29 Aralık 2019 Pazar

Kredi borcu olan ev nasıl satılır?

Türkiye'de konut kredi vadeleri 20 yıla kadar uzadığı için bu süre içinde evi satmak gündeme gelebilir. Peki, üzerinde bankanın ipoteği bulunan ev nasıl satılır?

Türkiye’de konut almak isteyenlerin çoğu kredi kullanıyor. Satılan her 100 konuttan 35’i kredi ile alınıyor. Konut kredileri 5-10 hatta 20 yıllık uzun vadelerle çekilebiliyor. Posta Gazetesi'nden Meltem Kara'nın haberine göre, kredinin çekildiği banka, borcu bitene kadar evin üzerine ipotek koyuyor. Ancak kredi borcunun devam ettiği bu yıllar içerisinde evin satışı da gündeme gelebiliyor. Kredi borcu olan evin satışı mümkün mü? Bu sorunun cevabı evet, hatta birden fazla yolu var.

ALICI DA KREDİ KULLANACAKSA
Kredi borcu olan evi almak isteyen kişi de konut kredisi kullanacaksa, işlemlerin büyük çoğunluğu bankalar arasında yürüyor. Alıcı önce kredi başvurusu yapıyor. Başvurduğu banka, borçlu olunan bankadan ipotek kaldırma yazısı ve güncel kredi kapama tutarını belirten yazı talep ediyor. Bu yazı geldikten sonra, taraflar tapuda devir işlemlerini yapıyor. Tapuya yeni kredi kullanılan bankanın da ipoteği konuluyor. Tapu devrinin ardından banka yeni krediyi, kredi kullanan kişiye değil mevcut borcun olduğu bankaya borç tutarı kadar gönderiyor. Kalan tutarı da kredi kullanan kişiye ödüyor. Bunun üzerine ilk bankanın ipoteği de tapudan kaldırılıyor. Yeni bankanın ikinci derece olan ipoteği birinci dereceye çıkıyor. 

ALICI NAKİT ÖDEYECEKSE
Bu yöntemde ise devreye ‘blokeli çek’ giriyor. İlk önce bankaya gidilerek güncel borç tutarı ve erken kapama cezasıyla birlikte satıcının borcu olan miktar karşılığı bankaya yatırılıyor, karşılığında blokeli çek alınıyor. Kapama tutarı haricindeki nakit de bankaya ‘blokeli çek’ karşılığında yatırılıyor. Ardından evin devir işlemi tapuda ipotekli olarak yapılıyor ve blokeli çek satıcıya teslim ediliyor. Satıcı, bu çek ile alacağını bankadan tahsil ediyor. Kredi borcu bulunan bankaya, toplam kredi kapama tutarı yatırılıyor. Tapu üzerinden ipoteği kaldırmak için de yazı alınıyor. Bu yazı ile tapu üzerindeki ipotek kaldırılıyor.

ÖNCE İPOTEĞİ KALDIRMAK GEREKİRSE 
Alıcı bu yöntemlerin hiçbirini kabul etmezse,satıcının evin üzerindeki ipoteği kaldırmaktan başka şansı yok. Bu ipoteğin kaldırılabilmesi için de satıcı, bankadan önce tüketici kredisi çeker. Ardından konut kredisi borcunu kapatıp,tapudan ipoteği kaldırır. Evi sattıktan sonra eline geçecek parayla da tüketici kredisini kapatabilir. Ancak bu durumda hem konut hem de ihtiyaç kredisi için iki kez erken kapatma cezası ödemek durumunda kalır. 

Hukukihaber

21 Aralık 2019 Cumartesi

Yargıtay'dan emsal karar; gizli ses kaydı delil olarak sayıldı!

Eşinin hakaret ve tehditlerini gizlice ses kaydı alan kadın, mahkemeye suç duyurusunda bulundu.

Manisa'da kocasının hakaret ve tehditlerini gizlice ses kaydına alan kadın, mahkemeye suç duyurusunda bulundu. Delil olarak sunulan kayıtları “Hukuka aykırı” diyerek reddeden yerel mahkemenin kararını Yargıtay, "ani gelişen hallerde kaydın hukuka uygun" gerekçesiyle bozdu.

Habetürk gazetesinden Fevzi Çakır'ın haberine göre Yargıtay’ın içtihat oluşturan kararına konu olay; 2013 yılında Manisa’nın Selendi İlçesi’nde yaşandı. İlişkileri bozulan S.P. ile D.P. çifti tartışmaya başladı. Eşinin hakaret ve tehditlerinden bunalan ancak bunu ispat edemeyen D.P., bir gece tartışma sırasında eşinin hakaret ve tehdit içeren sözlerini cep telefonuna kaydetti.

