkat çekilen Yargıtay kararında, “Davacının fazla mesâi ücretlerinin ödenmediği dosya içeriği ile sabittir. Ücretin eksik ve düzensiz ödenmesi işçiye 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II-e maddesi uyarınca haklı sebeple fesih hakkı verdiğinden, davacının iş akdini haklı sebeple feshettiği kabul edilerek kıdem tazminatı isteğinin hüküm altına alınması gerekirken reddi bozmayı gerektirmiştir” ifadeleri yer aldı.

Emsâl kararla fazla mesâi ücreti ödenmeyen ya da maaşı geciktirilen işçi istifâ ederse kıdem tazminatına hak kazanacak.

10 Eylül 2019 Salı

Boşanma ve sebepleri!

Medeni Kanuna göre boşanma davası iki şekilde açılabilir:

1. Anlaşmalı boşanma davası,
2. Çekişmeli boşanma davası. (maddi, manevi tazminat istemli)

Anlaşmalı boşanma davası, her iki tarafın boşanmanın tüm neticeleri hakkında anlaşmaya vararak evlilik birliğini sona erdirmesidir. Anlaşmalı boşanma, bir yıldan fazla evli olmak kaydıyla, her iki eşin birlikte mahkemeye başvurarak boşanmayı istemesi gerekmektedir.
Türk Medeni Kanunumuzun 166. maddesinde düzenlenen bu dava direkt açılabileceği gibi çekişmeli açılmış boşanma davası devam ederken de anlaşmaya varılması durumunda anlaşmalı boşanma davasına döndürülebilir.
Çekişmeli boşanma davası ise, anlaşmalı boşanma davası dışında kalan, tarafların ihtilaf halinde oldukları boşanma hususunda veya boşanmanın tazminat, nafaka, velayet gibi sonuçları hakkında anlaşamamaları halinde çekişmeli boşanma ile boşanmaları mümkün olacaktır. 

Çekişmeli Boşanma davalarının sebepleri genel ve özel sebepler olarak ikiye ayrılır. 

  • Genel boşanma sebepleri: Evlilik birliğinin sarsılması, geçimsizlik, mizaç uyuşmazlığı nedeniyle tartışma, hakaret, şiddet, güven sarsıcı davranışlar ve ortak hayatın yeniden kurulamamasıdır.
  • Özel boşanma sebepleri: Kanunda sınırlı sayıda sayılmış olan özel boşanma sebeplerine dayalı boşanma davaları da şunlardır:
  1. Zina (aldatma) nedeniyle boşanma davası (TMK m. 161) ,
  2. Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Davranış nedenleri ile boşanma davası (TMK m. 162),
  3. Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme sebepleri ile boşanma davası (TMK m. 163),
  4. Terk Sebebiyle boşanma davası (TMK m. 164),
  5. Akıl Hastalığı sebebiyle boşanma davası (TMK m. 165).

Özel boşanma sebepleri ile genel boşanma sebepleri farklı hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Taraflar arasında özel boşanma sebeplerinden biri mevcutsa, davacı, karşı tarafın kusurlu olup olmadığını ispatlamak zorunda değildir, sadece özel bir boşanma sebebinin varlığını ispatlaması yeterlidir. Fakat taraflar arasında genel boşanma sebeplerinden biri varsa, bu hususta boşanma kararı verilebilmesi için hem davacı hem de davalı birbirinin kusurunu ispatlamak zorundadır.

5 Eylül 2019 Perşembe

Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik!

