26 Ekim 2020 Pazartesi

Vefat Halinde Mirasçıların Yapması Gereken İşlemler!



  • Yetkili makamdan ölüm belgesinin alınması
  • Ölen şahsın nüfustan düşürülmesi
  • Veraset ilamı çıkarılması
  • Tapu intikal işlemlerinin gerçekleştirilmesi
  • Vergi dairesine veraset beyannamesi verilmesi
  • Vergi dairesinde intikal ve devir işlemlerinde kullanılmak üzere yazı alınması
  • İntikal ve devir işlemlerinin gerçekleşeceği kurumlara bu yazı ve istenen diğer evraklarla başvuruların yapılması.

Anne veya babadan üvey çocuklara miras kalır mı?

Bir kimse öldüğünde mirasçılarının kimler olacağı Medeni Kanun’da yazılıdır. Buna göre mevcut Miras hukukumuza göre, vefat eden bir babanın iki eşinden dünyaya gelen çocuklarına miras düşmektedir. Ancak anne bir ve baba ayrı ise çocuğa miras düşecek midir?

Bilindiği üzere üvey çocukla üvey anne-baba arasında nafaka ve miras hükümleri oluşmayacaktır. Çünkü nafaka ve miras hakkının düşmesi için ya evlilik akdi ya da nesep kısmının olması gerekmektedir. Bunun istisnası, üvey kardeşlerin özel olarak miras listesinde gösterilmesidir. 

Bunun yanında eşinin kendisinden olan çocuklarının hepsi öz evlat olması halinde mirastan yasal pay alma hakkı bulunacaktır. Ancak babanın daha sonra evlendiği yani ikinci eşi dul ise ve eski eşinden çocukları bulunuyor ise, bunlara üvey evlat denilmektedir ve bunlar mirastan pay alamamaktadır.

Kocanın birinci eşinden olan çocuklar ikinci eşin üvey evlatları olmaktadır. Miras hukukumuz üvey kardeş konusuna göre de bu sebepten kadın öldüğünde sadece kendisinden olan çocuklarına mirası kalmaktadır.

İkinci eşin taşınır-taşınmaz malından adamın ilk eşinden olan çocuklarına miras düşmemektedir. Burada öz olan evlatlara miras düşmektedir ancak üvey çocuklar ise mirastan pay alamamaktadır.

Yine üvey çocuklar, üvey anne ya da baba arasında nafaka ve miras hükümleri de oluşmamaktadır. 

Örneğin; Ölen üvey babanın çocuğu değilsiniz. Anneniz hayattayken üvey baba vefat etmiş olsaydı, bu durumda mirasçılar sizin anneniz yani vefat eden kocanın eşi ile vefat edenin çocukları olacaktı. Yani anne ölen eşinden dolayı mirasta hak sahibi olacaktı. Ve devamında ise ikinci eş yani anne vefat ettiğinde ise annenin çocukları yani üvey evlatlar anneden dolayı mirasçı olarak bu mallarda hisse sahibi olacaktı. Sonuç olarak, üvey babadan ancak bu yolla miras kalabilmektedir. 

24 Ekim 2020 Cumartesi

Geçmişe Yönelik Mükellefiyet Tesis Edilen Mükellefe Beyanname Vermediği Gerekçesi ile Ceza Kesilemeyeceği


Danıştay 4. Daire         

2012/6286 E.   

2013/462 K.

Özeti :   Geçmiş dönemleri kapsayacak şekilde vergi mükellefiyet tesisi halinde, mükellefiyetin tesis edildiği tarihe kadar ki dönemler için beyanname vermesi hukuken ve fiilen mümkün olmayan davacı adına beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle ceza kesilemeyeceği hakkında.