‘Şikayetçiyim'
D.P., bu kayıtları delil göstererek, eşi hakkında suç duyurusunda bulundu. Selendi Cumhuriyet Başsavcılığı, S.P. hakkında hakaret suçundan 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Selendi Sulh Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, dinlenen D.P., mahkemeye sunduğu ses kayıtlarından anlaşılacağı üzere kocasının kendisine sürekli hakaret ve tehditte bulunduğunu belirterek, “Şikâyetçiyim” dedi. Koca S.P.’nin avukatı ise D.P.’nin sunduğu ses kayıtlarını içeren CD’nin “hukuka aykırı delil” niteliğinde olduğunu belirterek müvekkilinin beraatına karar verilmesini istedi.

Tarafları dinleyen mahkeme, söz konusu ses kayıtlarının “hukuka aykırı elde edilmesi nedeniyle delil olarak kabul edilemeyeceğine” hükmetti. Bu gerekçe ile S.P.’nin beraatına karar verdi. D.P. kararı temyiz etti. Temyiz istemini görüşen Yargıtay 18. Ceza Dairesi, emsal bir karara imza attı. Daire, yerel mahkemenin kararını bozdu. Davacı eş tarafından elde edilen kayıtların Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 135. maddesi (iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması) kapsamında değerlendirilemeyeceği vurgulandı.

17 Aralık 2019 Salı

Ölen Kişinin Tüketici Kredisi Borcundan Sigorta Şirketinin Sorumluluğu!

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi
Esas No:2013/7007
Karar No:2014/6591
K. Tarihi:29.4.2014 

- ÖLEN KİŞİNİN TÜKETİCİ KREDİSİ BORCUNDAN SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞU
- HAYAT SİGORTASI SÖZLEŞMESİ
- TAZMİNAT DAVASI
- SİGORTALININ HASTALIĞININ BİLDİRMEMESİ
- SÖZLEŞMEDE İRADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN BULUNMAMASI