BANKALARIN KREDİ İŞLEMLERİNE İLİŞKİN YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN YÖNETMELİK

MADDE 1 – 1/11/2006 tarihli ve 26333 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Bankaların Kredi İşlemlerine İlişkin Yönetmeliğin 11/A maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 11/A – (1) Bankacılık sektöründeki toplam riski talep edilen kredi dahil, Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi nezdindeki en güncel bilgilere göre 100 milyon TL ve üzerinde olan bankalar ve finansal kuruluşlar dışındaki kredi müşterilerinden, kredi tahsis aşamasında;

a) Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan muhasebe ve finansal raporlama standartları çerçevesinde konsolide finansal tablo hazırlama yükümlülüğü bulunanlardan konsolide, konsolide finansal tablo hazırlama yükümlülüğü bulunmayanlardan konsolide olmayan, aynı standartlara uygun olarak hazırlanıp Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmiş en güncel finansal tablolarının,

b) Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan muhasebe ve finansal raporlama standartlarında tanımlandığı şekilde başka bir işletmenin bağlı ortaklığı olanlardan, söz konusu standartlardaki tanımlamalara uyan ana ortaklıklarının Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmiş en güncel konsolide finansal tablolarının,

c) Başka işletmelerin tek başına kontrolünde olmayan ancak müşterek kontrol edilen bir işletme olanlardan, müşterek kontrol eden işletmelerin her birinin Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan muhasebe ve finansal raporlama standartları çerçevesinde hazırlanmış ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yetkilendirilmiş bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmiş en güncel haliyle varsa konsolide, yoksa konsolide olmayan finansal tablolarının,

ç) (a) ila (c) bentlerinde belirtilen finansal tablolarda yer verilen bilgilerden hareketle hazırlanacak ve bağımsız denetim kuruluşunun güvence raporunu içeren Ek-4’te verilen analiz tablosunun,

d) Anonim ortaklık olanlardan, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 3/1/2014 tarihli ve 28871 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan, Kurumsal Yönetim Tebliği (II-17.1)’nde yer alan kurumsal yönetim ilkelerine uyum raporunun, bankalarca alınması zorunludur. Kurumsal Yönetim Tebliğine tabi olmayan anonim ortaklıklar açısından (d) bendi uyarınca hazırlanacak rapor, kurumsal yönetim ilkelerinden; yönetim kurulunun işlevi, faaliyet esasları ve yönetim kurulu üyelerine ve üst düzey yöneticilere sağlanacak mali haklara ilişkin ilkeler bakımından Kurumsal Yönetim Tebliğinde yer alan hükümler kıyasen dikkate alınmak suretiyle ve anılan Tebliğe uygun şekilde hazırlanır. 

Bu madde hükümleri uyarınca bankalarca alınması zorunlu tutulan finansal tablolar, yurt dışında yerleşik kredi müşterileri bakımından, tabi oldukları yabancı mevzuat uyarınca düzenleyecekleri uluslararası standartlara uygun dipnotlarını da içeren bilanço ile kâr ve zarar cetvelleri ile bunlara ek finansal tabloları ifade eder. Yurt dışında yerleşik kredi müşterileri açısından birinci fıkranın (d) bendi uygulanmaz.

(2) Birinci fıkrada sayılan finansal tabloların, Ek-4’te verilen analiz tablosunun ve kurumsal yönetim ilkeleri uyum raporunun, kredi ilişkisinin devam ettiği sürece her yıl hesap dönemini izleyen altı ay içinde alınmasına devam olunur.”

MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı yürütür.

İştirak Nafakasının Arttırılması ve Dengenin Yeniden Sağlanması!

Özet: Hal böyle olunca, tarafların tespit edilen sosyal ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi olduğu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim dikkate alındığında, mahkemece; TMK’nın 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun nafaka artışına hükmedilmesi ve bu suretle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. 

T.C.
Yargıtay
3. Hukuk Dairesi
E: 2016/10266 
K: 2017/38 
K.T.: 16.01.2017

Taraflar arasındaki nafaka artırımı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y  K A R A R I
Davacı dava dilekçesinde; davalı ile.sayılı ilamı ile boşandıklarını,söz konusu karar ile müşterek çocuk 2006 doğumlu. için 300 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini; aradan geçen zamanda takdir edilen nafakanın ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığını ileri sürerek, iştirak nafakasının 600 TL’ye çıkartılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediğini, talep edilen nafakayı ödeyecek gücünün olmadığını, yeniden evlendiğini, bu nedenle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava iştirak nafakasının artırımı istemine ilişkindir.