Temyiz Eden  :  Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı (Etimesgut Vergi Dairesi Müdürlüğü)

İstemin Özeti :  Davacı adına elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle 2007/12 ve 2008 yılının muhtelif dönemleri için kesilen özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Ankara 6. Vergi Mahkemesinin 29.03.2012 günlü ve E:2011/1919, K:2012/352 sayılı kararıyla; söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ceza kesileceği hususu davacıya yazılı olarak bildirilmeden kesilen özel usulsüzlük cezalarında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu cezaların kaldırılmasına karar verilmiştir. Davalı İdare, kesilen cezanın hukuka uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi M. Volkan Uluçay’ın Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesinde, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliklerine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun “Yetki” başlıklı mükerrer 257’nci maddesinin 4’üncü fıkrasında,” … vergi beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları kullanmak suretiyle internet de dahil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, beyanname, bildirim ve bilgilerin aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları tespit etmeye, bu zorunluluğu beyanname, bildirim veya bilgi çeşitleri, mükellef grupları ve faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı uygulatmaya Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu” hükmüne yer verilmiş, mükerrer 355’inci maddesinde ise, bu Kanunun 86, 148, 149, 150, 256 ve 257’nci maddelerinde yer alan zorunluluklar ile mükerrer 257’nci madde uyarınca getirilen zorunluluklara uymayanlar hakkında özel usulsüzlük cezası kesileceği belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, gayrimenkullerle ilgili olarak tapu sicil müdürlüklerince doldurulan bilgi formlarından ve elektronik ortamda yapılan sorgulama sonuçlarından hareketle, davacının 10.05.2005 ila 19.12.2008 tarihleri arasında yapmış olduğu taşınmaz satışları nedeniyle bu döneme ilişkin ticari kazanç mükellefiyetinin açılış ve kapanışının yapılması gerektiği yolundaki 25.10.2010 tarihli yazıya istinaden davacı adına mükellefiyet tesis edilerek ilgili dönem beyannamelerini vermemesi nedeniyle dava konusu özel usulsüzlük cezalarının kesildiği anlaşılmıştır.

Mükellefin işe başladığı tespit edilen tarih esas alınarak, geçmiş dönemleri de kapsayacak şekilde mükellefiyet tesis edilmesi halinde, işe başlama tarihi ile mükellefiyetin tesis edildiği tarih arasındaki dönemlerde elektronik ortamda beyanname verilmesi hukuken ve fiilen mümkün olmadığından dava konusu özel usulsüzlük cezalarını kaldıran Mahkeme kararında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine ve kararın yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına 07.02.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davacının gayrimenkul alım satımı faaliyetinde bulunduğu halde ilgili dönem beyannamelerini elektronik ortamda vermemesi üzerine kesilen özel usulsüzlük cezalarını, yazılı bildirim olmadığı gerekçesiyle kaldıran mahkeme kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir.

İdari düzenlemeler uyarınca kapsama alınan mükellefler açısından fiziki ortamda beyanname kabulüne son verildiği ve beyanname verme yükümlülüğünün niteliği itibarıyla mükerrer 355’inci maddenin birinci fıkrasında yer alan yasal düzenlemelerde olduğu gibi bilginin ibrazı ödevi niteliğinde olmadığı dikkate alındığında, elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğü için yazılı bildirim şartının aranmayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının 2004, 2005, 2006 ve 2008 yıllarında aldığı gayrimenkulleri 2005, 2007 ve 2008 yıllarında sattığı, dolayısıyla belirli bir ticari organizasyon dahilinde sürekli olarak ve kar amacı güderek yürüttüğü bu faaliyetin ticari faaliyet niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

Bu nedenle, kayıt dışı olarak ticari faaliyette bulunduğu tespit edilen davacı adına geçmiş dönemlere ilişkin olarak elektronik ortamda beyanname verme yükümlülüğünün ihlali nedeniyle özel usulsüzlük cezası kesilmesine yasaya aykırılık bulunmadığından cezayı kaldıran Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.

Çalıştığı Şirkette Bilgisayar Üzerinden Başka İş Görüşmeleri Yapmak Haklı Fesih Sebebidir.


T.C.