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR : Davacı vekili; müvekkillerinin murisi olan A.'ın, vefatından bir süre önce ... Bankası A.Ş ile 2 adet tüketici kredisi sözleşmesi imzaladığını, bankadaki görevlinin tüketici kredisi verilirken bu kredilere ilişkin 2 adet hayat sigortasının düzenlediğini, ilk poliçenin 28.05.2008, ikinci poliçenin de 11.06.2008 tarihinde başladığını, A.'ın kronik böbrek yetmezliği hastası olduğunu ancak hastalığını saklaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, hastalığını banka görevlilerinin de bildiğini, A.'ın 27.12.2008 tarihinde organ nakli için operasyon geçirdiğini, ancak ilerleyen günlerde enfeksiyon kaptığını ve 14.01.2009 tarihinde vefat ettiğini, vefatı sonrasında eşi ve mirasçısının kredi bedellerinin ödenmesi için davalı sigorta şirketine başvurduklarını, ancak davalının talebi, müteveffanın böbrek hastalığının sigorta sözleşmesi yapılırken kendilerine bildirilmediğinden beyan yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle reddettiğini, müteveffadan sağlık taraması ya da sağlık durumuna ilişkin belge istenmesi yönünde bir istekte bulunulmadığını, bu konuda hiçbir soru sorulmadığını, davalının gerekli araştırma ve incelemeleri yapma yetkisinin olduğunu,davalı sigorta şirketinin prim farkını isteyerek ya da o oranda düşme yaparak ödeme yapabilecekken poliçe bedelini geri ödemeden cayma hakkını kullanmasının iyi niyetli bir davranış olmadığını, A.'ın ölüm sebebinin de kronik böbrek yetmezliği olmadığını, geçirdiği operasyon sonrasında kapmış olduğu enfeksiyon nedeniyle vefat ettiğini, gerçekleşen bu rizikonun bildirim yükümlülüğünün ihlali ile bir bağlantısının bulunmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 7.500,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ve ayrıca müvekkillerinin dava sonuçlanana kadar ödeyecekleri kredi miktarlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; Kredi Hayat Sigorta Başvuru Formunda sigorta ettirenin hastalığını beyan etmediğini, dolayısıyla ... ... numaralı poliçe kapsamında sigorta ettirenin Hayat Sigortası Genel Şartları'nın C.2.2 maddesi uyarınca beyan yükümlülüğüne aykırı davrandığını, bu durum karşısında müvekkilinin yasal cayma hakkını kullandığını,savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacıların murisi A.'ın Kredi Hayat Sigortaları Başvuru Formunun "Sağlık Beyanı" başlıklı maddesinde "Halen tedavi, tetkik, doktor takibi veya ilaç kullanımı gerektiren bir sağlık sorununuz var mı ya da herhangi bir maluliyet, yaralanma veya kronik hastalıktan muzdarip misiniz ( cevabınınz evet ise lütfen açıklayınız, ameliyat, patoloji ve son kontrol raporlarını forma ekleyiniz )" ibarelerini içeren Soru altındaki "evet" ve "hayır" seçeneklerinin işaretlenmediği, poliçenin düzenlendiği 11.06.2008 tarihinde muris A.'da kronik böbrek yetmezliği hastalığı olduğu, sürekli ayaktan periton dializi uygulanan kişinin ölümünün böbrek nakli sonrası gelişen enfeksiyon ve komplikasyonları sonucu olduğu, ölümü ile hastalığı arasında illiyet bağının bulunduğu,, davalının cayma hakkını kullanmasında haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Genel olarak hayat sigortalarında bir kimsenin hastalığı,nihai olarak sigortacının taşıdığı rizikoyu arttıran bir husustur. Sigortacı bu durumda ya hiç sigorta sözleşmesi yapmamakta ya da daha ağır şartlarla sigorta sözleşmesi yapmaktadır. Davaya konu kredi hayat sigorta sözleşmelerinde asıl amaç sigorta ettirenin bir ihtiyacının karşılanması olmayıp, bankanın kredi verdiği kişinin ölüm nedeniyle krediyi geri ödeyememesi nedeniyle maruz kalacağı riskin teminat altına alınmasıdır. Somut olayda Tüketici kredi sözleşmesinde müteveffanın hayat sigorta yaptıracağının düzenlenmiş olması ve kredi sözleşmesinin yapıldığı banka şubesi tarafından düzenlenen kredi hayat sigortaları başvuru formunun matbu olarak düzenlenerek müteveffanın kimlik bilgileri dışında diğer kısımların doldurulmamış olması da değerlendirildiğinde sigorta ettirenin ihtiyaçlarından ziyade kredi veren kurumun, bankanın ihtiyaçları ve zorlaması ile ortaya çıkan bir sözleşme söz konusu olduğundan sözleşmelerde görülen irade özgürlüğü bulunmadığı, ayrıca eksik beyanda bulunulması halinde sigortalının hangi yaptırımlara maruz kalacağının kendisine bildirilmemesinin bilgilendirme yükümlülüğüne aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmeksizin yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenlerle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacılar yararına bozulmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 29.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Baro Hukuk Mevzuat ve İçtihat Bankası

Otoparka Teslim Edilen Aracın Çalınmasından, İşletme ile Çalışanın Sorumluluğu!

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO: 2017/17-3076
KARAR NO: 2018/498
KARAR TARİHİ:21.3.2018

-OTOPARKA TESLİM EDİLEN ARACIN ÇALINMASI--ZARARDAN SORUMLULUK--KASKO SİGORTA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN RÜCUEN TAZMİNAT İSTEMİ 

6762/m 1278
818/m. 463, 464

ÖZET : Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat talebine ilişkindir. Davada, dosya kapsamındaki belgelerden otopark alanının işletmenin hâkimiyet alanı içinde olduğu belirlenmiştir. Bu durumda, aracın park edilmek üzere görevliye tesliminden sonra otopark görevlisinin aracı uygun şekilde park edip, vedia akdinin de gerektirdiği şekilde özen gösterip aracı kilitlemek ve hatta kapıların kilitli olduğunu kontrolünü müteakip anahtarın kendisi dışında başka bir kişi ya da kişilerin ulaşamayacağı bir yerde muhafazasını sağladıktan sonra diğer müşterilerin araçları ile ilgilenmesi gerekir.