TMK’nın 182/2.maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.

Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf, ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan, iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.

Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.

Somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgelerden tarafların 27.12.2011 tarihinde boşandığı, müşterek çocuk 2006 doğumlu Aleyna’nın velayetinin davacıya bırakıldığı ve müşterek çocuk Aleyna için aylık 300TL iştirak nafakasına hükmedildiği, bu davanın açıldığı tarih itibariyle aradan yaklaşık dört yıllık süre geçtiği, davacı annenin öğretmen olup, aylık 2.300 TL geliri olduğu, davalı babanın ise astsubay olduğu, aylık 3.500 TL gelirinin olduğu anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, tarafların tespit edilen sosyal ekonomik durumları, nafakanın niteliği, müşterek çocuğun yaşı, ilköğretim dördüncü sınıf öğrencisi olduğu, ihtiyaçları, ekonomik göstergelerdeki değişim dikkate alındığında, mahkemece; TMK.nun 4. maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun nafaka artışına hükmedilmesi ve bu suretle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’un 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 16.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

4 Eylül 2019 Çarşamba

Yargıtay'dan emsal karar: Boşanan koca işsiz de olsa karısına nafaka ödeyecek!

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, işsiz ve herhangi bir geliri olmayan erkeğin, boşanma davasında tam kusurlu bulunan çalışan eşine tedbir nafakası ödemesi gerektiğine hükmetti.

Şiddetli geçimsizlik yaşayan çift, 4. Aile Mahkemesi'ne müracaat ederek karşılıklı boşanma davası açtı. Davacı-karşı davalı erkek, karısının güleryüz göstermediğini, tüm vaktini internette geçirdiğini, hakaret ettiğini, sadakatsiz davranışlar içine girdiğini öne sürdü. Evlilik birliğinin sarsıldığını ileri sürerek boşanmalarına, kararın kesinleşmesinden itibaren 25 bin TL maddi tazminat ile 50 bin TL manevi tazminatın faiz ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etti.

ERKEK YARARINA 5 BİN TL MADDİ 5 BİN TL MANEVİ TAZMİNAT KARARI
Davalı-karşı davacı kadın ise eşinin birlik görevlerini yerine getirmediğini, her tartışmada kendisini evden kovduğunu iddia etti. En son davacının agresifliğinden korkarak annesine sığındığını, bir süre sonra evin eşyalarının satıldığını öğrendiğini ileri sürerek boşanmalarına karar verilmesini istedi. 50 bin TL maddi tazminat ile 50 bin TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etti. Mahkeme, boşanmaya sebep olaylarda erkek yönünden ispatlanmış bir kusur bulunmadığına, kadının ise evlilik birliğinin kutsallığı ile bağdaşmayacak şekilde üçüncü bir kişi ile aşk ve gönül ilişkisi içerisinde olduğu gerekçesiyle davalı-karşı davacı kadının davasının reddine hükmetti. Davacı-karşı davalı (erkeğin) boşanma davasının kabulüne, erkek yararına 5 bin TL maddi, 5 bin TL de manevi tazminata karar verdi. Kararı kadın temyiz etti.

"İŞSİZ OLMAK TEDBİR NAFAKASINA ENGEL DEĞİL"
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi,mahkemenin kadına ara karada aylık 500 TL tedbir nafakası takdir edildiğine, sonraki ara kararı ile davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve hiçbir gelirinin bulunmadığı gerekçesiyle tedbir nafakasının durdurulduğuna dikkat çekti. Daire, davacı-karşı davalı kocanın işsiz olması ve gelirinin bulunmaması hükmedilen tedbir nafakasının tamamıyla kaldırılmasını gerektirmeyeceğine hükmetti. İşsizliğin ancak daha önce takdir edilen nafakanın indirilmesi için bir gerekçe olabileceği gerekçesiyle mahkeme kararı bozuldu. Aile Mahkemesi, ilk kararında direnince bu kez devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