YARGITAY

Dokuzuncu Hukuk Dairesi

Esas No : 2016/4183

Karar No : 2017/1916

Tarih : 14.02.2017


. İŞE İADE İSTEMİ

. İŞÇİNİN MESAİ SAATLERİ İÇERİSİNDE KİŞİSEL SOHBET VE YAZIŞMA YAPMASI

. İŞ AKDİNİN GEÇERLİ NEDENLE SONA ERDİRİLDİĞİNİN İSPATLANMASI

İÇTİHAT METNİ

DAVA :

Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve yasal sonuçlarına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : 

A) Davacı İsteminin Özeti: Davacının davalı şirkette 03/06/2013- 19/03/2015 tarihleri arasında yazılım mühendisi olarak çalıştığını, davacının iş akdinin davalı işveren tarafından şifahi olarak hiç bir sebep gösterilmeksizin ve haksız olarak sona erdirildiğini iddia ederek, davalı işverenlikçe yazılı olarak yapılmayan feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine, işe iade kararı gereğince davacının işe başlatılmaması durumunda 8 aylık tazminat ile boşta geçen 4 ay karşılığı ücretin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti: Davalı işyerinde 8 işçi çalıştığını bu nedenle de iş güvencesi hükümlerine tabi olmadığını, davacının kendisine tahsis edilen bilgisayar ile mesai saatleri içinde kişisel sohbetler ve yazışmalar yaptığı ve üçüncü kişiler için kullandığının anlaşılması üzerine, sözlü savunması alındıktan sonra 4857 Sayılı İş Kanunu` nun 25/II-e maddesinde düzenlenen haklı nedenlerle sona erdirildiğini savunarak, haksız ve yersiz davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti: Mahkemece yapılan yargılama sonunda, Her ne kadar davalı işveren davacının kendisine tahsis edilen bilgisayar ile mesai saatleri içinde kişisel sohbetler ve yazışmalar yapması ve üçüncü kişiler için kullanması nedeniyle 4857 Sayılı İş Kanunu`nun 25/II-e maddesinde düzenlenen haklı nedenlerle sona erdirildiğini savunmuş ve bu yazışmalara ilişkin bilgisayar çıktılarını dosya kapsamına sunmuşsa da; dosya kapsamında bulunan yazışmaları gösterir internet çıktılarının içeriği itibariyle iş sırlarına ilişkin olmadığı veya ahlak kuralları dışında olmadığı nazara alındığında; mahkemece davacın kişesel sohbet ve yazışmalar yapmasının 4857 Sayılı İş Kanunu`nun 25/II-e maddesinde belirtilen işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılarak, davalı işverenlikçe iş akdinin geçerli nedenle sona erdirildiği ispatlanamadığından, davanın kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz: Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

E) Gerekçe: İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı /geçerli nedenle feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur.

Dosyada bulunan tüm bilgi ve belgeler ve özellikle davacının iş akdinin feshine dayanak yapılan "SKYPE" programındaki görüşme metinleri bir bütün olarak gözönünde tutulduğunda;davacının davalı işyerine ait olan ve işininin gereği kullanması için kendisine tahsis edilen bilgisayarı mesai süresi içerisinde kendisiyle ticari bağlantısı olduğu anlaşılan Alparslan adlı şahısla çok yoğun biçimde görüşme yaparak kullandığı, konuşma ve yazışma içeriklerinden yazılım mühendisi olan davacının mesaisini işverene hasretmesi gerekirken çok yoğun biçimde kişisel sohbet ve ticari bağlantıları için sarfettiği, davacının iş bu davranışları doğruluk ve bağlılığa aykırı olup işverene haklı fesih imkanı tanıdığı ve işverenin bu hakkını yasal süre içerisinde kullandığı ve sonuç olarak feshin haklı olduğu anlaşıldığından davanın reddi yerine kabulü hatalıdır.

4857 sayılı İş Yasasının 20/3 maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan gerekçe ile;

1. Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. Davanın REDDİNE,

3. Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

4.Davacının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalının yaptığı 190.00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,

5.Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 1.980,00 TL. ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

6. Peşin alınan temyiz harcının isteği halinde davalıya iadesine,

Kesin olarak 14.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi. 

15 Ekim 2020 Perşembe

Adli sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin münhasıran Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi!


Yargıtay 4. Ceza Dairesi

2015/25239 E. 2016/2451 K.

K. Tarihi: 15.02.2016

Mahkeme: Asliye Ceza Mahkemesi

Konu: Asliye Ceza Mahkemesi tarafından arşiv kaydının silinmesine karar verilmiş ise de, adli sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin münhasıran Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi.