Sigortalı araç maliki de, aracın güvenli bir yere park edileceği ve anahtarlarının da güvenli bir şekilde muhafaza edileceği inancıyla aracını emin sıfatı ile davalı otopark görevlisine teslim ettiğinin kabulü gerekmekte olup, aracın teslimi takiben 45 dakika sonra çalınması sebebiyle araç malikinin aracın çalındığı andaki konumunu bilmesi kendisinden beklenemez. Anahtarları üzerinde 45 dakika süre ile aracın bekletilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Yani, araç teslim edildiğinde poliçedeki özel şart ihlâl edilmemiştir. Bu özel şartı ihlal etmeyeceği düşüncesi ile hareket edilerek taraflar arasında vedia akdi kurulmuştur. Araç işleteninin aracın yeterli muhafazası sağlanmadan 45 dakika boyunca anahtarları üzerinde, her an çalınabilecek şekilde bırakılmasına rıza gösterdiğinin kabulü mümkün değildir. Taraflar arasındaki sözleşmesel sorumluluklar ve halefiyete dair düzenlemeler gereğince davalılar meydana gelen zarardan sorumludurlar. Bu sebeple de mahkemece zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

DAVA : Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.09.2011 gün ve 2008/61 E., 2011/320 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11.06.2012 gün ve 2012/3749 E., 2012/7627 K. sayılı kararı ile,

(…Davacı vekili, tüm araç sigortası ile sigortalı aracın davalıların işlettikleri otoparkta çalınması nedeni ile araç malikine ödenen tazminatın tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, müvekkilinin işlettiği iş yerinin otopark hizmeti olmadığını ancak arabası ile gelen müşterilerine park yeri gösterdiklerini, davacıya sigortalı araç sürücünün aracı kendilerine teslim etmediğini, aracın anahtarını üzerinde bırakan sürücünün kusurlu olduğunu, sigorta bedeli 64.000 TL olan araç için 74.000 TL olarak yapılan lütuf ödemesinden sorumluluğun kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, sigortalı araç sahibinin aracı kendi rızası ile otopark görevlisi davalıya teslimi ile taraflar arasında vedia sözleşmesi kurulmuş olsa da, aracın çalındığı anda otopark görevlisi davalı ...'ün fiili sorumluluğu altında olduğundan adı geçen davalı, dava dışı sigortalının "sigortalının fiillerinden sorumlu bulunduğu kişiler" konumunda olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat talebine ilişkindir.

Dosya kapsamına göre davalının işlettiği lokantaya müşteri olarak gelen dava dışı sigortalının aracı, lokantanın otopark görevlisinin yedine terk edildikten sonra otoparktan çalındığı, dolayısı ile vedia sözleşmesinin kurulduğu hususunda ihtilaf yoktur. Sorun araç yedine terk edilen otopark görevlisinin hangi tarafın "fiillerinden sorumlu bulunduğu kişi" konumunda olduğunun tespitindedir.

Vedia, bir akittir ki onunla tevdi edilen şeyi alan, müdi tarafından verilen şeyi kabul ve onu emin bir mahalde korumayı deruhte eder. Saklayan, mudinin talebi üzerine, saklananı geri vermekle yükümlüdür. (B.K.m.463 vd.) Umumi ahırları ve garajları idare edenler içerilerine konulan veya getirilen veya kendileri veya müstahdemleri tarafından kabul olunan otomobil, hayvanat ve araba ve koşum ve sair teferruatının ziya ve hasarından ve çalınmasından zararın müdi veya onu ziyaret veya ona refakat eden veya onun hizmetinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden veya tevdi olunan eşyanın mahiyetinden neşet ettiğini ispat etmedikçe, mes'ul olur. Şu kadar ki kabul edilen otomobil ve hayvanlar ve arabalar ve onların teferruatı hakkındaki mes'uliyet, garaj ve ahır sahibine veya müstahdemlerine bir kusur isnat olunamazsa, beher müdi için yüz lirayı tecavüz edemez. (BK.m.481) Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. (Ticaret Kanunu m.1278)

Somut olayda; davalının işlettiği lokantaya gece saatlerinde gelen sigortalı araç maliki, aracı, lokantanın müşterilerine "ait araçları otoparkına yerleştirme görevli davalının yedine terk edip yemek yenilen alana girmiş, anahtarı üzerinde olan araç otopark görevlisinin bir başka müşteriye ait araçla ilgilenir iken 45 dakika kadar sonra kimliği meçhul kişilerce çalınmıştır. Olayı takiben kolluk görevlilerine ifade veren davalı otopark görevlisi aracın kendilerine tesliminden 45 dakika kadar sonra otoparktan çalındığını ifade etmiştir. Keza işletmenin idaresinden sorumlu davalı da aracın otoparktan çalındığını ifade etmiştir.