"KADIN KUSURLU OLSA DA TEDBİR NAFAKASI ALIR"
Genel Kurul kararında; boşanma ve ayrılık davalarında, tarafların kusur durumunun hiçbir şekilde tedbir nafakasının takdirine etkili bir unsur olmadığı hatırlatıldı. Kararda şöyle denildi: "Kusurlu eş yararına dahi, bu tedbirlerin alınması mümkündür. Yine, her iki tarafın da gelirinin bulunması tedbir nafakası verilmesini engelleyici bir hal değildir. Ancak eşlerin ekonomik güçlerinin birbirine yakın olması durumu söz konusu ise bu durumda geçici tedbir nafakası verme zorunluluğunun ortadan kalkacağı söylenebilir. Bu ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, tarafların 20.02.2011 tarihinde evlendikleri, aralarındaki anlaşmazlıklar sebebiyle karşılıklı olarak boşanma davası açtıkları anlaşılmaktadır. Yargılama sonunda ise davacı-karşı davalı erkeğin boşanmaya yol açan olaylarda bir kusurunun bulunmadığı, davalı-karşı davacı kadının ise başkası ile aşk ve gönül ilişkisi içerisine girdiği, bu sebeple tam kusurlu olduğu gerekçesiyle, erkeğin davasının kabulüyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.Kadının davasının ise reddine karar verilmiştir.

Kararın temyizi üzerine mahkemenin boşanma ve kusur belirlemesine dair gerekçesi onanmak suretiyle kesinleşmiş, karar sadece tedbir nafakasına dair olarak bozulmuştur. Mahkemenin direnme gerekçesinin aksine erkeğin gelirinin bulunmaması, kadının çalışıyor olması veya kusur durumu kadın yararına tedbir nafakası hükmedilmesine engel teşkil eden vakıalar değildir. Hal böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Karar oy birliği ile bozulmuştur."

.

Kanuni ibraz süresinde çekle ilgili karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme!

T.C.
İZMİR 
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. CEZA DAİRESİ
ESAS NO. 2019/1199
KARAR NO. 2019/1952
KARAR TARİHİ. 30.5.2019

2004/m.349/2

5941/m.3/4, 5, 8

5271/m.195

7201/m.21/1,21/2

6102/m.798,808

ÖZET : 1-Sanığın üzerine atılı suç 5941 Sayılı kanununun 5. Maddesinde düzenlenen üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içerisinde ibrazında, çek ile ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu olup, adli para cezası ile yaptırım altına alınmıştır. Bu nedenle, İİK.nın 349/5 ve CMK.nın 195. maddeleri uyarınca kendisine, gelmese de yokluğunda duruşmanın yapılacağına ilişkin meşruhatlı davetiye usulüne uygun tebliğ edilmek şartıyla yargılama yokluğunda bitirilebilecektir. Sanığın yargılamada müdafii ile temsil edilmesi, onun duruşmadan haber edilme ve bu şekilde duruşmada hazır olma imkanından yoksun bırakılması sonucunu doğurmaz.

Sanığa duruşma gününü bildirir ilk davetiyenin sanığın bilinen adresine çıkarıldığı bunun iade gelmesi üzerine, ikinci kez sanığın mernis adresine tebligat çıkartılmadığı anlaşılmıştır. 7201 Sayılı TK'nın 21/1 ve 21/2 maddelerine uygun tebligat yapılmadan sanığın yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması bozma nedeni kabul edilmiştir.