ÖZET: Dosya kapsamına göre, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun geçici 2. maddesinin 2. fıkrası ve 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 8. maddesi uyarınca arşiv kaydının silinmesine karar verilmiş ise de, kararın kesinleşme tarihinden önce 11/04/2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6290 sayılı Adli Sicil Kanunu ile Sporda Şiddet ve Düzensizliğini Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 12. maddesinin 1. fıkrası (b) bendi ile arşiv kayıtlarının silinmesi koşullarının yeniden düzenlendiği, arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılacağının hükme bağlanması karşısında, 11/04/2012 tarihinden itibaren adli sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin münhasıran Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi karşısında Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi.

KARAR: Tehdit suçundan sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-son cümle, 62/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 500 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair, .. Sulh Ceza Mahkemesinin 05/03/2007 tarihli kararına ilişkin arşiv kaydının silinmesine dair, ... Asliye Ceza Mahkemesi'nin 17/02/2015 tarihli ve 2015/28 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16/09/2015 gün ve ... sayılı istem yazısıyla, dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi: İstem yazısında: “Dosya kapsamına göre, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun geçici 2. maddesinin 2. fıkrası ve 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun 8. maddesi uyarınca arşiv kaydının silinmesine karar verilmiş ise de, kararın kesinleşme tarihinden önce 11/04/2012 tarihli ve 28261 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6290 sayılı Adli Sicil Kanunu ile Sporda Şiddet ve Düzensizliğini Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 12. maddesinin 1. fıkrası (b) bendi ile arşiv kayıtlarının silinmesi koşullarının yeniden düzenlendiği, arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılacağının hükme bağlanması karşısında, 11/04/2012 tarihinden itibaren adli sicil ve arşiv kayıtlarının silinmesi işleminin münhasıran Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hükümlü ... hakkında tehdit suçundan yapılan yargılama sonucunda, ... Sulh Ceza Mahkemesinin 05/03/2007 tarihli kararıyla adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği ve cezanın 09/07/2007 tarihinde infaz edildiği, hükümlünün 11/02/2015 tarihli dilekçesi ile mahkemesinden arşiv kaydının silinmesini talep etmesi üzerine, aynı mahkemenin 17/02/2015 tarihli ek kararıyla arşiv kaydının silinmesine karar verildiği, kesinleşen bu karara karşı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün ihbarı üzerine, kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.

Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı: 05/04/2012 tarihli ve 6290 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrasında, adli sicil arşiv kaydının silinmesine yönelik talebin, hükmü veren mahkemesince mi yoksa Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce mi değerlendirileceğine ilişkindir.

Hukuksal Değerlendirme: 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun “Adli sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi başlıklı 12. maddesinde; (1) (Değişik: 5/4/2012-6290/2 md.) Arşiv bilgileri;

a)İlgilinin ölümü üzerine,

b)Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkumiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren;

1. Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle,

2. Yasaklanmış hakların geri verilmesi

c) Diğer mahkumiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle, tamamen silinir.

(2) Fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması halinde, bu suçtan mahkumiyete ilişkin adli sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın tamamen silinir.

(3) Kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi halinde, önceki mahkumiyet kararına ilişkin adli sicil ve arşiv kaydı tamamen silinir.” hükmüne yer verilmiş,

Aynı Kanun'un 05/04/2012 tarihli ve 6290 sayılı Kanunla değiştirilen geçici 2. maddesinde de; “(1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce toplanmış olsun veya olmasın, suç tarihi itibarıyla bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki kayıtlar hakkında, 3682 sayılı Kanuna göre süre yönünden silinme koşulu oluşanlar silinir; diğer kayıtlar için bu Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. (Mülga cümle: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.) (2) (Değişik fıkra: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.) Bu Kanunun yayımı tarihinde, Anayasanın 76 ncı maddesi ile bazı özel kanunlarda yer alan ve bir hak yoksunluğuna neden olan mahkumiyetler bakımından, arşive alınan veya şartları oluştuğu halde ya da henüz şartları oluşmadığı için arşive alınmayan kayıtlar hakkında 12 nci maddenin birinci fıkrası hükmü uygulanır. (3) (Ek fıkra: 05/04/2012-6290 S.K./3.md.) İkinci fıkrada sayılanlar dışında, birinci fıkra gereğince işlem yapılarak arşive alınan kayıtlar 3682 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde öngörülen sürelerin dolduğu veya ertelenmiş olan mahkumiyetin Adli Sicil Yönetmeliği'nin Adli sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi başlıklı 13. maddesinde ise; (Değişik:RG-20/4/2013-28624) Arşiv kayıtları;