Yukarıda yazılı kanun hükümleri gereğince; teslim alan aynı zamanda aracın başkaları tarafından götürülmemesi veya çalınmaması için her türlü tedbiri almak zorundadır. Araç yedine terk edilen otopark görevlisi davalı işletme sahibinin çalışanıdır. Çalışanın, eylemi ile zarar gören vedia sözleşmesinin diğer tarafıdır. Buna göre işletme sahibi işveren, meydana gelen zarardan mesuldür. Hal böyle iken davalıların sorumlu oldukları zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi yerine, somut oluşa uygun düşmeyen gerekçeyle hüküm tesisi doğru olmamıştır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, motorlu kara taşıtları süper oto sigorta poliçesinden kaynaklı ödenen bedelin rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine yöneliktir.

Davacı vekili tüm araç sigorta sözleşmesi ile sigortalı olan aracın davalının işletmecisi, ...'ün idari sorumlusu, ...' ün ise otopark görevlisi olduğu lokantaya ait otoparktan çalınması nedeni ile araç malikine ödenen tazminatın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar vekili, işyerinin otopark hizmeti olmadığını ancak arabası ile gelen müşterilerine park yeri gösterdiklerini, davacıya sigortalı olan araç sürücüsünün aracı kendilerine teslim etmediğini, anahtarları üzerinde bırakan araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, sigorta bedeli 64.000,00 TL olan araç için 74.000,00 TL olarak yapılan lütuf ödemesinin sorumluluğunun kendilerine yüklenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Hukuk Genel Kurulunca yapılan incelemede davalıya yapılan tebligatların usulüne uygun olmadığı görüldüğünden, dava dilekçesi, ilk karar, bozma kararı, direnme kararı, direnme kararını temyiz dilekçelerinin usulüne uygun olarak davalıya tebliği sağlanmasına rağmen, davalı bir dilekçe sunmamıştır.

Yerel mahkemece aracın çalındığı anda otopark görevlisi davalının fiili sorumluluğu altında olduğundan adı geçen davalının, dava dışı sigortalının fiilinden sorumlu bulunduğu kişi konumunda olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine verilen karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece sigorta ettirenin oluru ile araç davalılara bırakıldığından davalıları üçüncü kişi olarak kabul etmek olanağı bulunmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: davacı şirketinin sigortalı aracın çalınması nedeni ile dava dışı sigortalısına ödediği tazminatın olaya konu restoranın idari sorumlusu, işletmecisi ve çalışanından rücuen tahsili isteminde bulunup bulunamayacağı ve somut olay bakımından otopark görevlisinin “sigortalının fiilinden sorumlu olduğu kişiler” arasında kabul edilip edilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle davaya dair yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 463. maddesinde vedia sözleşmesi açıklanırken, 464. maddesinde mudi'nin, ida sebebiyle husule gelen zararlardan kendi kusuru olmaksızın vukua geldiğini ispat etmedikçe, tazmin ile mükellef olduğu belirtilmiştir. Aynı Kanun'un 481. maddesinde umumi ahır idare edenlerin sorumluluğu düzenlenmiş, umumi ahırları ve garajları idare edenlerin içlerine konulan veya getirilen veya kendileri veya müstahdemleri tarafından kabul olunan araba ve sair teferruatın ziya, hasar ve çalınmasından doğan zararın mudi veya hizmetinde bulunan kimseye isnadı kabil olduğunu veya mücbir sebeplerden veya tevdi olunan eşyanın mahiyetinden neşet ettiğini ispat etmedikçe mesul olacağı belirtilmiştir. İstihdam edenin sorumluluğunun düzenlendiği 55. maddede ise başkalarını istihdam eden kimsenin, maiyetinde istihdam ettiği kişilerin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan, zararın oluşmaması için hâl ve maslahatın icap ettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut bulunsa dahi zararın oluşuna mani olunamayacağını ispat etmedikçe sorumlu olacağını açıklamıştır.

Yine sigorta ettirenle sigortadan faydalanan kimsenin kusuruna dair olarak 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 1278. maddesi aynen “Mukavelede aksine hüküm olmadıkça sigortacı, sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin yahut fiillerinden hukuken mesul bulundukları kimselerin kusurlarından doğan hasarları tazmin ile mükelleftir. Fakat hiçbir hâlde sigortacı sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin kasdından veya aksi mukavelede yazılı değilse sigorta edilen malın ayıbından doğan hasarları tazmine mecbur olmaz.” şeklinde düzenleme getirirken, halefiyeti açıklayan 1301. madde de “Sigortacı sigorta bedelini ödedikten sonra hukuken sigorta ettiren kimse yerine geçer. Sigorta ettiren kimsenin vaki zarardan dolayı üçüncü şahıslara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel nispetinde sigortacıya intikal eder. Sigorta ettiren kimse, 1. fıkra gereğince sigortacıya intikal eden haklarını ihlal edecek bir hal ve harekette bulunursa sigortacıya karşı mesul olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmiş ise sigorta ettiren kimse kalan kısmından dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu müracaat hakkını muhafaza eder.” amir hükmüne yer vermiştir.