2- Çekte karşılıksız işleminin nasıl yapılacağı 5941 Sayılı Kanunun 3/4 maddesinde düzenlenmiştir. 5941 Sayılı Çek Kanunu'nun 1/2. Maddesine göre Çek kanununda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 798. Maddesine göre Çekin bir takas odasına ibrazı ödeme için ibraz yerine geçer. Zaten, hamilin çeki takas odasına ibrazı fiilen mümkün değildir. Takas odalarında işlemler iki şekilde yapılır: Ya çek kendilerine ödeme için ibraz edilen banka temsilcileri takas odasında yapılan toplantıya katılır ya da çek muhatap banka dışında başka bir banka şubesine ödeme için ibraz edildiğinde banka yetkililerince elektronik ortamda provizyon sorularak yapılır. Bu işlemler sonucunda, çekin muhatap bankaca herhangi bir nedenle ödenmeyeceğinin anlaşılması halinde, muhatap bankanın ödememe nedeni takas odası ilgililerince çekin üzerine tarih atılarak yazılır (TTK. Md. 808) ve bu kişilerce imzalanır. Daha sonra takas odasına ödeme için ibrazda bulunan bankaya iade edilir. Muhatap bankanın takas odasındaki temsilcisinin çek üzerine yazılan bu beyanı imzalama zorunluluğu yoktur. İmzalanmamış olsa dahi, takas odası ilgililerince imzalanan resmi nitelikteki bu beyan muhatap bankanın beyanı gibi hüküm ve sonuç doğurur. (TTK madde 808/1.c). Zaten çeki hamilden alıp takas odasına götüren banka yetkilisi takas odasının beyanını imzalarken hamil adına vekaleten imzalar.İlk Derece Mahkemesince çeklerin müşteki tarafından bankaya ibraz edilmediği, şikayet hakkının ibraz eden hamile ait olduğu gerekçesiyle şikayete konu çek bakımından davanın düşürülmesine karar verilmesi,

3- Şikayet hakkının; çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile "karşılıksızdır" işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda "karşılıksızdır" işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olduğunun gözetilmemesi, bozmayı gerektirmiştir.

DAVA : İlk Derece Mahkemesince verilen hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya incelenip görüşüldü:

İcra İflas Kanununun 349/2. maddesine göre iki tarafta tayin olunan gün ve saatte icra mahkemesinin huzuruna gelmeye veya vekil göndermeye mecburdur. CMK.nın 195. maddesine göre ise suç yalnız veya birlikte adli para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise sanık gelmese de duruşma yapılabilir. Bu gibi hallerde sanığa gönderilecek davetiyede, gelmese de duruşmanın yapılacağı yazılır. İİK.nın 349/5. maddesine göre, maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafii göndermez ise yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifeti ile getirilir. Bu suretle de bulundurulmazsa muhakeme gıyabında görülür.

Bu açıklamalara göre, sanığın üzerine atılı suç 5941 Sayılı kanununun 5. Maddesinde düzenlenen üzerinde yazılı düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içerisinde ibrazında, çek ile ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılmasına sebebiyet verme suçu olup, adli para cezası ile yaptırım altına alınmıştır. Bu nedenle, İİK.nın 349/5 ve CMK.nın 195. maddeleri uyarınca kendisine, gelmese de yokluğunda duruşmanın yapılacağına ilişkin meşruhatlı davetiye usulüne uygun tebliğ edilmek şartıyla yargılama yokluğunda bitirilebilecektir. Sanığın yargılamada müdafii ile temsil edilmesi, onun duruşmadan haber edilme ve bu şekilde duruşmada hazır olma imkanından yoksun bırakılması sonucunu doğurmaz.

Dosyanın incelemesinde; sanığa duruşma gününü bildirir ilk davetiyenin sanığın bilinen adresine çıkarıldığı bunun iade gelmesi üzerine, ikinci kez sanığın mernis adresine tebligat çıkartılmadığı anlaşılmıştır.

7201 Sayılı TK'nın 21/1 ve 21/2 maddelerine uygun tebligat yapılmadan sanığın yokluğunda yargılama yapılarak hüküm kurulması bozma nedeni kabul edilmiştir.