İlgilinin ölümü üzerine, Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkumiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren; Yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşuluyla onbeş yıl geçmesiyle, yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı alınması koşulu aranmaksızın otuz yıl geçmesiyle, diğer mahkumiyetler bakımından kaydın arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren beş yıl geçmesiyle, fiilin kanunla suç olmaktan çıkarılması hâlinde, bu suçtan mahkumiyete ilişkin adli sicil ve arşiv kayıtları, talep aranmaksızın, kanun yararına bozma veya yargılamanın yenilenmesi sonucunda verilen beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının kesinleşmesi hâlinde, önceki mahkumiyet kararına ilişkin adli sicil ve arşiv kaydı, Genel Müdürlükçe tamamen silinir. Birinci fıkrada belirtilen hâllerde silme işlemi, Genel Müdürlüğün teklifi ve Bakanın onayı ile kurulan komisyonca re'sen yapılır. hükmüne yer verilmiştir.

5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nda değişiklik yapan, 6290 sayılı Kanun 11/04/2012 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 11/04/2012 tarihinden itibaren arşiv kaydının silinmesi işlemleri, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun geçici 2/3. maddesi uyarınca, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yerine getirilecektir. İnceleme konusu somut olayda; hükümlü ...'in 11/02/2015 tarihli dilekçesi ile, tehdit suçundan ... Sulh Ceza Mahkemesinin 05/03/2007 tarihli kararına ilişkin; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği ... Asliye Ceza Mahkemesinin 17/02/2015 tarihli ve 2015/28 değişik iş sayılı kararının, CMK'nın 309. maddesi uyarınca Kanun Yararına BOZULMASINA,

11/04/2012 tarihinden itibaren arşiv kaydının silinmesi işlemleri, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun geçici 2/3. maddesi uyarınca, Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce yerine getirileceğinden, yasal değişiklikler mahkemesince değerlendirilerek, CMK'nın 309. maddesi uyarınca gereğinin mahallinde yerine getirilmesine, 15.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yasal Sınırın Üzerinde Alkollü Araç Kullanıldığından Sürücü Belgesinin Geri Alınması ve İdari Para Cezası Verilmesi İşlemlerinin İptali!


Danıştay 15. Daire Başkanlığı

2016/3092 E. 2017/181 K.

K. Tarihi: 12.01.2017

Mahkeme: İdare Mahkemesi

KONU: Davacının yasal sınırın üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 6 ay süreyle geri alınmasına ve davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemi.

ÖZET: 2918 sayılı Kanunun 48. maddesinde, hususi otomobil kullanan araç sürücülerinin 0,50 promilin, hususi otomobil dışındaki araçların sürücülerinin ise 0,21 promil ve üzerinde alkollü olarak araç kullanamayacakları kurala bağlanmıştır. Davacının hususi otomobil olmayan ve 0,21 promil ve üzerinde alkol oranıyla kullanılamayacak araçlardan olan aracı 0,29 promil alkollü olarak kullandığı tespit edildiğinden, davacı hakkında tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, İdare Mahkemesi'nce dava konusu işlemin iptal edilmesi.

KARAR: .. İdare Mahkemesi'nin kararının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce Üye ...'ın "dava konusu uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu" görüşüne karşılık, uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin idari yargı olduğuna oyçokluğu ile karar verilerek ve dosyanın tekemmül ettiği görüldüğünden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin işin esasına geçilerek gereği görüşüldü:

Dava, davacının yasal sınırın üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 6 ay süreyle geri alınmasına ve davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin 26.03.2015 tarih ve ... sayılı işlemlerin iptali istemiyle açılmıştır. ... İdare Mahkemesi'nce; davacının sevk ve idaresinde bulunan aracın hususi kullanım amaçlı olduğu, hususi otomobiller için yasal alkol oranı alt sınırının 0,50 promil olduğu, trafik ekiplerince yapılan denetimde davacının yasal sınırın altında 0,29 promil alkollü olduğu tespit edildiğinden, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir. Davalı idare tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülen anılan İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde; otomobilin, yapısı itibarıyla, sürücüsü dahil en fazla dokuz oturma yeri olan ve insan taşımak için imal edilmiş bulunan motorlu taşıt olduğu belirtilirken, kamyonetin, azami yüklü ağırlığı 3.500 kilogramı geçmeyen ve yük taşımak için imal edilmiş motorlu taşıt olduğu ifade edilmiş, 48. maddesinde 6487 sayılı Kanunla yapılan ve 11.06.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren değişiklikle; uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü olan sürücülerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla kollukça teknik cihazlar kullanılacağı, yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile sürücü belgesinin altı ay süreyle geri alınacağı, bu kişilerin son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde ikinci defa alkollü iken araç kullanmaları halinde ise sürücü belgelerinin iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise beşer yıl süreyle geri alınacağı, hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanacağı hükme bağlanmıştır.

19.02.2014 tarihli 28918 sayılı Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 97. maddesinde; Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile kanlarındaki alkol miktarı 0.50 promilin üzerinde olan hususi otomobil sürücülerinin ve kanlarındaki alkol miktarı 0.20 promilin üstünde olan diğer araç sürücülerinin karayolunda araç sürmeleri yasaktır. Trafik görevlilerince sürücüler her zaman alkol kontrolüne tabi tutulabilirler. Uyuşturucu veya uyarıcı madde kontrolü ise durumundan şüphe edilen sürücüler üzerinde yapılır. Trafik görevlilerince sürücülerin alkol oranlarının tespitinde aşağıdaki usul ve esaslar uygulanır: a) Sürücülerin alkol oranlarının tespitinde; tarih, saat ve ölçüm sonucu ile cihaza ait seri numarasını gösterir çıktı verebilen ve kalibrasyon ayarı yapılmış teknik cihazlar kullanılır. (...) ç) Yasal sınırların üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler ile teknik cihaz kullanılmasını kabul etmeyen ve bu nedenle hakkında işlem yapılan sürücüler araç kullanmaktan men edilir. (...) f) Teknik cihazla yapılan ölçüm sonucuna itiraz edilmesi durumunda tekrar ölçüm yapılmaz, yapılan işlemlere itiraz 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27 nci maddesi kapsamında ilgili mahkemelere yapılır." kuralı yer almaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; görevli polis memurlarınca 26.03.2015 tarihinde yapılan trafik denetiminde, kamyonet-panelvan cinsi araç kullanan davacıya yapılan alkol kontrolünde, davacının saat 00:06'da alkolmetre ile yapılan ölçümde 0,29 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, bu tespit üzerine hususi otomobil dışındaki araçlar bakımından yasal sınır olan 0,21 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5. maddesi uyarınca sürücü belgesinin altı ay süreyle geri alınmasına ve 800,00 TL idari para cezası verilmesine ilişkin işlemlerin tesis edildiği, bakılmakta olan davanın bu işlemlerin iptali istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanunun 48. maddesinde, hususi otomobil kullanan araç sürücülerinin 0,50 promilin, hususi otomobil dışındaki araçların sürücülerinin ise 0,21 promil ve üzerinde alkollü olarak araç kullanamayacakları kurala bağlanmıştır. Anılan maddede getirilen ayrım kullanılan aracın hususi otomobil olup olmamasına bağlı olarak getirilmiş olup, kullanım amacı hususi olmayan otomobil sürücüleri ile kullanım amacı hususi olup olmamasına bakılmaksızın otomobil dışındaki diğer araçların (kamyon, kamyonet ... ) sürücüleri bakımından 0,21 promil sınırının uygulanması gerekmektedir. Olayda, davacının kullandığı 33 ... 96 plakalı araca ait araç özet bilgileri formu incelendiğinde; aracın kamyonet-panelvan cinsi araç olduğu görülmektedir. Bu durumda; davacının hususi otomobil olmayan ve 0,21 promil ve üzerinde alkol oranıyla kullanılamayacak araçlardan olan aracı 0,29 promil alkollü olarak kullandığı tespit edildiğinden, davacı hakkında tesis edilen işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, dava konusu işlemleri iptal eden İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile ... İdare Mahkemesi'nin 12/01/2016 tarih ve ... sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.