Öte yandan Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları'nın A.5.-6 maddesine göre, taşıta, sigortalı veya fiillerinden sorumlu bulunduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından kasten verilen zararlar ile sigortalının fiillerinden sorumlu olduğu kimseler veya birlikte yaşadığı kişiler tarafından sigortalı taşıtın kaçırılması veya çalınması sebebiyle meydana gelen zararlar teminat dışında kalmaktadır.Taraflar arasında bu durumun aksine sözleşme düzenlenmemiş olup, araç çalınması klozunda aynen “Aracın çalışır bir vaziyette olduğu veya durduğu sırada anahtarının üzerinde bırakılması sebebiyle aracın çalınması, duruma göre sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimsenin veya fiilden hukuken sorumlu bulundukları kimselerin kusuru olarak kabul edilir ve sigortacı bundan kaynaklanan hasar ve zararları tazmin ile yükümlü değildir. ” denilmiştir.

Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, davalının işlettiği lokantaya gece saatlerinde gelen sigortalı araç maliki, aracı, lokantanın hâkimiyet alanı içinde olan otoparka yerleştirmek üzere otopark görevlisi davalıya teslim ettikten sonra yemek yenilen alana girmiş, anahtarı üzerinde olan araç, otopark görevlisinin bir başka müşteriye ait araçla ilgilenir iken 45 dakika kadar sonra kimliği meçhul kişilerce çalınmıştır. Davalılar kolluk aşamasında verdiği ifadelerde aracın müşteri girdikten 45 dakika kadar sonra çalındığını ifade etmiştir. Bu durumda, taraflar arasında vedia akdinin kurulduğu ve ...' ün davalı işletme sahibinin çalışanı olduğu hususu ihtilafsızdır.

Davalıların, Borçlar Kanunu hükümleri gereğince teslim alınan aracın başkaları tarafından götürülmemesi veya çalınmaması için her türlü tedbiri alma yükümlülüğü vardır. Otopark görevlisi dışındaki davalılar da BK. 55. madde hükmü uyarınca istihdam eden konumundadır. Dosya kapsamındaki belgelerden otopark alanının işletmenin hâkimiyet alanı içinde olduğu belirlenmiştir. Bu durumda, aracın park edilmek üzere görevliye tesliminden sonra otopark görevlisinin aracı uygun şekilde park edip, vedia akdinin de gerektirdiği şekilde özen gösterip aracı kilitlemek ve hatta kapıların kilitli olduğunu kontrolünü müteakip anahtarın kendisi dışında başka bir kişi ya da kişilerin ulaşamayacağı bir yerde muhafazasını sağladıktan sonra diğer müşterilerin araçları ile ilgilenmesi gerekir. Nitekim sigortalı araç maliki de bu saik ile hareket ederek, aracın güvenli bir yere park edileceği ve anahtarlarının da güvenli bir şekilde muhafaza edileceği inancıyla aracını emin sıfatı ile davalı otopark görevlisine teslim ettiğinin kabulü gerekmekte olup, aracın teslimi takiben 45 dakika sonra çalınması sebebiyle araç malikinin aracın çalındığı andaki konumunu bilmesi kendisinden beklenemez. Anahtarları üzerinde 45 dakika süre ile aracın bekletilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Eş anlatımla, araç teslim edildiğinde poliçedeki özel şart ihlâl edilmemiştir. Bu özel şartı ihlal etmeyeceği düşüncesi ile hareket edilerek taraflar arasında vedia akdi kurulmuştur. Araç işleteninin aracın yeterli muhafazası sağlanmadan 45 dakika boyunca anahtarları üzerinde, her an çalınabilecek şekilde bırakılmasına rıza gösterdiğinin kabulü mümkün değildir. Taraflar arasındaki bu sözleşmesel sorumluluklar ve halefiyete dair düzenlemeler gereğince davalılar meydana gelen zarardan sorumludurlar. Bu sebeple de mahkemece zarar kapsamı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, uyuşmazlığın sigorta ettiren ile sigortadan faydalanan kimselerin kusurunu düzenleyen kanun maddeleri, sigortalının sorumluluğuna dair yasal düzenlemeler ve sigorta sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, dava dışı sigortalı ile sigorta şirketi arasında yapılan sözleşmede 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu' nun 1278. Madde dışında bir düzenleme getirilmediği, bu hükmün 1301. maddede düzenlenen halefiyet ilkesine istisna getirdiği, aracın sigortalının rızası ile otopark görevlisine bırakıldığından ve araç anahtarları üzerinde iken kimliği meçhul kişilerce çalındığından, otopark görevlisinin, sigortalının fiilinden sorumlu üçüncü kişi olarak değerlendirilmesi ve zarar poliçe teminatı kapsamı dışında olduğundan yerel mahkeme kararının onanması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, tebliğ tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2018 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