Kabule göre de;

1-)Çekte karşılıksız işleminin nasıl yapılacağı 5941 Sayılı Kanunun 3/4 maddesinde düzenlenmiştir. Burada düzenlenen şekil şartları muhatap bankaya yapılan ibrazlarda geçerli olup, 5941 Sayılı yasanın 8. maddesinde "Hesaben Ödeme" başlığı altında düzenlenen, çekin takas odasına ibrazında geçerli değildir. Kanun koyucu takasta da bu şekil şartlarını arasaydı ya takasla ilgili maddeye bir hüküm koyar, ya 5941 Sayılı kanunun 3/4 maddesine atıf yapar ya da takasla ilgili düzenlemeyi çekin ibrazının şekil şartlarını düzenleyen maddeden önce düzenlerdi.

5941 Sayılı Çek Kanunu'nun 1/2. Maddesine göre Çek kanununda hüküm bulunmayan hâllerde genel hükümler uygulanır. Bu maddenin atıf yaptığı genel hükümlerin bulunduğu kanun, çekle ilgili düzenlemelerin yapıldığı 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'dur.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 808. maddesine göre zamanında ibraz edilmiş olan çekin ödenmemiş olduğu ve ödememe hâli;

a-) Resmî bir belge, “protesto” ile,

b-) Muhatap tarafından, ibraz günü de gösterilmek suretiyle, çekin üzerine yazılmış olan tarihli bir beyanla,

c-) Bir takas odasının, çek zamanında teslim edildiği hâlde ödenmediğini tespit eden tarihli bir beyanıyla tespit edilebilir.

Çekin ödenmediği TTK 808. maddede belirtilen şekillerden biri ile tespit edildikten sonra, hamil; cirantalar, düzenleyen ve diğer çek borçlularına karşı başvurma haklarını kullanabilir.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 798. Maddesine göre Çekin bir takas odasına ibrazı ödeme için ibraz yerine geçer.

Zaten, hamilin çeki takas odasına ibrazı fiilen mümkün değildir. Takas odalarında işlemler iki şekilde yapılır: Ya çek kendilerine ödeme için ibraz edilen banka temsilcileri takas odasında yapılan toplantıya katılır ya da çek muhatap banka dışında başka bir banka şubesine ödeme için ibraz edildiğinde banka yetkililerince elektronik ortamda provizyon sorularak yapılır. Bu işlemler sonucunda, çekin muhatap bankaca herhangi bir nedenle ödenmeyeceğinin anlaşılması halinde, muhatap bankanın ödememe nedeni takas odası ilgililerince çekin üzerine tarih atılarak yazılır (TTK. Md. 808) ve bu kişilerce imzalanır. Daha sonra takas odasına ödeme için ibrazda bulunan bankaya iade edilir. Muhatap bankanın takas odasındaki temsilcisinin çek üzerine yazılan bu beyanı imzalama zorunluluğu yoktur. İmzalanmamış olsa dahi, takas odası ilgililerince imzalanan resmi nitelikteki bu beyan muhatap bankanın beyanı gibi hüküm ve sonuç doğurur. (TTK madde 808/1.c). Zaten çeki hamilden alıp takas odasına götüren banka yetkilisi takas odasının beyanını imzalarken hamil adına vekaleten imzalar.

İlk Derece Mahkemesince çeklerin müşteki tarafından bankaya ibraz edilmediği, şikayet hakkının ibraz eden hamile ait olduğu gerekçesiyle şikayete konu çek bakımından davanın düşürülmesine karar verilmesi,

2-)Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 10/05/2018 tarih ve 2018/3072 Esas ve 2018/5874 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere şikayet hakkının; çeki tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile "karşılıksızdır" işlemi yapıldıktan sonra çeki elinde bulunduran ve aynı zamanda "karşılıksızdır" işlemi yapılmadan önceki dönemde geçerli ve meşru ciranta olan kişiye ait olduğunun gözetilmemesi,

Hukuka aykırı,

Müşteki vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüş olmakla, bu aykırılıklar sebebiyle Hükmün 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 289/1-e ve 280/1-d maddeleri uyarınca BOZULMASINA,

Kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,

SONUÇ : CMK.nın 286/1. Maddesi uyarınca, 30.05.2019 tarihinde KESİN olarak oy birliği ile karar verildi.