15 Aralık 2019 Pazar

Yargıtay’dan milyonlarca çalışanı ilgilendiren karar!

İş kazası sonucu gözünü kısmen kaybeden işçi, firmaya maddi ve manevi tazminat davası açtı. Mahkeme kararı kısmen kabul etti. Karar davalı şirket tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi girdi. Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi, işçi ile işveren arasındaki alacak ve tazminat davalarında işçinin Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) gösterilen değil gerçekte ödenen ücretinin hükümde dikkate alınacağına karar verdi.

İş kazası sonucu gözünü kısmen kaybeden işçi, iş yerinde gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle işveren aleyhine 110 bin liralık maddi, 35 bin liralık manevî tazminat davası açtı. Mahkeme kararı kısmen kabul etti. Karar davalı şirket tarafından temyiz edilince devreye Yargıtay 21. Hukuk Dâiresi girdi. Yargıtay kararında, çalışma hayatında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi maksadıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığının görüldüğü hatırlatıldı.

KARAR OY BİRLİĞİ İLE BOZULDU
Kararda şöyle denildi: “Gerçek ücretin ise işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, iş yeri veya SGK kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.

Somut olayda hakkaniyete uygun maddi tazminatın tespiti açısından sigortalının yaptığı iş, yaşı ve kıdemi belirtilmek suretiyle TÜİK'den, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile işin yapıldığı yerdeki ilgili meslek odalarından sigortalının yaptığı işe karşılık alabileceği emsal ücretin sorularak, kazalı işçinin gerçek ücretini tereddütsüz olarak belirlenmeden ve davacının sendika üyesi olup olmadığı açıklığa kavuşturulmaksızın şahit beyanları dikkate alınarak asgari ücretin 3,75 katı üzerinden yapılan hesaba itibarla maddi tazminata hükmedilmesi hatalı olmuştur. Kararın oy birliği ile bozulmasına hükmedilmiştir.” 

İHA

14 Aralık 2019 Cumartesi

Yargıtay'dan Japon Yeni'ne endeksli kredi çeken tüketici aleyhine karar!

Yargıtay, Japon Yeni'ne endeksli çektiği konut kredisi taksiti, kurdaki artış nedeniyle iki katından fazla artan kişinin aylık ödemelerini düşüren yerel mahkemenin kararını bozdu.

Yargıtay, Japon Yeni'ne endeksli kredi çeken tüketici aleyhine karar verdi.

Yargıtay'ın kararında, dövizle borçlanmanın taşıdığı riskin bilindiği, davacının da bunu öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövize endeksli kredi kullandığı belirtildi.

Karara göre, bankadan Japon Yeni'ne endeksli konut kredisi kullanan bir kişi, taksitlerini 1 Eylül 2008 itibarıyla aylık 1420 lira olarak ödemeye başladı. Ancak banka müşterisi, kurdaki artışla ödediği aylık borcun da artması üzerine banka aleyhine dava açtı.

Dava dilekçesinde Japon Yeni'nin kredi sözleşmesi imzalandıktan sonra öngörülemeyen biçimde arttığına, taksitlerinin de bu nedenle 3 bin 28 liraya ulaştığına dikkati çeken davacı, bankanın yönlendirmesi üzerine Japon Yeni'ne endeksli kredi kullandığını, sözleşme imzalanırken yeterince bilgilendirilmediğini, sözleşmenin uygulanması sırasında Japon Yeni kurunun iki katından fazla arttığını, bunun tüketici açısından öngörülebilecek bir durum olmadığını ileri sürdü.

Kredi taksit faizinin ilk taksit miktarındaki oran olan yüzde 1,09 olarak sabitlenmesini isteyen davacı, bunun mümkün olmaması halinde sözleşmeye müdahale edilerek taraflar arasında adil bir denge kurulmasını talep etti.

Davalı banka ise davacının kendi iradesi ile döviz cinsinden kredi kullandığını ve uyarlama koşullarının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istedi.

Mahkeme, davayı kısmen kabul ederek aylık taksit miktarını 2 bin 646 lira olarak belirledi.

Bankanın temyiz başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararını banka lehine oybirliği ile bozdu.

Kararda, "Taraflar arasında düzenlenmiş sözleşmeye bağlılığın esas olduğuna" dikkat çekildi. Sözleşmenin uyarlanmasının başvurulacak istisnai bir durum olduğu ifade edilen kararda, şu gerekçelere yer verildi:

"Her şeyden önce sözleşmenin imzalanmasından sonra beklenmeyen olağanüstü durumların gerçekleşmesi, sözleşmenin uzun süreli olması, beklenmeyen olağanüstü durumların herkes için geçerli, objektif ve önceden belirlenemeyecek nitelikte bulunması, değişen koşulların sözleşmeyi çekilemeyecek hale getirmesi, bu suretle işlem temelinin çökmesi zorunludur.

Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği anlaşılmakta olup, davalı banka elemanlarının davacıyı yönlendirdiği iddiası ispatlanamamıştır. Öte yandan ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Davacı, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanmış bulunmaktadır. Kaldı ki, eldeki dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten üç yıl sonra açılmış olup, bu durumda davacının sözleşmeyi benimsediğinin kabulü gerekir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır."

NTV

Noterlerde kredi kartı ile ödeme yılbaşından sonra başlayacak!

Türkiye Noterler Birliği Başkanı Dursun Cin, "Noterliklerde kredi kartı ödeme uygulamasına büyük ihtimalle önümüzdeki yılbaşı itibarıyla geçme imkanına kavuşacağız" dedi.

Türkiye Noterler Birliği Başkanı Dursun Cin, Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen "Anadolu Sohbetleri" programında basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Türkiye'de 2 bin 60 noterlik ve fiilen çalışan yaklaşık bin 700 noter bulunduğunu belirten Cin, böylece vatandaşların oturdukları yerlerde bu hizmetten faydalanabildiğini söyledi.

Cin, Adalet Bakanlığı ile yapılan çalışmaların ardından nöbetçi noterlik uygulamasının 6 Nisan'da başladığını hatırlatarak, "Büyük merkezlerde cumartesi ve pazar günleri noter odalarının yaptığı düzenlemeye göre bir ya da daha fazla noterlik nöbetçi olarak hizmet veriyor. Bu çerçevede, İstanbul'da 9, Ankara'da 4, diğer büyük illerimizde 2, diğerlerinde de 1 noterlik hizmet vermektedir" dedi.

Böylece hafta içinde noterlik işlemini yapma imkanı olmayanların hafta sonunda bu hizmetten faydalandığına işaret eden Cin, "Nöbetçi noterliklerimizde bugüne kadar yaklaşık 500 bin işlem gerçekleştirildi. Bunun da büyük bölümünü ikinci el araç satışları ve tescil işlemleri oluşturdu" bilgisini paylaştı.

Cin, gayrimenkuller ile ilgili akitli işlemlerin noterliklerde yapılması için çalışmalarının devam ettiğini ifade ederek, "Bakanlığımızın da bu konuda olumlu bir yaklaşımı var. Geçen günlerde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile bu konuda bir toplantı yaptık. Gelecekte tescil hariç akitli işlemlerin belki kademeli olarak da olsa noterliklerde gerçekleştirilmesi mümkün olabilecek" diye konuştu.

NOTERLİKLERDE KREDİ KARTI KULLANIMI
Vatandaşların noterliklerde kredi kartı kullanılmasına yönelik talepleri olduğunu hatırlatan Cin, "Noterliklerde kredi kartıyla ödeme uygulamasına büyük ihtimalle önümüzdeki yılbaşı itibarıyla geçme imkanına kavuşacağız" dedi.

Cin, sahteciliğin önlenmesi için de çalışmalar yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:
"Bu çalışmalardan biri, para transferinin güvenli şekilde elektronik ortamda sağlanması. Böylece, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) denetimindeki firmalar, satış bedelini bloke edecek. Bloke edilen paraya alıcı ve satıcı müdahale edemeyecek. Noterde işlem tamamlandıktan sonra para ilgilinin hesabına aktarılacak. Böylece, sahtecilik ve dolandırıcılıkların önüne geçilecek. Bu uygulamaya da büyük ihtimalle yılbaşı itibarıyla geçeceğiz."

Cin, noterliklerde parmak izi ile kimlik doğrulama sisteminin kullanılması için çalışmaların da sürdüğünü bildirdi.