Yargıtay’dan emsal karar! “Eşin telefonlarına çıkmamak boşanma nedeni!”

Hukuk Genel Kurulu        

2017/2719 E.  
2019/341 K.
"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ    : Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 3. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.01.2015 tarih ve 2013/266 E., 2015/63 K. sayılı karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 05.11.2015 tarih ve 2015/5246 E., 2015/20367 K. sayılı kararı ile;

"...Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır..."

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


HUKUK GENEL KURULU KARARI 
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak açılan (TMK m.166/1) boşanma istemine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının eşine ve eşinin ailesine hakaret ettiğini, onlarla görüşmeyi reddettiğini, annesinin de evliliğe sürekli müdahale ettiğini, eşinin hamileyken ve bebek doğduktan sonra kendisini odaya kilitlediğini, kendisine ve bebeğe zarar vereceğini söylediğini, değişik zamanlarda evi habersizce terk ettiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini ve davalının psikolojisinin ve ruh hâlinin çocuğa bakabilecek düzeyde olmadığını, velayetin müvekkiline tevdiini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmadığını, 2013 yılı Mart ayı başında davacının isteğiyle müvekkilinin annesi ve eniştesi ile birlikte Konya'ya gittiğini, sonrasında davacının telefonlara çıkmadığını, daha sonradan yapılan aramalara ise davacının babasının cevap vererek "bizi aramayın, her şey bitti Osman falan yok, oğlum çok hasta" diyerek telefonu kapattığını, müvekkilinin eşini ve çocuğunu çok sevdiğini ve boşanmak istemediğini, bu sebeple davanın reddini savunmuş, aksi hâlde 1.000,00TL tedbir nafakası ile yoksulluk nafakasının, çocuk için 750,00TL iştirak nafakasının, 50.000,00TL maddi ve 50.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davalı ve annesinin davacı üzerinde baskı kurduğu, yine eşinin ailesinin ziyaretine sıcak davranmayarak ve kendi annesinin evliliğe müdahalesine sessiz kalarak kusurlu olduğu, davacının da davalıyı gezme amaçlı Konya'ya gönderdikten sonra boşanmak isteyip haber vermeden dava açtığı, dava öncesi birleşme çabalarına şiddetle karşı çıktığı ve annesinin az da olsa taraflara müdahalesi bulunduğu, bu şekilde tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocuğun velayetinin anneye tevdiine karar verilmiş, davalı kadının yeterli geliri olması nedeniyle yoksulluk nafakası talebinin, eşit kusur belirlemesi nedeniyle de maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmuştur.

Yerel mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, taraflar arasında evlilik birliğinin sarsıldığını kabule yeterli delil olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi; 

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü içermektedir. 

Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir. 

Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu taktirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. 

Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. l66/II). Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir. 

Gerçekten, TMK. m. l66/II son cümleye göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir. 

Yukarıda da belirtildiği üzere, TMK'nın 166. maddesinin birinci fıkrası uyarınca taraflar arasında geçen her olay boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu olayların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet vermesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 27.05.2011 tarihinde evlendikleri, eldeki davanın 07.03.2013 tarihinde açıldığı, dinlenen tanık beyanlarına göre davalı kadının, eşinin ailesi ile görüşmek istemediği, kendi annesinin evliliğe olan müdahalesine ses çıkarmadığı buna karşılık davacı erkeğin de annesinin müdahalesine izin verdiği ve tarafların ayrılmalarına sebep olan son olayda eşini Konya iline rıza ile gönderdikten sonra telefonlara çıkmamak ve aramamak suretiyle boşanma davası açtığı, bu durumda eşlerin eşit kusurlu olduğu ve evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek ölçüde temelinden sarsıldığı, davacı erkek tarafından açılan boşanma davasının kabul edilmesi gerektiği dosya kapsamı ile sabittir.

Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre tarafların boşanmalarına dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, tarafların sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir. 

S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde olup tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.